01 Ocak 2025
Kayıplar, faili meçhuller ya da gerçek failler, azmettiriciler; gerçeğin peşine düşen varsa gölgede daha fazla kalamıyor.
Bunu bireye, topluma öğreten canlı örnekler Arjantinli Plaza de Mayo Anneleri, Cumartesi Anneleri...
Gerçeğe ulaşma sabrını gösteren de hiç tesadüf olmadığı gibi kadınlar.
Sinan Ateş cinayetinin üzerinden iki yıl geçti ve cinayetin gerçek manada aydınlatılması için öne çıkanlar kadınlar oldu: Ayşe Ateş, Selma Ateş, Saniye Ateş, Sevda Ateş ve Şeyda Şahin…
Bursa’da eski Ülkü Ocakları Başkanı ve akademisyen Sinan Ateş’in büyüdüğü evde dört kadınla süreci, geldiği aşamayı konuşurken “Üç kişi de beş kişi de kalsak bu işin peşini bırakmayacağız” cümlesi öğrenilen mücadele yönteminin teyidi gibiydi.
Fotoğraflar: Dilek Şen
Avukat Şeyda Şahin’e ilk olarak Sinan Ateş cinayesi davasının gerekçeli kararını sordum. Zira kararda cinayetin nedenine, siyasi ayağı olup olmadığına dair bir atıf olmasa da tetikçi Eray Özyağcı’yı İstanbul’a kaçıran aracın plakasının yer alması önemliydi.
“Gerekçeli karara itiraz sürelerimiz devam ediyor. Biz itirazımızı şu şekilde değerlendiriyoruz. Yani satır aralarında genel bir değerlendirme var. Burak Kılıçtan, Suat Yılmazzobu, Ahmet Yiğit Yıldırım'dan bahsedilen kısımlar var ama bunlar çok satır arası. Dolayısıyla somut olarak bir iddia yüklenmiş değil bu kişilere. Biz siyasi bir suikast olduğundan bahsediyoruz. Ama Sinan Ateş’in iyasi görevi nedir, ne değildir? Sinan Ateş neden öldürülmüştür? Gerekçeli kararda buna ilişkin hiçbir veri yok. Biz var olan isimlerden varsayımsal olarak bir siyasi kanala ulaşabilir miyiz? Konuyu bildiğimiz için evet. Ama bu konuyu bilmeyen bir kişi gerekçeli kararı okuduğunda bunun bir siyasi suikast olduğu varsayımını bizler kadar kolay çıkaramaz. Dolayısıyla bu anlamda gerekçeli karar da her yönüyle eksik aslına bakarsanız.”
Avukat Şeyda Şahin, 17 kişilik soruşturma dosyasıyla ilgili de şu bilgileri paylaştı.
“Yürütülen ana soruşturma dosyası hâlâ beklemede. Bugün satır arasında geçen isimler ana soruşturma dosyasında var mıdır, yok mudur? Kuvvetle muhtemel varlar ama başka hangi isimler var tam bilemiyoruz gizlilik olduğu için.”
Avukat Şahin’e 17 kişinin adının geçtiği soruşturma dosyasındaki bütün isimleri bilip bilmediğini de sordum.
“17 kişiden 14’ünün adını az çok biliyoruz. Çünkü bu kişilerle ilgili adli kontrol kararları var, ifadeleri alınmış. Soruşturma sürecinde bir şekilde temas edilmiş ama temas edilmiş. Yani üzerleri örtülmüş. Sonuçta uyutuluyor bu dosya ve bizim buradaki ana itirazımız soruşturmanın eksik yürütülmesi, iddianamenin eksik hazırlanması ve eksik hazırlanan iddianamenin iade edilmeyerek bir yargılamanın yapılması. Yargılamanın içerisinde soru sormamıza pek fırsat verilmedi. Yani bu işin siyasi kanadında Olcay Kılavuz, Ahmet Yiğit Yıldırım’la ilgili soru sormak istediğimizde de sürekli olarak önümüz kesildi. Dolayısıyla da bu işin siyasi ilintisi gerekçeli kararda kurulmuştur diyemeyiz. Ama biz itirazlarımızda bunun bir siyasi cinayet olduğunu, planlı bir cinayet olduğunu ve bu siyasi cinayetin asıl azmettiricileri her kim ise bunların bulunması gerektiğini, bunlarla ilgili bir çaba gösterilmesi gerektiğini söylüyoruz. Dolayısıyla da ana soruşturma dosyasındaki gizlilik kararının artık kaldırılması gerekiyor. Sonuçta bir yerde yargılananlar var. Aynı eylemden diğer dosyada kim olduğunu, ne olduğunu, hangi delillerin olduğunu bilemiyoruz. Delilleri bizlerle de paylaşsalar belki biz de adaletin tecelli edebilmesi için katkı sunacağız. Çünkü bir yere kadar gidiyoruz. Gittiğimiz yerde önümüze duvarlar örülüyor. Çünkü belki o kişi dosyada hiç yok, o da olabilir ama var mıdır yok mudur diye eksik bir yargılama sürecinde çaresizce adalet arayışımızı sürdürüyoruz.”
