Süleyman Şah Türbesi için operasyona giden askeri konvoya YPG'nin araç ve silah sayımı yaptığını söyleyince şiddetle itiraz ettiler. Oysa, Kobanê'ye geçmek için Habur'dan giren peşmergelerden parmak ve 'göz retinası izi' alındığını, yüz taraması yapıldığını unutmuşlardı. Ama Esad'ın düşmesini beklerken Süleyman Şah'ın düştüğünü görenler neye karşı çıkacaklarını şaşırmış görünüyorlar.
Akşamdan geceye geçerken pimi çekilmiş el bombası gibi düşüyor haber.
Türkiye'nin, Süleyman Şah Türbesi'ni daha güvenli bir bölgeye taşımak amacıyla askeri operasyona başladığı saatler...
Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait bir konvoy Mürşitpınar'dan Kobanê'ye geçiş yaptıktan çok kısa bir süre sonra çeşitli kaynaklardan bilgiler akmaya başlıyor.
Ayrıntılar yavaş yavaş netleşiyor saatler ilerledikçe.
Askeri konvoy Kobanê'ye geçince kantonun telefon bağlantısı kesiliyor bütün dünyayla.
Bu durum geçiş yapan araçlardaki jammerlara bağlanıyor.
Konvoy Türkiye'ye döndükten sonra "araziden" gelen bir bilgi dikkat çekiyor.
"Geçmişe dayalı güven sorunundan dolayı kapıdan giriş yapan konvoydaki araçları ve silahları saydık. Bir envanter çıkardık. Dönüşte de eksik var mı, diye karşılaştırma yaptık."
Bilginin kaynağı operasyonda görevli bir YPG'li.
Koca konvoyu 'çanta'ya çevirdiler
CNN Türk'te Şirin Payzın'ın "Ne Oluyor?" programında operasyonu ve iç güvenlik yasa tasarısını konuşuyorduk geçen akşam.
Katılımcılardan biri AKP'den milletvekili aday adayı olan bir yazar. Diğeri de AKP'ye yakın görüşleriyle bilinen bir uluslararası ilişkiler akademisyeni.
Burada karşılaştığımız durum, bugün neredeyse hayatımızı bir bıçak gibi bölen genel bir davranış tarzını yansıttığı için, kişilerin kimliklerinden çok davranış biçimleri önemli.
Programda bölgeden gelen bu bilgiyi paylaşıp, askeri araçların ve silahların sayılıp kaydedildiklerini söyleyince kıyamet kopuyor.
"Türk ordusunda böyle bir basiretsizliği gösterecek komutan yokmuş..."
"Hükümet ile PYD arasında işbirliği yapıldığı algısını yaratmak için bu iddiayı ortaya atıyormuşuz..."
"Arazi"den gelen bir bilgiye, herhangi bir başka bilgi ile değil sırf telaşlı bir "kanaatle" karşı çıkılmanın abesliğini anlatmak da çare değil.
Hatta iki katılımcıdan "akademisyen" olanı hiç kimsenin Türk ordusuna "Bir bakalım, çantanda bir şey var mı?" diye soramayacağını söylüyor.
"Yahu çanta nereden çıktı?" demeye fırsat kalmadan, AKP Milletvekili Aday Adayı olan yazar katılımcı Türk ordusunun asla çantasının aranmasına izin vermeyeceğini şiddetle vurguluyor.
AKP cenahından olan katılımcılarda müthiş bir panik gözleniyor.
Hatta koca bir askeri konvoyu bir "çanta"ya indirgeyip neredeyse yargı kararı olmadan üst araması yapmanın hukuka aykırı olduğunu söyleyecekler...
Ama o sıralarda Meclis'te kavga döğüş geçen "AKP yapımı" İç Güvenlik Yasa tasarısında daha vahim maddeler var da, bu tezden yırtıyoruz.
'Milli Sıvışma Bakanı'
Görünen o ki, "PKK terör örgütünün uzantısı" dedikleri PYD ile ortak operasyon yapıldığı bilgisi AKP'lileri ciddi biçimde rahatsız ediyor.
"PYD ile ortak, IŞİD'den türbe kaçırma operasyonu yaptınız" sözüne çok sinirleniyorlar.
Ne de olsun durum Mozart'ın Saraydan Kız Kaçırma Operası kadar müzikal değil.
Cumhurbaşkanı da, sözcüsü de operasyondan sonra yine "PYD teröristtir" görüşünde ısrar ettiler.
Ancak Başbakan, "PYD'ye bilgi verdik" demek zorunda kaldı.
Bu iki sözü toplayınca, "Teröriste bilgi vermişler" sonucuna varmak AKP'lilerin daha şiddetli itirazlarına yol açıyor.
Zaten IŞİD'in eline düşen türbeyi kaçırmak zorunda kaldıkları için çok rahatsızlar.
Bir de üzerine, bu işi PYD ile "bir biçimde" ortak yaptıklarının deşifre olmasını ciddi ciddi "algı operasyonu" olarak görüyorlar.
