08 Aralık 2023

"Yasa dışı şeyleri hemen hallederiz, anayasaya aykırı şeyler biraz daha zaman alır"

"Yasa dışı şeyleri hemen hallederiz, anayasaya aykırı şeyler biraz daha zaman alır" cümlesini kuran pekâlâ Vladimir Putin olabilirdi ya da Xi Jinping olabilirdi ya da Rodrigo Duterte ya da Nicolás Maduro ya da Tayyip Erdoğan olabilirdi

Başlığa aktardığım türden bir cümleye zihnimiz ne kadar aşina, değil mi?

Popülist-otoriter liderlerin egolarıyla ve hırslarıyla sınandığımız 21. yüzyılda, demokrasiyi sadece iktidarda kalmanın aracı olarak kullanan hükümetlerden birinin yetkili bir kişisinin kapalı kapılar arkasında sarf ettiğini düşünmek için çok nedenimiz var. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da son derece hak ederek yerini aldığı "otoriterler ligi"nin en belirgin özelliği yasa-anayasa ile tanımlanan sınırlarla kavga etmeye olan düşkünlük ne de olsa.

"Yasa dışı şeyleri hemen hallederiz, anayasaya aykırı şeyler biraz daha zaman alır" cümlesini kuran pekâlâ Vladimir Putin olabilirdi ya da Xi Jinping olabilirdi ya da Rodrigo Duterte ya da Nicolás Maduro ya da Tayyip Erdoğan olabilirdi. 

Bu cümlenin kapalı kapılar arkasında fazlasıyla yetkili bir şahıs tarafından dile getirildiği doğru. Ancak sahibini bulmak için hızla 20. yüzyıla, Soğuk Savaş yıllarına dönmemiz, rotayı da Atlantik Okyanusu'na kırmamız gerekiyor.

Wikileaks, 2013'te Amerikan Dışişleri'ne ait diplomatik yazışmaları/kriptoları yayınlamasaydı muhtemelen bu cümlenin, geçen hafta 100 yaşında ölen Henry Kissinger'a ait olduğunu hiç bilmeyecektik. İşin ilginç yanı Kissinger bu cümleyi Amerikan hükümetinin kendi içinde yaptığı değerlendirmelerden birinde kurmuyor.

Tarih: 10 Mart 1975.

Dönemin Türk Dışişleri Bakanı Melih Esenbel'in makamındayız.

Yaklaşık 50 dakika süren toplantıda Esenbel, Amerikalı mevkidaşı Henry Kissinger'ı ağırlıyor. Esenbel, 1974'teki Kıbrıs çıkartması nedeniyle ABD Kongresi'nin Türkiye'ye silah ambargosu koyma kararından duyulan rahatsızlığı kuvvetli biçimde dile getiriyor. Yıllarca diplomatlık yapan Esenbel'in, Ecevit-Erbakan koalisyonu sona erdikten sonra 1974 Kasım'ında Sadi Irmak başbakanlığında kurulan beş aylık hükümette bakanlık yaptığını hatırlatarak devam edelim. Esenbel, ambargonun bedelini siyaseten kendisinin ödemek zorunda kalacağından dem vurunca Kissinger, "Birinin eleştirilmesi gerekiyorsa bu iyi bir çözümdür" diye bir espri yapıyor.

Esenbel'i dinledikten sonra kendisinin Türkiye'ye uygulanan silah ambargosuna karşı olduğunu anlatan Kissinger, Ankara'yı sıkışıklıktan kurtarmak için üç opsiyon önerdiğinden bahsediyor. Birincisi ABD Kongresi'nin yasayı değiştirmesini sağlamak, ikincisi ABD Başkanının askeri feragat yetkisi üzerinden bir yıl boyunca Türkiye'ye "yedek parça" sağlanabilmesinin önünü açan boşluktan faydalanılması. Kissinger'in sona sakladığı bomba formül ise Türk Bakan Esenbel'i şaşırtıyor. Zira Kissinger, ambargoya rağmen ABD savunma sanayii ürünlerini gizlice Türkiye'ye sokabilmek için Avrupa ülkeleriyle anlaşma yapılmasından bahsediyor. Esenbel'in bunun yasa dışı olduğunu hatırlatması üzerine Kissinger şöyle devam ediyor; "Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası'ndan önce toplantılarda şöyle derdim: 'Yasa dışı olanı hemen yaparız, anayasaya aykırı olanı biraz daha uzun sürer.' Ancak Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası'ndan bu yana böyle şeyler söylemekten korkuyorum."