Yargılanan iki ismin dosyaları ayrılmıştı. Polis Mustafa Ensar Aykal ve avukat Serdar Öktem… Mahkeme heyeti, iki ismin cep telefonu şifrelerinin kırılması için Appel’den gelecek cevabı bekliyor. Orada bir gelişme var mı diye de sordum Avukat Şeyda Şahin’e.
“Biz mahkemeye bir başvuru örneği olarak Pınar Gültekin( Cemal Metin Avcı tarafından öldürülen genç kadın-CY) dosyasını emsal olarak sunduk. Ama mahkeme ne yaptı? Bizim sunmuş olduğumuz evrakların, tercümeli evrakların aynısını kopyalayıp yapıştırdı. Yani somut olaya uygulanmadığı için biz Apple'a giden evrakların eksik olacağını zaten biliyorduk. Bize bir beyanda bulunma hakkı verilmedi. Serdar Öktem ve Mustafa Ensar Aykal şifrelerini vermediler. Yargılama sırasında biri unuttum dedi, biri mahremiyet dedi. Ama yargılama sırasında hatırlasaydınız verir miydiniz diye sorduk. Hayır vermeyeceğiz denildi ve vermediler. Bunun için de etkili bir soruşturma yapılmadığı için bu şifreleri Türkiye'de kırabilecek birçok Hacker bize ulaşıyor. Biz bunları kırabiliriz diyorlar. Ama biz yasal prosedürleri işletmeye çalıştık. Apple'dan bir yazı cevabı bekledik ama giden yazı açıklayıcı değildi. Dolayısıyla bu eksikliklerin giderilmesi istenildi. Bununla ilgili de son gün yani evrakların teslim tarihinde biz haberdar olabildik. Yazı yazdık, bakın bunları sormanız gerekiyor diye. Mahkeme bunları da dikkate almadı. En nihayetinde Apple’a eksik gitti. Cinayetin ne olduğu, bu verilere neden ihtiyaç duyulduğu vs yok. Apple'dakilerin cinayeti bilme ihtimali tabii ki yok. Mahkemenin bunu anlatması gerekiyordu. Fakat anlatılmadı. Muhtemelen oradan da gelecek cevap çok olumlu olmayacaktır. 6 Şubat'ta duruşmaları olacak. Apple'dan bu tarihe kadar bir cevap yazısı gelir mi? Olumlu olumsuz artık bilemiyoruz ama olumsuz olması için müthiş bir çaba gösterildiğinin şahitliğini yapıyoruz açıkçası.”
Avukat Şahin dosyada gizlilik kararı olduğunu söylese de kendisine bir öngörüsünün olup olmadığını da sordum.
“O dosya şu an uyuyor zaten. Sürekli olarak talepte bulunuyoruz. Bu dosya açılsın diye… Ceza hukukunun evrensel ilkesidir. Tek bir eylemin tek bir cezası olur. Ve biz diyoruz ki Tolgahan ya da Doğukan azmettirici olabilecek potansiyeldeki insanlar değil. Bunlar ancak eylemin işlenmesine katkı sağlamışlardır. Dolayısıyla asıl azmettiriciler nerededir, bunu arıyoruz. Bunlar o ana soruşturma dosyasında var mıdır bilmiyoruz. Dolayısıyla oradaki isimler çıktığı zaman yapılacak yargılama nasıl olacak? Oradaki adamların statüleri değiştiğinde buradaki adamların durumları ne olacak? O zaman yeniden mi yargılanacak bu insanlar? Sonuçta biz şu ya da bu yargılansın demiyoruz. Biz gerçekten adalet yerini bulsun başka siyasi cinayetler işlenip daha fazla Sinan Ateş’ler mağdur edilmesin diyoruz. Ama görüyoruz ki siyasi cinayet olgusunu mahkeme heyetine bile kabul ettiremedik.”
Abla Selma Ateş’e de Sinan Ateş’in mevlit anmasına bu yılki katılımı sordum, zira geçen yıllara göre daha düşüktü.
