Kürt sorununun demokratik çözümüne dair siyaset, 2015’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ne Dolmabahçe mutabakatı ya” sözlerinden bu yana derin dondurucuda. Başat hale gelen güvenlikçi siyasetin toplumsal karşılığı da var.
KONDA’nın Kürt meselesiyle ilgili 12 yıllık (2010-2022) araştırma verilerini analiz eden üç akademisyen; Prof. Dr. A. Betül Çelik, Prof. Dr. Evren Balta, Prof. Dr. Mehmet Gürses’in hazırladığı raporundan umut da karamsarlık da çıkarmak mümkün.
Bir bardaksa barış, boş tarafına baktığınızda Türkiye’de kendisini Türk olarak tanımlayan yüzde 55’lik bir kesimin ikna edilmesi zor.
Bardağın dolu tarafına baktığınızda ise siyasi iklim ne olursa olsun, fırtınadan, kardan, borandan az etkilenenlerin oranı yüzde 30 ile 40 arasında değişiyor.
Analizlerden devam edelim. Kürt sorunu çözülmedikçe kutuplaşma artıyor, kutuplaşma arttıkça Kürt sorununda çözüm zorlaşıyor. Bu sarmal muhalefetin önündeki en büyük meselelerden biri...
Kutuplaşma yelpazesinin genişliği düşünüldüğünde (Alevilik-Sünnilik, dindar-seküler) demokratikleşme ve Kürtlerin anayasal eşit vatandaşlık talebi arasındaki bağ muhalefet için bir imkân da sunuyor.
Raporda bir diğer çarpıcı tespit de CHP seçmeniyle ilgili. CHP seçmeni gelecek süreçte Kürt meselesinin çözümünde daha kritik bir rol oynayabilir.
Zira raporun değerlendirme bölümünde CHP’li seçmenle ilgili şu tespitlere yer veriliyor:
“HDP’li seçmenin çoğunluğunun sürekli sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesini istemesine rağmen, AK Partili seçmenlerin parti siyasetine paralel duruş sergiledikleri, MHP’lilerin ise Barış Süreci’ne karşı oldukları net görülen sonuçlardır. Bu açıdan CHP’li seçmenin duruşunun olası barış süreçlerinde belirleyici olabileceğini belirtmek gerekir. CHP’li seçmenin güvenlik odaklı çözümlere verdiği destekte bölünmüş olması bu kesimin Barış Süreci konusunda sanıldığından daha kolay ikna edileceğine fakat demokratik haklar konusunda daha çok bilgilendirilmesi ve destekleri için çalışılmasının gerekliliğine işaret etmektedir.”
Raporda Ahmet Türk’ün geçmiş yıllardaki sözünü doğrulayan bulgular da var. Ne demişti Ahmet Türk, “Eğer bizim kuşak da giderse, genç kuşakla oturup diyalog kuramazsınız.” Rapora göre genç neslin Kürt sorununun çözümüne dair inancı zayıf ve demokratik çözüm yollarına dair desteği düşük. Bu hem Kürt hem de Türk gençliği için geçerli bir durum. Bunda gençlerin gerçek anlamda barış ortamında hiç yaşamamış olmasının etkili olabileceği yorumu yapılıyor. Bu nedenle gençlere özel çalışmalar yapılmasının aciliyeti ve önemine vurgu yapılıyor.
Bekir Ağırdır’ın şu tespitleri de çok önemli. Ağırdır, kimliklere ilişkin kutuplaşmanın hararetini yitirdiğini, adalet ve yoksulluk nedeniyle sınıfsal gerilimin yükseldiğini söylüyor. Kürt meselesinin çözümünde az yol alınsa bile tartışmaların yarattığı tortunun zihni bir dönüşüme yol açtığını ifade eden Ağırdır “Ama bu sokağa henüz yansımıyor. Türk kimliğinin de bir güvenlik arayışı var. Serv hâlâ bu toplumun hafızasında canlı. Kürtlerin kimlik talebi ile Türklerin güvenlik arayışı arasında dengeyi, doğru politikayı üretmeden ya da Türklere bu meselenin ortak yaşam meselesi olduğunu anlatmadan zihni engeli aşamıyoruz. Devlet ve siyasi aktörler de bunu aşmak istemiyor bir yandan da” diyor.