Hasan Cemal’in kitabı geldi aklıma: Zamane Diktatörleri… Hasan Cemal o kitabında diyor ki “Tarih hatırlanmazsa, çaresiz bir daha yaşanır!”
Suriye’deki radikal değişimin neyi inşa edeceğini bilmiyoruz. Bir diktatör gitti. Yerine gelen Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve benzerlerinin isyan ettikleri geçmişi hatırlayıp hatırlamayacağını bilmiyoruz.
Gazeteci Hediye Levent günlerdir Suriye’de…
Levent Evrensel’deki yazısında “Alevilerin ve Hristiyanların yoğun oldukları yerlerde evlerinden alınan ve bir daha haber alınamayan insanların sayısının giderek arttığı söyleniyor” diye yazdı.
Sosyal medya dezenformasyonun tanrıçası olsa da karanlıkta, kuytuda kalan ağır hak ihlallerinin de duyurucusu… Bu nedenle süzgecin şart olduğu bu mecraların varlığı da önemli.
Örneğin Alevi toplumundan olduğu iddia edilen bazı kişilerin köpek gibi havlatılmasının görüntüleri düştü.
Ya da kimi şiddet görüntüleri…
Kendisini ‘devrimci’ olarak tanımlayan, Esad rejiminin kötülüklerini yaşamış, sürgün edilmiş Taha el Gazi’le ne olup ne bittiğini konuştuk. Kendisi Türkiye’deki Suriyelilerin sorunları konusunda mücadele veren bir isim… Sığınmacı Hakları Platformu bünyesinde faaliyetlerini sürdürüyor.
Taha el Gazi, Sığınmacı Hakları Platformu
- Alevilere dönük saldırılar olduğu yönünde görüntüler, sosyal medya paylaşımları var. Sizi arıyor mu Suriye’deki Alevi toplumu ?
Evet kendileriyle görüşüyorum. Onlar da yeni Suriye’nin bir parçası ve birlikte yaşamalıyız diyorlar. Onlar da haklarının olmasını istiyor. Lazkiye ve Tartus’un köylerinde Esad rejiminden kalan bazı gruplar var. Onlar toparlanmaya çalışıyor. Asker ve polise saldırıyorlar. Ama onlara yönelik şiddet eylemleri de kabul edilemez. Eğer suçluysa yakalanır ve yargılanır. Esad’ı devirdik, aynı şeyleri yaparsak Esad’dan ne farkımız kalır.
- Esadçılık ayrı Alevilik ayrı. Esad medyası yıllarca Alevi toplumunu Esad’a bağlıymış gibi gösterdi. Alevi kardeşlerimiz arasında Esad rejiminde işkence gördü. Sednaya Cezaevi’nde Alevi kardeşlerimiz de var. Sünni-Alevi çatışma noktasına getirmek isterler ama Esad rejimi düştü. Suriye toprak olarak herkesin. ABD ve İngiltere medyası nasıl ki bir dönem Arapları DAİŞ’e bağladı, ya da Kürt deyince hemen PKK… Suriye’de de aynısı yapıldı.
- Suriye’de yaşayanların korku ve kaygıları neler. Bunu geniş anlamda da soruyorum. Yeterli ekmek, alt yapı, elektrik vs…
İnsanların iki tür kaygısı var. Birisi orada yaşayanların kaygıları. Bir de Suriye’ye dönenlerin kaygıları… Orada yaşayanlar kaygısı şu. Yeni devlet kurulmadı daha. Ülke nereye gidiyor. Orada yaşayan yani göç etmeyen aileler yıllardır yoksulluk, yoksunluk içerisinde. Elektrik yok, su yok… Ama onlar buna alıştılar. Ama herkesin güvenlik korkusu var. Başka ülkelerden dönenler de var. Türkiye’den dönenler de ‘geçici koruma’ statüsünde. Bunların artık dönme durumu kalmadı. Çünkü çıkarken ‘gönüllü dönüş’ evrakını imzaladılar. Döndüklerinde her şeylerinin yıkılmış olduğunu gördü. Dönenler zaten yoksul olanlar. Bunlar yıllardır Türkiye’de ucuz iş gücü olarak çalışıyorlardı, yıllardır sömürüldüler. Şimdi bu insanlar yıkık evlerini nasıl yapacaklar. Bunların çoğu kamplara gitmek zorunda kaldı. Yıllardır çadırlarda yaşayan insanlar var hâlâ orada… Afrin, Azez, İdlib, Cerablus’ta çadır kamplar var. Önce onların durumu düzeltilmeli.