“Unutturmak için herkes elinden geleni yapıyor. Tehditler var, bana saldırı oldu. Bize gelen tehditler aynı şekilde diğer insanlara da yapılıyor. İnsanların evlatları var. Mesela mezarlıkta dağılırken 8 -10 kişilik bir grup geldi. Hepsini tanıyoruz. Polis onları oradan uzaklaştırdı. Bunlar bizleri yıldırabilirler mi? Yıldıramazlar. Bugün bu mezarın başında bin kişi varsa seneye belki 100 kişi, sonraki sene beş kişi, üç kişi kalacak olsak da biz yine o mezarın başında olacağız. Sinan Ateş için adalet demeye devam edeceğiz. Ömrümüzü Sinan Ateş'in hayatını vermiş olduğu davayı, hasta ruhlu insanlardan temizlemek için vereceğiz. Çünkü bizler ömrümüzü verdik. Babam da, annem de, ben de, ablam da, kardeşim de… Bu sokaklar, MHP milletvekili kazansın diye senelerce çalıştığımız sokaklar. İsmet Büyükataman'a diğerlerine senelerce çalıştığımız sokaklar bunlar. Gördüğünüz gibi hiçbirisi orada yoktu. Biz onlara hakkımızı helal etmiyoruz. Türkiye'nin birçok ilinde Sinan için lokmalar dağıtılıyor, dualar okutuluyor. Aslında Türkiye'nin her yerinde herkes elinden geleni yapıyor. Ama maalesef azınlık olduğumuz için sesimizin çıktığı kadar bir aradayız. Neden? Çünkü güçlü olan onlar. Adaletle, yargıyla yönetilen bir ülke olsaydık bunları yaşamayacaktık. Ama maalesef kimin gücü daha fazlaysa onların istediği şekilde yönetiliyoruz. Sinan Ateş cinayetinin bütün dosyası herkesin önündeyken, katiller ve azmettiriciler belli olduğu halde hâlâ bazı insanlar sokaklarda rahat rahat geziyor. Elimizde deliller olmasına rağmen bizi susturmak için çok uğraştılar, hâlâ da uğraşıyorlar. Düşünün biz korumayla geziyoruz. Korumasız bir yere çıkamıyoruz. O kadar zor ki…
Aracımda çocuğumla birlikteyken saldırıya uğradım. Evimin camlarını taşladılar. Arabamı çizdiler. En son saldırı olunca, canıma kast etme durumu ortaya çıkınca yakın koruma verdiler. Ama neden ben korunuyorum da katiller cezasını çekmiyor. Cezaevi kampüsündeki saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt, karısını ve sevgilisini öldürdü. Cezasız kalan her suç failini azgınlaştırdı.”
Araya avukat Şeyda Şahin girdi ve kendi öz güçleriyle mücadele ettiklerinden söz etti.
“Bizler Anadolu insanlarıyız. Yani çok varlıklı değiliz, çok bürokratik çevrelerimiz yok. Bürokratik çevrelerimizin hepsinden hançerlendik. Herkes bireysel çabalıyor. Ama Türkiye'nin genelindeki bu insanları bir araya getirdiğimizde emin olun cenazedeki kalabalıktan az olmayacak bir kalabalık var. Olay sıcak olduğunda siyasiler gelir fotoğraflarını çektirirler, giderler. Ama acı düştüğü yerdedir. Bizler bu acıyı hep yaşayacağız. Bu aile sonsuza kadar yaşayacak. Gücümüz yettiği kadar da adalet arayışı içerisinde olacağız. İyi insanlar da var. Bizim tek amacımız var. Siyasi iklim ne olursa olsun bir daha bu ülkede böyle gencecik insanlarımızı kaybetmeyelim. Benim kendi adıma sözüm şudur. Başka bir siyasi kulvarda bile olsa bizler her şekilde destek olacağız. Narin cinayetinde mesela aksiyon aldık ama çok fazla destek vardı. Kalabalığa gerek yok denildi. Peki dedik. Bundan sonra biz hep varız. Ve bu ülkede adaleti tesis etmek için tırnaklarımızla, kan revan bir şekilde biz bu işi gidebildiği yere kadar götüreceğiz.”
Anne Saniye Ateş de hiç susmayan beş kadından biri oldu. O daha çok oğlunu anlattı.