Amerikan diplomasi tarihinin "duayeni" Kissinger'ın "yasallıktan" ne anladığına dair yüzlerce örnekten biri Amerikan arşivlerinde böyle yer alıyor. Bu örnekte Kissinger, Türkiye'nin avantajına bir pozisyon alıyor diye usulsüzlüğü böylesi fütursuzca savunmuş olması Türkiye'de pek çok okuru rahatsız etmeyecektir belki de. Malum, Kissinger'ın akademisyen yıllarında o dönem henüz gazetecilik yapan Bülent Ecevit'le Harvard Üniversitesi'nde tanıştığı ve aralarında hoş bir muhabbet olduğu Türk matbuatında üzerine çok yazılmış bir konudur. Kissinger'in Kıbrıs meselesinde Ankara'yı kolladığına dair yorumlar ise daha çok Yunan matbuatının takıntısıdır. Hatta kendini "milliyetçi" olarak tanımlayan yeni kuşaklar kafalarını TikTok'tan kaldırıp bunları okusa, Kissinger'ın ruhuna dua okutma noktasına dahi gelebilir maazallah.

Kissinger'ın Kıbrıs politikasına yön veren şeyin, o dönem ABD çıkarları açısından stratejik bir konumda olan adayı Yunanistan-Türkiye dengesiyle NATO kontrolünde tutmak ve dönemin komünist hükümetlerinin sempatiyle baktığı Makarious'u devre dışı bırakmak olduğunu görmek için diplomasi dehası olmaya gerek yok.

Geçen hafta uluslararası ilişkiler literatürüne "Kissinger gerçekçiliği" diye geçen şeyi eleştirmek için kaleme alınan pek çok yazıda, Kissinger'ın dünyanın farklı yerlerindeki katliam ve işgallere destek verdiği hatırlatılırken Kıbrıs'a da referans verildiğini fark ettim.

Bizim Türkiye'de "Kıbrıs Barış Harekâtı" dediğimiz, dünyanın büyük bir çoğunluğunun ise hâlâ "işgal" diye kodladığı 1974'ü Kissinger'ın satranç tahtasındaki diğer işgallerle kıyaslayabilmek, egemen küresel anlatıyı sorgusuz sualsiz kabullenen Batı medyasının kolaycılığına dair kallavi bir örnek. Kissinger'ın ABD'ye dost otoriter rejimlerin vahşetlerini "istikrar" için görmezden gelmek üzerine bir politika izlediğini doğrudur. Ancak Kissinger'ın Vietnam'da, Şili'de, Doğu Timor'daki katliamlara desteğiyle Kıbrıs'a Türk askeri çıkmasına yarım ağız itiraz etmesini aynı kefede değerlendirebilmek alışık olduğumuz bir sığlık. Hele de bunu, bugünkü konjonktürde -pek çok Amerikalı ve Avrupalı siyasetçi Güney Kıbrıs'ı AB'ye adanın tek temsilcisiymiş gibi üye yapmanın tarihi bir hata olduğunu itiraf ederken- kaleme alabilmek…

Benim de Bülent Ecevit gibi bir gazetecilik bursu vesilesiyle yolum Harvard'dan geçti. Siyasal İslam çalışırım diye pek çok derse talip olduğum Harvard Kennedy School'dan deyim yerindeyse arkama bakmadan kaçtım. Amerikan devletinin müesses nizamı için taze kan yetiştiren Harvard Kennedy School'u eski Türkiye'nin Mülkiye'sine benzetmemi maruz görsün sevdalıları. Kissinger ekolünün uzantısı pek çok Amerikan diplomat ya da kıdemli ulusal güvenlik yetkilisi hâlihazırda Kennedy School'da dersler, konferanslar veriyor, amfileri dolup taşıyor. ABD'nin Kissinger dönemindeki küresel siyasal hegemonyası bugün epey sarsılmış durumda olsa da Kissinger'ın Harvard'ı sistemdeki rolünü oynamaya devam ediyor.

2024'te "Trump yeniden başkan seçilir mi?" diye endişeleniyoruz evet… Çünkü şuursuzluk bulaşıcı ve dünya bir tur daha Trump şuursuzluğuyla zehirlenmeden önce de yeterince kaotik bir yer zaten. Ancak "yeniden Donald" ihtimali yüzünden endişelenirken unutmayalım ki dünyanın yıllarca methiyeler düzdüğü Henry de aslen şuursuzluğun ve fütursuzluğun kitabını yazan bir adamdı. Mevzubahis hangi vatansa geri kalan hep teferruat…

Cansu Çamlıbel kimdir?