- Esad ve ailesi kaçtı, ama rejimin suçluları Suriye’de kaldı değil mi?
O dönemde görev yapan komutanlar, istihbaratçılar hâlen orada… Bu kadar cinayet oldu. İnsanlar hapishanelerde işkence gördü. Ama ortada bir adalet sistemi yok. Adalet sisteminin oluşturulması gerekiyor. Çünkü insanlar yarın öbür gün ben hakkımı kendi elimle alırım diyebilir. O zaman insanlar birbirine girer.
- Sivil halk da silahlandı mı bu süreçte?
Savaş olan ülkede, bölgede doğal olarak insanlar silahlanıyor. Bu normal. Suriye’ye özel bir durum değil. Çünkü halk, devlet kalmadı hakkımı, mülkümü kendim korurum, savunurum diyor. Savunma Bakanlığı’nın ilk görevi bütün bu silahları toplamak olmalı.
- HTŞ’nin böyle bir gücü var mı?
Şu dönemde kendi başına yapamaz. O nedenle tüm Suriye muhalefetinde olan kişiler, siyasetçiler, partiler, bir araya gelip ‘Suriye toplantısı’ yapmalı. Suriye halkı bir masa etrafında bir araya gelmeli. Esad rejimi düşmeden önce Doha’da bir toplantı yapıldı. O toplantıda herhangi bir Suriye temsilcisi yoktu muhaliflerden. Esad rejimi düştükten sonra Ürdün Akabe’deki toplantıda da Suriye muhaliflerinden kimse yoktu. Bu bir gösterge… Bu da şunu gösteriyor Suriye BM ve büyük devletlerin kararı altında. Kendi milli kararımıza sahip değiliz şu an. Resim belli. Suriye’yi yeniden inşa etmek için Suriye'nin kendi halkının bir masada bir araya gelmesi gerekiyor.
- Mutlak zafer duygusu var, sizce bu duygu hâli nelerin görülmesine engel oluyor?
Bizim eğitim, sağlık sisteminde, sosyal meselelerde sıkıntılarımız var. Alt yapı sıkıntımız var. İsrail Suriye’nin bütün alt yapısını bombaladı. Araştırma bilim merkezlerini bombaladı. Medyaya yansıdı, insanlara ekmek dağıtıyorlar. Mesele ekmek verilmesi değil. Ülkenin, devletin yeniden inşa edilmesi… Sevindik ama sevindikten sonra ne yapabiliriz o çok önemli. İstanbul Fatih Camii’nde sevindik. Kimler Suriye’nin yeni inşasında görev alacak. Yüzde ikisi ya da beşi gelmez.
- Gidişatı nasıl görüyorsunuz. Suriyelerin Türkiye'den göç ettirilmesi politikası sertleşir mi?
İçişleri Bakanlığı’nın, Göç İşleri Başkanlığı’nın bugüne kadar Suriyeliler konusunda bir politikası yoktu. Olsaydı bu hatalar yapılmazdı. Büyük ihtimalle Suriyeli sığınmacılar üzerinde bir baskı oluşabilir. ‘Geçici koruma’ kimliklerinin bir kısmı iptal edilebilir. Mesela geçtiğimiz haftalarda bazı Suriyeli ailelerin aile hekimliklerindeki kayıtlarının silindiği haberi geldi bize. Bir baskı bekliyoruz. Biz de bu nedenle yetkililere diyoruz ki, Suriyeli sığınmacılara bir aylık ya da iki haftalık izin verin. Kişi gitsin görsün evinin durumunu, iş yerinin durumunu. Kimse vatanını, toprağını, köyünü, şehrini bırakmaz. Ama aynı zamanda da şunu da ortaya koymamız gerekiyor. İnsanları gönderirken nerede yaşayacaklarını da bilmemiz gerekiyor.
- Birçok devletin bu yıkımda payı var tabii…
Herkesin eli var. Orta Doğu'da yeni bir politika var, yeni bir siyasi oyun var. Trump’ın gelmesiyle Orta Doğu'nun haritası değişti. Bu ülkeler bizi sevseydi 14 yıldır bizi böyle bir katliam ortamında bırakmazdı. 14 yıl çadırlarda bırakmazlardı. Katil, cani Esad halkını kimyasal silahlarla bombalayamazdı.
- Farklı silahlı yapılar var ve şu an HTŞ domine ediyor bu yapıların çoğunu. HTŞ uluslararası toplum tarafından tanınabilir, terör listesinden çıkarılabilir ama buna rağmen Suriye’de durum zor görünüyor. Ne dersiniz?
