04 Mayıs 2010

Dibine kadar 'bölünmüşüz'

Meğer değişen sadece coğrafya imiş... Bitiş cümlesi gibi duran, aslında başlangıç ifadesi.

Meğer değişen sadece coğrafya imiş...

Bitiş cümlesi gibi duran, aslında başlangıç ifadesi.

Bir belgesel projesi için beynimi patlatırken kendimi içinde bulduğum tartışmaların bana düşündürdükleridir bu cümleyi kurdurtan.

Değil “bu şehir arkandan gelecek”, meğer koca bir ülke senden çok önce gelmiş bütün bölünmüşlüğüyle.
Başka bir ülke deneyimini daha önce de yaşamıştım. Ama Türkiye’den 16 bin kilometre ötede “çok kültürlülük” söyleminin her daim taze tutulduğu Avustralya’da siyasi ve idelojik olarak “mini-Türkiye” ile karşılaşabileceğimi tahmin edememişim. Bu da benim “acemiliğim” olsun.  
Duyuyordum, görüyordum, konuşuyordum Türkiye toplumunun sosyolojik çeşitliliğiyle ilgili pek çok şey. Ulus denilen “hayali homojenliğin” paydasındaki  “ortak bölenin” Türkiye olduğu kabulüyle yaşadıklarıma yine de şaşırdığımı söylemeliyim; bütün deneyimlerime rağmen.
 
Gözlem ve izlenimlerim South Australia eyaleti ile sınırlı da olsa, Türkiye toplumunun yaşadığı  başka eyaletlere de teşmil edilebileceğini savunuyorum.

Diyaspora psikolojisinden mi kaynaklanıyor  bilinmez ama siyasi ve idelojik sıfatlar bu coğrafyada da güçlü.
 
Bu sıfatları derneklerin, camilerin, okulların aidiyet bağlarında bulabiliyorsunuz. Örneğin laik bir aile burada bulunan  Fethullah Gülen okullarına çocuğunu göndermiyor. Fethullahçılar Milli Görüşçülerin camilerine gitmiyor, Kürtler ayrı örgütleniyor, dernekler laik-islamcı meşreplerine göre sınıflandırılıyor, Ergenekon operasyonu kimilerine göre AKP’nin bir oyunu, askerin elini zayıflatma operasyonu, kimilerine göre ise demokrasinin yerleşmesinin gereği. Avustralya Ülkü Ocakları bile var. Ne kadar da Türkiye değil mi?

Yine bu kıtada yayın yapan ausTurkiye.com haber-leşme sitesinde çıkan kimi yazılar yine bu çerçevede okunabilir. Sitede yer alan bir köşe yazısı çözülmeyen sorunların okyanuslar aşarak nerelere ulaştığının bir kanıtı. Köşe yazarı çok öfkeli, diyor ki; “Bir tarafta Asuri-Süryani soykırım yalanlarıyla uğraşırken bu defa karşımıza New South Wales eyaletinden federal milletvekili olan İşçi Partili  Maxine McKew ile Liberal Partili Joe Hockey ile Paul Fletcher’in sözde Ermeni soykırım yalanlarının federal düzeyde tanınmasını isteyen konuşmaları çıkıyor.” 

Karşı çıkışını da Avustralya’nın  çok kültürlülük politikasına, yasalarına aykırılıkla gerekçelendiriyor.
Beri yanda ise “Türk altın rehberi”  goldendirectory.com.au, tüm eyaletlerdeki derneklerin isim, adres ve telefonlarına yer verirken, alerji oluşturan Kürt derneklerini yok sayıyor. 

Göçmen olmanın getirdiği gerçek sorunlar bütün bu aidiyetliklerin gölgesinde kalıyor. 
Gelenlerin omuzları yüklü. Basit sorulara takılıyor beynim. Sahi “çok kültürlülük” mümkün mü? Neden siyasi ve idelojik kimlikler daha ağır basıyor göçtüğün bir ülkede? 

Bunlar sadece bir kuşak sorunu mu? 

“Yeni bir ülke bulamazsın. Bu şehir arkandan gelecektir” diyen Kavafis’in kulakları çınlasın.

Yazarın Diğer Yazıları

Demirtaş mesajlarını neden CHP üzerinden verdi?

“Demirtaş gibi bir aktörün adı kalın kalın çizilmelidir” diyen Özgür Özel’in bu cümlesi, olası yeni sürecin aktif aktörlerinden biri yine Demirtaş olacaksa bu CHP üzerinden mi olacak sorusuna neden olacak vurguda değil mi?

DEM Parti: Bahçeli başını koyuyorsa biz barış için bedenimizi koymaya hazırız; CHP olmadan bu iş olmaz!

“Kürtlerle hasım değil hısım olma zamanı, MHP konusunda kırmızı çizgimiz yok, güvensizliği onarıcı somut adımlara ihtiyaç var”

Basın Kampı’nın hatırlattıkları: Yeni nesil mafyayı araştırmak için sahaya inmenin tam zamanı!

Bu yıl kampta yerel medya ve yerel yönetimler arasındaki ilişki çok daha açık, samimi bir içerikle konuşuldu. Yerelin patronu belediye başkanı alışkanlığının sonuçları ortada. Karşısındaki yerel medyanın çoğunda ‘simit sat onurlu yaşa’ romantizminin işlemediği de… O zaman ne olacak?

"
"