Cansu Çamlıbel, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını, Britanya'daki Cardiff Üniversitesi'nde Uluslararası Gazetecilik bölümünde yaptı. 2002 tarihli master tezi, "Türk medyası ve otosansür sorunsalı" başlığını taşıyor.

NTV'de diplomasi muhabirliği, 2005- 2008 arasında da Brüksel muhabirliği yaptı. 2008'den Şubat 2019'a kadar Hürriyet ve Hürriyet Daily News gazetelerinde muhabirlik, haber müdürlüğü, yazı işleri müdürlüğü, köşe yazarlığı görevlerini üstlendi.

Yaklaşık 5 sene boyunca, "Yüz Yüze Pazartesi" köşesinde, Hürriyet'in haftalık siyasi söyleşilerini yaptı. 2015- 2016 döneminde ABD'de Harvard Üniversitesi'nin Nieman Bursu'nu kazandı.

Nisan 2017- Şubat 2019 döneminde ise Hürriyet Washington Temsilcisi olarak görev yaptı.

Gazetenin, siyasi baskı sonucu el değiştirmesinden sonra istifa ederek, Türkiye'ye döndü. Gazete Duvar'daki köşesinde, dış politika alanında yazılar kaleme almaya başladı. Eşzamanlı olarak Gazete Duvar'ın İngilizce edisyonu Duvar English'in kurucu Yayın Yönetmeni oldu. Bu görevi, Ekim 2021'e kadar sürdürdü.

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Türkiye Ulusal Komitesi üyesi olan Çamlıbel, IPI için hazırlayıp sunduğu, "Özgür Sohbetler" isimli podcast serisinde, günümüz Türkiyesi'nde gazetecilik yapmanın bedeline, içeriden bir bakış sunmaya çalışıyor.
Ocak 2023'te, T24 ekibine katıldı. 
Lulu'nun annesidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu: 2014’te bana teklif MHP’den geldi, ‘Çatı aday’ işinin mimarı Bahçeli’dir

“İsmim 2007’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylar arasında geçmişti. Siz onu biliyor musunuz? 2014'ün başında Türkiye'ye döndük. ‘Çatı aday’ fikri çıktı ortaya. Cumhurbaşkanlığı adaylığı teklifi ilk defa MHP’den geldi. Kendilerine ‘Sadece MHP’nin adayı olursam yeterli oy alamayız, ancak CHP ile ortak aday çıkartırsanız başarılı olabiliriz’ dedim. ‘CHP bu işin içinde yok’ dediler. 12 Ağustos günü bende laf bitti, o günden beri hiçbir siyasi konuya girmiyorum”

Eski Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Üstün Ergüder: Biz başörtülü çocukları okuttuk, YÖK bize müsamaha gösterdi

“Süleyman Soylu aradığında İstanbul’a geleli birkaç ay olmuştu. O konuşmamızın üstüne çıktı televizyonda hakaret etti. Kendi kafasında ne varsa artık. Benim protesto falan örgütleyecek halim yok. Allah aşkına, ben 2000 yılında terk etmişim orayı. Çok kızdım da adama. Gitmedim ya. Uğramadım dahi. Hiç unutmuyorum o olayı. Çünkü çok gücüme gitti, hak etmedim. Ben iktidara da laf atan bir adam değilim, onu da bilirler. Tayyip Erdoğan'la ilişkim geçmişte çok iyiydi. Ama son zamanlarda hiç karşılaşmadım. En son kendisi Belediye Başkanıyken görüşmüşüzdür”

Reform Enstitüsü Direktörü Mehmet Ali Çalışkan: Yeni seçmenin yüzde 50’sini CHP alıyor, kentlileşen genç seçmen iktidardan uzaklaşıyor

"Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtikten sonra Türkiye karar mekanizması aşırı merkezleşti. Karar mekanizması çok merkezleşince iktidarı oluşturan partilerin siyasetsizleştiğini görmeye başladık. Çünkü karar çok yukarıda veriliyor. Öyle olunca da siyasetin tabanından yani mahalleden, ilçeden gelen kadrolar önemsizleşmeye başladı"