Silahlı yapılanların şöyle bir hakikati var. Ne yazık ki her bir yapı bir ülkeye bağlı. Bu nedenle o ülkeler masaya oturup da Suriye’nin bütünleşmesine ve istikrarına karar verirse bu olur. Bir kısım silahlı yapıların kararları onların elinde değil. Biz bundan korkuyoruz.
- Mesele HTŞ ile bitmiyor o zaman…
HTŞ ile bitmiyor, o basit olanı. Halkımızın tedirginliği de bu. İnşallah Irak ve Libya örneği gibi olmayız. Saddam Hüseyin rejimi düştü 2003’te. O tarihten bu yana patlamalar, bombalar, çatışmalar, bölgesellik, kavgalar devam ediyor. Kaddafi düştü Libya ikiye bölündü. Sadece Türkiye değil, Avrupa ülkeleri ve diğer ülkeler yıllarca bu insanları mülteci, sığınmacı olarak kabul etti. Şimdi sınırımızdan öteye itelim demek insanlık değil.
- Bir de Suriye’de Esad karşıtı olan herkes muhalif. Bu muhalifliği anlatabilir misiniz? Devrimcilik mi mesela?
Bütün muhalifleri ya da devrimcileri HTŞ şemsiyesi altında görmek mantıklı değil. HTŞ son dönemde ortaya çıkan bir örgüt. Devrimci ayrı muhalif ayrı. Muhaliflerin hepsi İslamcı değil. Laikler de var, Ezidi, Hristiyan, Alevi, Dürzi, İsmaililer de var. O nedenle medyaya yansıyan o imaj doğru değil. Bu imajı verdiğimizde diğer mücadele eden grupların hakkını yok ediyoruz. Muhalifler Esad rejiminin devrilmesinden sonra hükümette yer alabilir miyiz bunu konuşuyor şimdi. Ama devrimcilik sadece Esad rejimine karşı olmakla sınırlı bir şey değil. Nerde bir insan hakkı ihlali varsa orada olmaktır. İktidara kim gelirse gelsin bir yanlış yaptığında devrimcilik devam edecek. Devrimciliğin bir zamanı süresi mekanı yoktur. Devrimci devrimcidir.
- 14 yıl süren bir savaş. Dediğiniz gibi hep arkasında başka devletler oldu. Ve paralize olmuş bir toplum… Sizce buradan bir ders çıkarılır mı?
- Toplumumuz zulme, diktatörlüğe, hayır diyerek güçlendi. Eskiden bunu diyemezdik. Keşke Suriye halkı milli bir kararın sahibi olsa ama şu anda karar sahada silahlı güçlerin elinde. Halkımız kim gelirse gelsin, Esad gibi olmayacak düşüncesine sahip. Suriye’de gerçek bir demokrasi ortamının oluşabilmesi için 20-30 yıla ihtiyacımız var. Halkımız yeter ki bombalanmayalım, Esad rejimi bizi tutuklamasın, cezaevine atmasın, bizi orada öldürmesin, kim gelirse gelsin diye bakıyor. Halkımızı bu noktaya getirdiler, bu sistematik bir şekilde bilerek yapıldı. 14 yıldır başka ülkede yaşayan, o ülkedeki demokrasi tecrübesini yaşayan, faydalanan, siyasi faaliyetlerde insanlarımızın Suriye’nin inşasında olması gerekiyor. Tecrübeyi oraya taşımaları çok önemli.
Candan Yıldız kimdir?
Candan Yıldız, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu.
Gazeteciliğe HBB'de On'da On Haber program editörlüğü ile başladı.
Kanal D, TV 8, Birgün Gazetesi, CNNTürk, İMC TV, Halk TV'de muhabirlik, editörlük, ana haber editörlüğü ve haber program koordinatörlüğü yaptı.
Haber kanallarında çeşitli program formatları yarattı. Radyo ve Gazetecilik Ödülleri En İyi Program Ödülü/(1997), Çağdaş Gazeteciler Derneği En İyi Haber Program Ödülü/ (2002) ödülünü aldı.
Avustralya'da SBS Türkçe Radyo Haberler servisine haber yaptı.
"Öteki Sesler" isimli belgesel yaptı. "Dicle'nin Göz Yaşları" ile "Şiddete Karşı Anlatılar-Ayakta Kalma ve Dayanışma Deneyimleri" ortak çalışmalarda yazarlık yaptı.
T24'le birlikte internet gazeteciliğine adım attı.
|