Pek bi buyurgan, Danıştay kararına rağmen Ankara logosunu değiştirmeyen, Türk-Sunni terazisi olarak hangi sanatın içine tükürülüp tükürülmeyeceğini tartan, cüretkâr Melih Gökçek, AKP’nin “ustalık” döneminde daha da fetihçi bir ruhla şöyle buyurmuş: "(...) İnşallah bizim Türkiye'de gay belediye başkanı olmayacak ve olmamalı." Partisinin eski bakanı Aliye Kavaf da eşcinselliği “hastalık” olarak tanımlamamış mıydı?
Dini referansların muhafazakarlığı ve homofobiyi beslediğini düşünürsek, Avustralya’nın en güncel tartışma konularından biri olan eşcinsel evlillik yasasını destekleyen bir din insanına kulak verelim dedik. Zira geçtiğimiz haftalarda farklı kiliselerden 35 dini lider, Federal Hükümet’in yasayı çıkarması yönündeki lobi faaliyetlerine destek verdiklerini açıkladı. Sözü Uniting Church in Australia vaizi Andrew Prior’e vermeden önce bir kaç ön bilgi sizlere.
Avustralya’da eşcinsel birliktelikler “defacto” olarak tanınıyor. Yani heteroseksüel evli çiftlerin sahip olduğu sosyal hakların bir kısmına sahipler, ancak evlat edinemiyorlar. Lezbiyen kadın bakanın da bulunduğu İşçi Partisi Hükümeti hala bu sorunu çözebilmiş değil. Başbakan Julia Gillard’ın aktivist üç eşcinsel çiftle akşam yemeğinde eşcinsel evliliği konuşması konuyu yeniden gündeme taşısa da eşcinsel olmak hala çok zor.
Eşcinsel evliliğe destek veriyorsunuz, neden?
Gey ya da lezbiyen olmanın yanlış bir tarafı yok, doğal. Dindar olarak şunu söylüyoruz. Tanrı beni heteroseksüel olarak yarattı diğerini de eşcinsel. Bu böyle bir durum. Temel problem, bir insanın farklı olabileceğini kabul etmek. Hatta trans-gender da olabilirsiniz. Tanrının barışık olduğuna inanıyoruz bu durumla. Böyle bakınca benim ilişkimi kutsuyorsa, diğer ilişkileri de neden kutsamasın. Sorun bir insanın evlenip evlenmemesi değil, gey ve lezbiyenlerin varlığını kabul edip etmemek. İnsanların çoğu gey ve lezbiyenlerin varlığını kabul etse de iş evlenmeye gelince çekince koyuyorlar; geleneksel, muhafakazar değerleri gerekçe göstererek.
Ezber kabullerin payı ne peki?
Bir örnekle açıklayayım. Birinci dünya savaşı yıllarında iki ülkenin savaşta karşı karşıya gelmelerinin bir sonucu olarak çocukluğumuzda bize Türkler düşman olarak belletildi. Türkiye’deki durum da belki benzerdi. Daha sonra göçmen olarak geldiler Avustralya’ya. Düşman olmadıklarını birlikte yaşayarak gördük.
Ya da buraya göç eden bir ailenin kızının bir Avustralyalı ile evlenmesine tepki göstermesini düşünün. Burada yaşayabiliriz ama evlenmemeliyiz diye bakılıyor. O zaman şunu düşünüyorsun neden olmasın, yanlış olan ne? Eşcinsellerin başına gelen tam da bu, paralel durum söz konusu.
Karşı olan kiliseler de var ?
Katolik papazlar eşcinsel evliliğe karşı olduklarını söylüyorlar. Bunu kiliselerindeki poziyonlarından dolayı söylemek zorundalar. Yani oturduğu sandalyeye göre konuşuyor. Politikacı gibi davranıyorlar, partisinin resmi görüşünü aktarıyor. Yani konumundan dolayı kendi fikrini söyleyemiyor. Dini yayanlar kiliseyi takip etmek durumundalar. Cesaretleri daha az bu yüzden. Zaten geleneksel olarak İncil, Kur’an ne söyledi ona bakılıyor. İnsanlar sorgulamıyor dünle bugün arasındaki değişimi. Nasıl kabul etmişlerse öyle devam etmek istiyorlar.
Evrim fikri yok kavram olarak zihinlerinde. Dini araba kullanmaya benzetebiliriz. Binersiniz ve bir yere gidersiniz. Bazıları önünüze geçer; dini liderler daha tutucu olarak öne çıkıyorlar.
Eşcinsellere karşı yargılar kuşaklar boyunca devam etti, ediyor. Zira eşcinsel olmayanların kendileri ile, farklı cinsel yönelimleri olanların varlığını kabul etmesi ile yüzleşmesi zor. Hep günah keçisi aradık. 150- 200 yıl önce de ırkla ilgili problem vardı. Papazlar siyahların insan olduklarını söylediklerinde başları belaya giriyordu. Ve ya “kadınların ruhu var mı yok mu, toprak sahibi olabilir mi” tartışmasında kadınlardan yana olan papazlar öfkeleri üzerine çekiyordu. İnsanlar din adamlarından duymak istediklerini istiyor. Çünkü rahat birşey bu, kendisini sorgulamayacak, zorlamayacak.
60 ve 70’lerde Avustralya’da şöyle bir imaj yaratmaya çalıştılar: USA harika bir yer. Yanlış olduğunu söylediğimizde, Vietnam ve Afganistan örneklerini verdiğimizde bizden hoşlanmadılar. Bunları duymak istemiyorlar. İnanmak istedikleri şeyleri duymak istiyorlar.
Şimdi de sığınmacılardan hazzedilmiyor. Hep ötekileştirilen birileri var.
Desteğinizi açıkladığınız mektuptan 60 bin nüsha Adelaide’de yaşayan insanlara gönderilecek...
Bir çok insan var eşcinsel evliliğin resmen kabul edilmesiyle ilgili lobi yapan. Avustralyalıların çoğu bu yasaya karşı değil. Ama muhafazakar partiler buna engel olmaya çalışıyor. Evlilik yasal olarak hakların karşılıklı korunmasını sağlıyor. Eşcinsellerin de bundan faydalanması gerekiyor. Örneğin 40 yıldır birlikte olan bir eşcinsel çiftin beraberliği resmi olarak tanınmıyor ama 2 yıldır evli olan heteroseksüel evli bir çiftin bir çok hakkı var. Bu adil değil.
Vaaza gelenlerle konuşuyor musunuz bu konuyu?
Duruma bağlı. Bazı kiliseler karşı olun diye vaaz veriyor. Ancak ben insanların sorunları, soruları çerçevesinde konuşmayı tercih ediyorum. Örneğin; bir kadın “komşum lezbiyen, bir şeytan” dediğinde hayır değil, onunla konuşup onu dinlemelisin diyorum. İnsanları baskı yaparak değil, birlikte yürüyerek, anlayarak değiştirebilirsin. Geleneksel dini motifleri gönderme yaparak söylersem; çobanın sürünün önünde yürümesi gibi değil. Biz sürünün arkasında yürümeyi tercih ediyoruz.(Gülüyoruz)
Not: Haftaya söyleşinin ikinci bölümünü aktaracağım.