Hakların anayasal güvenceye alınmasını talep eden mücadelelerin; dönemin şartlarının da zorlamasıile, taraflar arası görüşmelere, müzakerelere evrilmesi siyaset yolunun tercihli istikameti gibi.
Örneklerden biri Güney Afrika... Müzakereler, ayrılıkçı Apartheid rejimine karşı uzun yıllar mücadele veren Afrika Ulusal Konseyi lideri Nelson Mandela’nın hapiste hükümete gönderdiği bir mektupla başlar. “Müzakerinin yolları iyi niyet taşları ile döşenmelidir “anlayışı ile tutuklu bazı ANC üyeleri salıverilir. Müzakereler ilerledikçe sürgündekiler döner. Mandela, dönemin devlet başkanı Klerk’e de mektuplar yazar. Sonrasında 27 yıl cezaevinde kalan siyah lider hapisten çıkar. 9 yıl sonra, görüşmeler ayrılıkçı rejimi sona erdiren Anayasa Meclisi seçimleri ile boyut değiştirir. Devrimsel değil ama radikal değişiklikler olur Beyaz ve Siyahların hayatlarında.
Cezaevi şartlarında notlar, mektuplar, tutanaklar, aracılar sürecin araçları... Kürt sorununun çözümü için başlatılan görüşmelerde de bu araçlar fiili olarak devrede. Zabıt varsa sızdırma her daim mümkün bilgisi gerçek oldu. İmralı görüşmelerinin tutanakları kontrollü olarak herkesin bilgisine sunuldu. Genel kanı “sabotaj” olduğu yönünde. Tersinden ise bu sızdırmanın bir rahatlama yarattığını da görmek mümkün taraflar açısından. Yer yerinden oynamadı, aksine Oslo’dan ders çıkaran devlet aklı bir adım öne geçti. Bu nedenle Öcalanla görüşme zabıtlarının sızdırılması bir greyder işlevi görebilir olası kapanabilecek yolları açmak için.
Görüşümü destekleyen gelişmeleri sıralayalım...
AKP’nin etkin ve güçlü isimlerinden Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin İmralı tutanaklarının yayımlanmasını habercilik olarak değerlendirdi.
Görüşmelerin taraflarından Kandil, BDP’li bazı isimlerin “İkinci Oslo” yorumlarını abartılı bulduğunu söyledi.
Diğer yandan ise Cemaat tutanakların kamuoyuna yansımasından en rahatsız kesim. Öncesinde, Öcalan ile görüşmeleri “bazen kafamıza uymayan şeylere de katlanabiliriz” sözleri ile desteklediklerini biliyoruz. Başkanlık sistemi nedeni ile rezervlerini koruyarak “olur” verdikleri görüşme sürecine artık daha da temkinliler. Zira o tutanaklarda Gülen hareketi ile kontrgerilla arasında ilişki olduğu hissettirildi. Tepki , Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’ dan geldi. Dumanlı “...Adam kendini dünyayı boynuzunda taşıyan varlık sanıyor. Ve bu psikolojiyle başkanlık sisteminin gelmesine, Tayyip Erdoğan'ın başkan seçilmesine müsaade ettiğini (!) iddia ediyor. Üstelik bu konularda asla taviz vermeyeceğini yüzlerce kez tekrar etmiş Başbakan Erdoğan'ı zan altında bırakacak ifadeler kullanıyor” sözleri ile hem rahatsızlığı dile getirdi hem de Başbakan Erdoğan’a sorumluluk yükledi.
“Bu güç MİT’e de darbe planladı. Ben hemen devreye girdim, ‘bu darbedir’ dedim. “ sözleri ile MİT krizinin neleri hedeflediğinin altını çizen Öcalan’ın avukatları ile görüştürülmediği bir süreçte kardeşi Mehmet Öcalan’la Ocak 2012’de görüştüğünü ve kardeşine“Burası çok hassastır, görüşmeye çıkmamız uygun değildir” söylediğini hatırlamakta fayda var. Bu tarihler Oslo görüşmelerinin sızdırıldıktan sonra yaşanan gerilimli sürece denk düşüyor.
İmralı tutanaklarının Kürt cephesindeki güvensizlik kaynaklı sorulara da kısmen yanıt verdiğini söyleyebiliriz. Kürt sorunu konusundaki ehil isimlerden Çengiz Çandar’ın “Hakkari ne diyor?” izlenim yazılarında öne çıkan “Kürtler sürece kuşkulu bakıyor, daha da önemlisi mesafeli” mesajlarının her iki taraftan görüldüğünü düşünüyorum.
Son bir ek olarak görüşmelerin kontrollü şeffaflıkla gideceğinin somut bir adımı olarak da yorumlayabiliriz İmralı tutanaklarının tashihli olarak yayımlanmasını.