Candan Yıldız / Adnan Gündoğan
Küba'da 10 yaşında bir öğretmen
Küba’ya devam...
Planlı ve merkezi ekonomik sistemden, kısmen esnetilmiş, küçük özel girişimciliğin teşvik edildiği, ancak kontrollü geçişin esas alındığı başka bir modele evrimin daha çok başlarında; toprakları küçük, anlamı büyük bu Ada.
Küba Komünist Partisi’nin 14 yıl aradan sonra nisan ayında yaptığı kongrede ele alınan “ekonomik reformlar” metninin gelecekte yapısal dönüşümlere yol açıp açmayacağı, değişikliklerin sadece “rötuş” tan mı ibaret olduğu, devrimin kazanımlarını tehdit edecek bir “kaçak” olup olmadığı bu yazının konusu olmasa da, özgüllüğünün potansiyelini hesaba katsak bile, açık olan birşey var ki; Küba’da birileri artık patron, birileri ise emeğini satan işçi olacak. Bunun üretim ilişkilerinin ana gövdesi “mülkiyet” kavramını nasıl etkileyeceği konusunda; müneccim olmaya gerek olmadan öngörülerde bulunmak mümkün.
Kongreye gelmeden önce metin yaklaşık 3-4 ay boyunca toplumun her düzeyinde tartışılmış; olması gerektiği gibi. Rakamlara göre; bu sürede 163.079 toplantı yapılmış, yaklaşık 9 milyon insan toplantılara katılarak sürece aktif dahil olmuş.
Reformlar; işgücünün yeniden yapılandırılması, kamu harici sektörün geliştirilmesi, kendi hesabına çalışmanın yaygınlaştırılması, küçük tarım işletmelerine alan açılması gibi bir esnetmeleri içeriyor. Piyasanın alanı genişletiliyor anlayacağınız. İdeolojik simgesi gereği, pusuda yatan karşıtlarının hevesini kursağında bırakacak mı bu değişimler? Neler olup bittiğini, geçen haftanın konuğu, devrimin hedeflerine 10 yaşında öğretmen olarak destek veren, inancı yüksek, sorumluluğu bol öykünün sahibi Kübalı eğitimci, üniversite hocası Ezequiel Morales anlatacak yine bizlere.
Kamu’da çalışan 500 bin kişinin işten atılacak mı?
Bu Batı’nın tipik bir çarpıtması Morales’e göre. Sistem şöyle işliyor: Örneğin bir işyerinde ihtiyaç duyulan iş gücünden fazlası var. Bu durumda işçi, sendika temsilcisi ve devleti temsilen üç kişilik bir komite kuruluyor. Bu komite demokratik yollardan seçimle geliyorlar göreve. Komite iş gücü ihtiyacını, raporlara dayanarak, işyerinin tarihsel geçmişine dayanarak inceliyor, analiz ediyor.Eğer “şu kadar iş gücüne ihtiyaç var” derse ve mevcut işçi sayısı bundan fazla ise, o işçilere alternatifler sunuluyor.
Başka bir örnekle devam edelim; iş yerindeki bir yönetici “sekretere ihtiyacım yok, o işleri kendim yapabilirim” derse, sekreter olan kişiye aynı işyerinde ya da başka bir yerde mesela ahçılık öneriliyor. Diyelim ki, çeşitli nedenlerle o işçi teklifi geri çevirdi. Bu durumda ise kendi işyerini açması teşvik ediliyor; devlet kredisi desteği ile. Buna da hayır denirse, sözkonusu kişi, kendi başının çaresine bakmak zorunda kalıyor.
Tarım ve inşaat ekonomik reformun en önemli parçası. Kamuya ait arazilerin verimlilik şartıyla dağıtılması yeni politikanın bir sonucu. Devlet, toprağı işletin, verimli hale getirin diyor. Arazinin kullanım hakkını alan kişi bulunduğu bölgenin ihtiyaçlarına göre ekim yapıyor. Amaç bu güne kadar bilinçli ve verimli kullanılmayan toprakları ekonomik üretime dahil etmek.
Ekonominin liberalizasyonu mu?
En kritik soruyu sormadan edemiyorum Morales’e. “Emek sömürüsünün yolunu açabilecek bir liberalizasyon mu? Zira küçük işletmelerde artık patron/işçi ikilemi var olacak. “Liberalizasyon değil desantralizasyon yani merkezi ekonomiden çıkış, ekonomi de yerelin güçlendirilmesi diyebiliriz” diye açıklıyor Morales.
Elçiye zeval olmaz, aktarayım. Kamuya ait işletmeler kesinlikle özelleştirilmiyor. Eğitim ve sağlık temel hak ve ücretsiz. Yukarıda sözünü ettiğim istihdam fazlası nedeniyle farklı seçenekler sunulan işçi şayet kendi işyerini açmak istiyorsa, örneğin marangozhane, bu durumda devlet kredi veriyor. Ancak işyerine işçi alımı ve çıkarımı da kurallara bağlanmış. Emek sömürünü engellemek amacıyla, işçiye kamunun verdiği ücrete eşit ücret ödenmek zorunda. İşçinin sosyal hakları mutlaka devlete ödenecek. İşçi sendika üyesi olacak. Sendikanın kurallarını kabul edecek vs. İşten atılmaya gelince; eğer işveren keyfi ya da değil işçiyi çıkaracaksa bu durumda devreye bir komite giriyor. Bu komite, hem iş sahibini hem de işvereni dinliyor. Komitenin toplantisına Küba İşçi Asamblesi de katılıyor. Buradan çıkacak karar yasa niteliğinde güçlü oluyor.
Yıllara dayanan ekonomik ambargo, tarım alanlarının ABD uçaklarından saçılan mikroplarla zehirlenmesi, ticaret alanının sınırlı olması, yüzde 80 ticaretin yapıldığı Sovyetlerin çökmesi, küresel ekonomik kriz gibi gerekçelerler, insanlığın susuz bırakıldığı çölde, umudu yeşerten vaha; Küba, öyle görünüyor ki, tek ülkede yaşatılmaya çalışılan bir devrimin sınırlarına dayandı. Kendi özgül deneyimini tabii ki yaratacak ama bunun tırnak içinde “insani kapitalizm”e evrilmeyeceğinin garantisi yok. Bu arada ise sınıfsız bir topluma giden yol daha da uzayacak.