Ama asıl amaç "milli iradenin algısını köreltip" , ne yapsalar yutacak bir millet yaratmak.
MHP'nin "Milli Sıvışma Bakanı" adını taktığı AKP'li hükümet üyesi türbenin daha yakına getirildiğini, artık halkımızın daha kolay gidip iki Fatiha okuyabileceğini söyleme noktasına kadar vardırıyor işi.
O zaman insana demezler mi; "Aman ne iyi hizmet yaptınız, ama Kore'deki şehitliği de unutmayın, o da biraz uzakta kaldı da."
Hatta, üç ay içerisinde Esad'ı düşürüp Şam'daki Emevi Camisinde namaz kılacaklardı ya, madem bu olmadı bari Emevi Camisini de kolay gidilip namaz kılınacak bir yere taşısınlar da, "stratejik derinlik" taca çıkmasın.
Yüz taraması bile yapıldı
Ortadoğu’nun liderliğine soyunmaktan, türbesini alıp kaçan bir "lider ülke" durumuna düşmek kolay değil elbette.
Herhalde bu durumun telaşından olacak, tartışma sırasında AKP'den milletvekili aday adayı olan yazar soruyor:
"KDP ile 50 yıllık anlaşma yapıldığını niye yazmıyorsun?"
Gerçi programın konusu bu değildi ama, belli ki unutulmuş, "50 yıllık anlaşma imzalanan" KDP'nin peşmergelerine, Habur'dan geçip Kobanê'ye giderken yapılanlar...
YPG'nin "araç sayımı" yapması fikrine bile karşı çıkanlara biz hatırlatalım.
Peşmerge 29 Ekim 2014'te Kobanê'ye gitmek için akşam geç saatlerde Habur'daki sınır kapısından giriyor.
Peşmerge geçecek diye bütün gümrüklü alan saatler önce boşaltılmış.
Gelen bilgiye göre, Türk tarafı Kobanê'ye gidecek peşmergelerin tek tek parmak izlerini, "göz retinası izlerini" alıyor ve yüz taraması yapıyor.
Bu olaydan bir gün sonra yayınlanan ve tekzip edilmeyen 30 Ekim 2014 tarihli milliyet.com.tr'nin haberinin ilgili bölümü aynen şöyle:
"Araçlarda bulunan tüm personel, çok kapsamlı bir güvenlik taramasından geçirildi. Tüm personelin parmak izi, göz retinası izi, yüz taraması ve kimlik bilgileri ayrıntılı biçimde arşivlendi."
Bu uygulamayı yapanların (ki elbette anlaşılır yanı vardır) yandaşları, kapıldıkları siyasal körlük nedeniyle, PYD'nin araç ve silah saymasını kendilerine hakaret sayıyorlar.
Burada bilinç altı ortaya çıkıyor; Peşmerge sınırdan geçerken "göz retinası izini" bile almak normal ama Türk askeri geçerken araçların sayıldığını söylemek hükümet aleyhinde algı operasyonu.
Hatta şöyle bir teze sarılmaları bile bugüne kadar iktidar cenahının "buluttan darbe kapma" huyuna paralel olurdu:
"Sen, Türk askerinin sınırdan geçerken araçlarının ve silahlarının sayıldığını söyleyerek hükümetle askerin arasını açmak istiyorsun. Bu darbeye çağrı yapmaktır. AKP iktidarını, Türk askerinin Kürtler tarafından sayılarak aşağılanmasına sebep olduğu algısını yayarak darbeyi teşvik ediyorsun."
Aman parmak izi bırakmayın!
Esad'ın düşmesini beklerken, kendi türbelerinin düştüğünü görenler...
"Terörist" dedikleriyle aynı hedef doğrultusunda işbirliği yapmak zorunda kalanlar...
Hatta "nakli kubur"dan sonra kendi türbelerini bombayla havaya uçuranlar....
Bir de kaçırdıkları türbeyi Suriyeli bir Türkmen'in tapulu toprağına kurmaya kalkmazlar mı...
Biz bunları kaçak saray kurma konusunda uzman sanıyorduk, meğer kaçak türbe kurmada da "ustalık dönemini" yaşıyorlarmış.
Aslında mesele PYD ile işbirliği geliştirmeleri ya da türbeyi taşımak zorunda kalmaları değil.
Ancak hem PYD ile ortak operasyon yapıp hem de bunu gizlemeye kalkmaları...
Türbe taşıma mecburiyetine düşmelerini Kara Murat'ın, Tarkan'ın, Battal Gazi'nin kahramanlık hikâyelerine çevirmeye kalkmaları...
Bütün bu şartlar altında AKP'yi savunmak zorunda kalan arkadaşlara da hak vermek lazım.
Bu duruma gelmiş bir zihniyeti ve yaptıklarını savunmak için mantığı da, aklı da, vicdanı da bir kenara koymak gerekir.
Zaten günümüzde AKP'li olmanın yarattığı körlük, insanın "göz retinası izini" bile siler.
Aman "parmak izlerine" sahip çıksınlar, herhangi bir yerde bırakmasınlar!