“Ben oğlumu yalnız başıma büyüttüm diyebilirim. Sinan'ı katlederken herhalde dediler ki kenar mahallede büyüyen bir çocuk, bunun ardı olmaz, arkası olmaz dediler o zalimler. Benim oğlumun kimseye zararı yoktu. Din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmayan bir çocuktu. Ben öyle yetiştirdim çocuğumu. Benim oğlumu belki engel gördüler. Asla hakkımı helâl etmiyorum. Benim oğlumun katilleri, azmettiricileri dışarıda. Benim oğlum ne yaptı ki? Bunun cevabını istiyorum. 70 yaşındayım. Asla bırakmıyorum peşini. Ben bu mahallenin kurucusuyum. Bu evde büyüttüm oğlumu ve dedim ki okuyun. Annemin hastalığından dolayı ben ilkokulu bile okuyamadım. Okuyan insandan asla zarar gelmez dedim. Ama geliyormuş. Sadece kendilerine rakip gördükleri için benim oğlumu yediler.”
Kamuoyunun çok bilmediği diğer abla Sevda Ateş’e de davadan çıkan kararı sordum.
“Kim ne derse desin bu ülkede adalet olduğunu düşünmüyorum. Başımızdakiler gerçekten adalet olduğunu gösterselerdi iki senede bu dava çözülürdü. Babamı da kaybettik. Ben üniversiteyi bıraktım. Babam okumazsanız hakkımı helal etmem derdi. Cahil insan olmayın derdi. Sinan da düşmanım bile cahil olmasın derdi. Sinan'ı koltuk sevdasına öldürdüler. Çünkü Sinan’da bir yere gelebilmesini sağlayacak her şey vardı. Herkes biliyordu bunu. Sinan açıklarını gördü. Sinan yaptıkları şeyleri tasvip etmedi. İnsanlara ettikleri eziyetleri hoş görmediği için öldürdüler.”
Abla Selma Ateş araya girdi ve Sinan Ateş’in Ülkü Ocakları Başkanı olduğu dönemde kimi şiddet eylemlerinin talimatını verdiği yönündeki iddialara yanıt verdi.
“Sinan ile alâkalı bir mevzu yok. Orada bir yanlışlık var.”
“Ama Ayşe Ateş gazetecilerden özür diledi” diye hatırlattığımda Selma Ateş’in yanıtı şu oldu:
“Dil sürçmesi. Sinan kimseyi dövmedi. İsmet Büyükataman’ın verdiği bir talimat vardır. Bunu o dönemdeki Bursa Ülkü Ocakları Başkanı paylaştı. Size bir yerden talimat gelir, siz gereğini yaparsınız. Sinan'ın yapmış olduğu bir şey değil. Sinan gazeteci dövdürmedi. Karşıydı zaten. Sinan'ın 50 yıllık bir partinin geçmişinde yapılmayan her şeyi 15 ayda yapıldığını görüyorsunuz. İnsanlar bundan rahatsız oldular.
Sinan okumayan, araştırmayan, tefekkür etmeyen bu cephenin gerisinde su taşıyamaz derdi. Bunu söylemesindeki amaç neydi biliyor musunuz? Sokaklardaki çocukların toparlanması. Onun döneminde kurslar açıldı, çocuklara dersler verildi. Sinan’ın yaptığı çalışmalar, kitapları hep akademik çalışmalar üzerinden gitti. O dönemdeki olayları İsmet Büyükataman'a sormak lazım. Ben Sinan'dan dayak yedim diyen bir kişi varsa gelsin sorsun. Sinan yapmamıştır. Bu talimatın geldiği yere bakacaksınız. Oradan verilen talimatlar uygulanıyorsa bunun sorumluluğu benim kardeşim değildir. Sorumluluğu İsmet Büyükataman’da, Devlet Bahçeli'de ya da MHP'nin yönetimindeki insanlardadır.”
Söz alarak araya giren avukat Şeyda Şahin babasının da eski bir Ülkücü olduğunu hatırlatarak ‘içeriye’ dair önemli yorumlar yaptı.
