Dönüş yolunda düşündüm; “Türkiye ne garip bir ülke” diye…
Güneyinde bombalar patlıyor, dağlarında ise “silahsızlanma” sürüyor…
Kürt sorunu ile çıplak ve sert yüzleşebildiğiniz hayatlardan izlenimlerle indim dağlardan.
Mesela; baba ve oğul yıllardır aynı mücadelenin içindeler ama görmemişler birbirlerini 19 yıldır…
Ya da iki çoğunu kaybeden baba “ben de bir şeyler yapmak istiyorum” diye gelebiliyor bu dağlara almış yaşına rağmen…
Köylerinin yakılmasının ardından ailecek çıkanlar bile varmış aralarında…
“Dağların çocukları” olmuş hepsi…
Kapitalizmin değerlerinden uzak yaşamak temel ilkeleri…
“16 yıldır para ile ilişkim yok” cümlesi bir gösterge…
Doğa ile kurdukları ilişki ise tam bir yabancılaşmama deneyimi… Yılan ya da akrep soktuğunda panzehir üretme bilgileri biz şehir insanlarının yaşam bilgisinde olmayan şeyler.
40 yaşın üzerinde ve geri çekilen gruptan biri “bu yaşamda sevgiyi, doğayı, toprağı, emeği, çabayı ve iradeyi görüyorsun” diye açıklıyor geçen zamanın ondaki anlamını.
Geri çekilenlerin “geride bıraktıklarımız” burukluğu Kürt sorununun derinliğinde gizli… Belki de bu yüzden “zor ikna olduk” diyorlar.
Uzun yıllardır dağdaki yaşamın biriktirdiği ve yarattığı kültür akademinin konusu olmalı…
Erkek egemenliğini sorgulayanları da gördüm: “Bence erkekler özgür değil kadınları ezdiği için. Tarihin en eski sömürüsüdür erkeklerin kadınların emeğine el koyması” cümleleri düşüyor bir erkek gerillanın ağzından.
Dağlarına “feminizm” gelmiş memleketin diye düşünüyorum.
Sadece doğayı değil siyaseti de konuşuyoruz. Ortadoğu’da “üçüncü çizgi olmaya devam edeceğiz” diyorlar.
Halkların sınırlar olmadan gönüllü birlikteliğini savunuyorlar. Gelinen noktayı “karşılıklı yenişeme” hali olarak tarif ediyorlar.
“Eve dönüş” fikrini ise “siyaseti legal olarak yapmak” diye tarifliyorlar. Çoluk çocuğa karışmak, bir ev bir araba sahibi olmak hayalleri değil .
Konu Federal Hükümete gelince; “varlığımız onlar için de bir garanti. Zira bu dağlarda biz olmazsak İran destekli radikal dinci gruplar yerleşir” yorumunu yapıyorlar.
“Dağın içine” bütünüyle bakabilmek mümkün değil birkaç günde. Ama zihinlerin farklı çalıştığı gerçek.
İniyoruz Erbil/Hewler’e…
Taze statülü bu şehri anlamaya çalışıyorum.
Türkiye’den gelenlerle konuşuyorum… Erbil Kürt siyasi mülteci coğrafyası olmuş gibi.
Siyasi mültecilerini ağırlıklı olarak Avrupa’ya gönderen bir tarih değişmiş sanki. BDP yöneticisi olup KCK’dan ceza alanlar, öğrenci iken eylemlere katılıp cezası kesinleşenler ile dolu Erbil. Daha doğrusu sayıları 400-500 civarında.
Neden Avrupa değil de Erbil diye soruyorum: “Bizim coğrafyamız, dilini biliyoruz, Türkiye’ye uzak değil ve barış süreciyle birlikte dönmek bütün arzumuz” diyorlar.
Aralarında BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne başvurup sığınmacı statüsü alanlar da var. Bu barınma hakkı sağlıyor onlara. Zira Barzani hükümeti kolay kolay oturma ve çalışma izni vermiyormuş.
Bazıları “Biz Kuzey’le yani Türkiye ile daha ortaklaşmışız. Buradakilerle damak tadımız bile farklı. Arap kültürünün etkisinde bir Kürtlük kimliği oluşmuş” diyor.
Erbil muhafazakar bir şehir. Sokaklarında kadın görmek neredeyse imkansız. Olanlar da tüketim tapınağı AVM’lerde. Ancak sokaklarda kadınlara yönelik sözlü tacizler hemen hemen hiç yaşanmıyormuş.
Alkol Hristiyan mahallesi Ankava’da bulunabiliyor sadece. Müslümanlar da zaten oraya gidiyormuş. Barzani hükümetinin dini ya da etnik azınlıklara dönük korumacı politikası olduğunu öğreniyoruz. Hristiyan köyleri hâlâ mevcudiyetini koruyormuş ve bu bölgelerde rast gele mülk edinmek mümkün değilmiş.
Kalkınmacılığı “Dubai” ufkuyla sınırlı Erbil’de etkileyici tek şey ise hırsızlığın neredeyse hiç olmaması. Toplu taşıma yok ve taksi tek ulaşım aracı. Pahalı bir şehir diyebilirim. Hayat dolar üzerinden yürüyor. Ancak temel gıda ihtiyacı hükümet tarafından bir hak olarak karşılanıyor. Eğitim ve sağlık ücretsiz gibi. Bu nedenle sokaklarında el açan insanları gördüğümüzde bölgedeki savaşın yarattığı yoksulluktan kaçan Suriyeliler olduğunu öğreniyoruz.
İşin magazin kısmına gelince, müzisyen Rojin de Erbil’de iş kuranlardan. Beyoğlu İstiklal’le özdeş mekanlardan biri Ada Cafe de şube açmış bu şehirde.
Sık aralıklarla asayiş noktalarına sahip Erbil, dağdakilerin dediği gibi bir kazanım ama hayallerin şehri değil…