17 Temmuz 2011

Gökçeada’dan Flamenko’ya

Adım adım eksilmenin son kuşak temsilcilerinden biridir Areti Boyacı.

Adım adım eksilmenin son kuşak temsilcilerinden biridir Areti Boyacı. Zira 1950’lerde 6125 Rum’un yaşadığı, ada köy Gökçeada, tedrici bir düşüş yaşar yıllar içinde: 1960’da 5487 Rum ve 289 Türk, 1970’de 2576 Rum ve 4020 Türk ve 1985’te 472 Rum ve 7138 Türk, 1990‘da 300 Rum 7200 Türk, 2000’de 254 Rum (Belediye verileri)



Güney Avustralya’nın bugün önemli Flamenko dans sanatçılarından biri olan Gökçeadalı Areti Boyacı, “işte bazı politik nedenlerden dolayı” geçiştirme cümlesi ile aktarıyor çocukluk günlerini. Orada doğuyor, ancak 8 yaşında,  doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalıyor, sığınmacı oluyor Avustralya’ya ailesiyle birlikte. Nedense pek konuşmak istemiyor; çocukluk hafızasında yer etmiş, onu acıtan şeyleri. Zihnimizin bize oynadığı, nereden baktığına bağlı olarak; güzel ya da tehlikeli, “sadece iyi olan şeyleri” hatırlamayı tercih ediyor: “Akrabalarımız vardı. Okula gidişimi hatırlıyorum, karın yağmasını hiç unutmuyorum. Burada olmayan o güzel yemekleri, özellikle de inciri. “


Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin netameli alanı Kıbrıs politikasının piyonu olarak görülen Rum halkı, bu iki ülke arasında ilişkiler her gerildiğinde, gerilimin bedellerini kendi hayatlarında hep ödemiş. 70’lerde devlet politikasının devamı olarak yarı-açık cezaevinin inşaa edilmesi, mahkumların Rumların üzerine kışkırtılması ve bunun  yağma, cinayet, kundaklama ve tecavüzle sonuçlanması, Areti’nin anlatmak istemediği dönemi açıklamaya yetiyor.


70’lerin ilk yarısında başlar “göç yolları” Areti için. Yeni Türkü’nün, bir kuşağı çok etkilemiş, anlamı kendinde saklı; şarkısında söylediği gibi; yurdundan sürgün bir çocuk olarak, yılgınlığa düşmeden, geçit arar yarınlara. Bulduğu kapı Flamenkodur.  20 yıldır bi fiil içinde olduğu bu dünyayı keşfedişi; “bir film izledim hayatım değişti” tadındadır. Zira İspanyol sinemasının ölümsüzlerinden yönetmen Carlos Saura’nın, "Flamenko Üçlemesi"nden biri olan Kanlı Düğün’dür değişime neden olan: “Dans kariyerime klasik bale ile başladım. Saura’nın filmi hayatımda o güne kadar gördüğüm en güzel şeydi ve aynısını yapmalıyım dedim.” Kısa bir zaman sonra Avustralya’daki Flamenko dans okullarını araştırır, kaydolur ve çok çalışır.  Flamenko’nun ana yurdu İspanya’da özel dersler alır, İspanyolcasını geliştirir. “Bütün sihri taşıyan müzik ve sözler anlaşılmalı ki,  ritmi, ruhu hissedebilesin” diyor Areti.  Şarkı söylemek, gitar ve dans bir üçleme Flamenko’da. Her ne kadar birbirlerinden beslenseler de, üçlemenin kraliçesi şarkı: “folk dansı olarak başlamış ama sofistike bir sanat olarak gelişti. Folk dansına bir iki figür öğrendikten sonra eşlik edebilirsiniz ama Flamenko’ya öyle değil. Onu icra edebilmek yıllar süren okuma araştırma ve çalışma gerektirir”


Flamenko’yu “hayatın kutsanması” olarak tarif eden Areti’nin neden Flamenkoyu’yu seçtiği , belki kendisinin de çok düşünmediği, “mağdur ama mağrur” ikileminde saklı olabilir. Yeryüzünün en göçebe halkı Çingenelerin köklerinden yeşeren Flamenko,  Çingenelerin uğradıkları haksızlıklara karşı,  gururlarının adı olur.


Bir kadın; hele de gelenekselci  ve dindar bir ailede büyüyen bir kadın olarak, onu seçime zorlayacak şiddette “hayır” larla  karşılaşmasa da, annesinin pek de rahat olmadığını anlatıyor; kızlar ve anneleri ilişkilerinin karşamaşıklığına gönderme yaparak.


Areti Boyacı, Flamenko’yu hem icra ediyor hem de öğretiyor. Onun, meydan okuyan, muhalif , içe işleyen, bilge yayına çok vurgun. Bir duruşun temsilcisi Flamenko’nun “sırlarına” daha çok vakıf olmak bütün hayali.


Yüzünde, kaybolmoşluk duygusunu gideren Flamenko’nun iyimserliği,  ağzında ise hala unutamadığı muhallebi tadı. Kimbilir belki bir gün Gökçeada’da söyler, söylemek istediğini; dansıyla.  

Yazarın Diğer Yazıları

Suna’nın Kızları: Gitmediğimiz, görmediğimiz o köylerde kız çocukları hem okusun hem güçlensin diye…

Eğitimi bir süreç, bir güçlenme, birey olabilme gibi geniş perspektiften gören Suna’nın Kızları açtığı yeni pencereyle eşitsizlikleri, güçlendirmeyle aşabilmenin yollarını arıyor

Barış Vakfı ‘Türkiye’ masası kurdu: Otoriterlik ve çözüm bir arada olabilir mi?

Mümtazer Türköne: Kürt-Türk ittifakı kuruluyor İran’a karşı, bu reel politiğe dayanıyor

İstanbul'daki Suriyeliler anlatıyor: Dönmek istiyorlar mı, ne zaman?

Konuştuğum Suriyeliler için ÖSO ya da HTŞ ayrımı yok, onlar Esad’a karşı savaşan muhalifler…

"
"