“Hepimiz Ülkücü gelenekten geliyoruz. Bu partinin içerisinde inanılmaz bir kültür var. Biz bunu eleştirirken çok marjinal bir harekette bulunuyoruz aslında. İnsanlar iradeleriyle ve kendi talepleriyle bir şeyler yapabilecek cesareti bulamıyorlar. Yani size çok cesur gibi görünüyorlar. Bizler ne demek istediğinizi de anlıyoruz. Adam öldürmeler, yaralamalar vs… Bunları yaparken cesur oluyorlar, talimat alarak cesur oluyorlar. Ama ne yazık ki İsmet Büyükataman 10 küsür yıl ona danışmanlık yapmış birine vefa gösteremedi. Bunların üzerindeki baskıyı düşünebiliyor musunuz? Yani korkunç bir şey. Biz gerçekten çok büyük bir güçle mücadele ediyoruz. Karınca misali ateşe su götürüyoruz. Arkamızda daha çok ateşe su götüren karıncalar olursa bir sonuç elde edilecek. Bugün aramızda olmayan ve ben yapmadım deyip kendini savunamayacak bir insana etiketler yükleniyor. Ayşe Hanım, söylenilenlerden dolayı bir kadının üstüne yapılan mobbing ile birlikte pişman olduğunu, üzgün olduğunu ifade etmek zorunda bırakılıyor. Madem böyle iddialar var, o zaman bu iddia sahipleri de iddialarını ispat edeceklerdir. Aksi halde müfteriler bizim gözümüzde. Sinan hiçbir şekilde gazeteci dövdürmemiştir. Birilerine baskı uygulamamıştır. Bu eylemin sorumluları her kim ise o kişilere zaten temas ettiler. Gidilsin onlardan hesap sorulsun. Bugün Sinan Ateş kendini savunamayacak. Üzerine bu iftiraların atılması aslında birilerinin değirmenine su taşımaktır. Dolayısıyla biz bu değirmene su taşıtmıyoruz.”
Şeyda Şahin’e bu cinayetin harekette bir kırılma yaratıp yaratmadığını da sordum.
“Benim babam yılların Ülkücüsüdür. 80 döneminde ailemizden çok fazla cezaevine giren insanlar oldu. Biz Sinan'ın öldürülmesiyle birlikte bir kırılma yaşadık. Bunun canlı tanıklarından biriyim. Takkeyi önümüze koyduk. Dedik ki ne oluyor, bu kadar emek verilen, bu kadar hizmet edilen yerlerde hep mi kurşun asker olalım dedik. Sinan'ın öldürülmesiyle birlikte bu kırılmayı yaşayan insanlar var. Bizler bu ülkenin sevdalılarıyız. Fakat o sevdalılar içerisinde de biat etmeyen yerdeydik. Benim Sinan’la şöyle bir hatıram var. Ben daha önce kırılma yaşayanlardanım. Gitme dedim Sinan’a. Bunlar bizim gibi Anadolu çocuklarına fırsat vermezler, başka bir yola doğru gidelim dedim. Bizim yolumuzla bunların yolu aynı değil dedim. Sonra araya hayat telaşesi girdi. Sinan ahde vefaydı. Hem ahde vefasınız hem de rotanın yanlış olduğunu fark ediyorsunuz. Bir anda bırakılmıyor. Ben inanıyorum ki bir çözülme yaşanacak. Bizler gibi birçok Ülkücü gelenekten gelen insan, o biat kültüründen yavaş yavaş sıyrılmaya başladı. Hiç kolay değil o girdabın içerisinden kurtulmak.”
İLK BÖLÜM - Sinan Ateş anmasından izlenimler: Siyasetçiler azdı, mücadele beş kadının omzunda
Candan Yıldız kimdir?Candan Yıldız, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Gazeteciliğe HBB'de On'da On Haber program editörlüğü ile başladı. Kanal D, TV 8, Birgün Gazetesi, CNNTürk, İMC TV, Halk TV'de muhabirlik, editörlük, ana haber editörlüğü ve haber program koordinatörlüğü yaptı. Haber kanallarında çeşitli program formatları yarattı. Radyo ve Gazetecilik Ödülleri En İyi Program Ödülü/(1997), Çağdaş Gazeteciler Derneği En İyi Haber Program Ödülü/ (2002) ödülünü aldı. Avustralya'da SBS Türkçe Radyo Haberler servisine haber yaptı. "Öteki Sesler" isimli belgesel yaptı. "Dicle'nin Göz Yaşları" ile "Şiddete Karşı Anlatılar-Ayakta Kalma ve Dayanışma Deneyimleri" ortak çalışmalarda yazarlık yaptı. T24'le birlikte internet gazeteciliğine adım attı. |
"Suriye’de gerçek bir demokratik ortamın oluşabilmesi için en az 20 yıla ihtiyaç var"
Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda oynanan Karımın Kocası oyunun adı, Hüda Par’ın eyleminden sonra Evlilik Komedisi olarak değiştirildi
Kurucusu olduğu Gelecek’ten İstifa eden Nedim Yamalı geçen yıl AKP için ‘parti değil, cemaat’ demişti
© Tüm hakları saklıdır.