Dağlardaydık kalabalık bir gazeteci grubuyla. Zira 8 Mayıs’ta çekilmeye başlayan PKK’lı gruplardan ilkinin sınırdan girişini izleyecektik.
Pazartesi öğleden sonra Dohuk üzerinden Behdinan bölgesinin Metina alanında yeşile doymuş bir vadinin içerilerine kurulmuş bir kamp alanına getirildik.
Bol virajlı yollardan geçerek ve gazeteciler için kurulmuş kampa varışımız akşam saatlerini buldu. Yerel, ulusal ve uluslararası 30 basın kuruluşundan gazetecilerin soru yağmuruna fırsat verilmeden genel bir bilgilendirme yapılsa da gelecek grubun saat kaçta ve nereden giriş yapacağı sır gibi saklandı. Zira "güvenlik" çekilme sürecinin kritik hassasiyeti. Biz gazetecilerin telefonlarının alınması da bu güvenlik kaygısının bir parçasıydı.
Kimisi akşam yemeğinin sonrasında müzakere sürecine dair akıllarına takılan bütün sorulara cevap alabilmenin motivasyonuyla soğuk ve yağışlı bir gecede alevi hiç bitmeyen ateşin etrafında sabahladı. Sürecin muhataplarından birinin söyleyecekleri önemliydi. Bu arada Heron nedeniyle uzun zamandır ateş yakma geleneklerini sürdürmüyorlarmış.
Ateşin etrafındaki bol sorulu sohbetlere katılmayanlar ise kamp alanında kurulan çadırlara erkenden çekildiler.
Saat sabaha karşı 4.30’u gösterdiğinde ise uykulu uykusuz bütün gazeteciler dağ koşullarına uygun bir hızla yapılan kahvaltının ardından yola çıktık. Araçlarla Irak-Türkiye sınırının sıfır noktasındaki Hıro bölgesine getirildik. Saatler 6.00’ı gösteriyordu.
Gözlerimiz etrafımızdaki tepelerdeydi.
Hakkari-Beytüşebap hattından gelen 6’sı kadın 7’si erkek 13 kişilik grup saat 6.30’da tepenin patika yolunda görünmeye başlayınca hareketlenme başladı. Hazırlıklar tamamdı. Gerilla koşullarına uygun olarak, 7 gün boyunca gündüzleri uyuyup geceleri 13-14 saat yürüyen arkadaşları için yorgunluk çayı bile düşünülmüştü.
Bekleyen gruba yaklaştıkça bir sima heyecan yarattı. Gazeteci Hasan Cemal de bu gerilla grubunun içindeydi. Elinde Şırnak yapımı sağlam bastonuyla sınırdan giriş yapan ilk gerilla grubuna geceden katılmıştı. Onlarla yürümüş sohbet etmiş, zorlu coğrafyayı tecrübe etmişti. Islanan ve çamurlu pantolonundan da anlaşılıyordu.
Karşılayanların yüzlerinde de arkadaşlarına kavuşmanın, sağ salim sarılmanın mutluluğu okunuyordu. Askeri selamlamanın ardından söz alan grup komutanı “barış için geldik, barıştan umutluyuz, ama somut adımları da görmek istiyoruz. 40 senedir büyük bedeller ödedik. Önder Apo’nun perspektifi bizim için emirdir. Biz sözümüzü tutarız yeter ki Türk devleti samimi olsun. Hükümetten beklentimiz var” sözleriyle geri çekiliş amaçlarına ilişkin siyasi bir çerçeve çizdi.
Gelenlerin hepsi yorgun görünüyordu. Gerilla kıyafetlerindeki izler zorlu bir yolculuk yaptıklarının ispatı gibiydi. Yağmur soğuk ve kar ile boğuşmuşlar yol boyunca zaten. Ara ara tepelerinde uçan insansız hava araçları, yapılan yeni karakollar güvensizliklerini perçinlemiş.
Müzakere sürecinin ilk aşamasına oluşturan geri çekilme kararına bağlılıkları herkesin cümlesi. Duygularına ilişkin teybi uzattığım kadın gerillalardan biri “Ayrılık zor geldi” sözleriyle anlattı yıllarının geçtiği dağlarla kurduğu ilişkiyi ve o mekânların onlar için anlamını.
Gelenler artık Medya Savunma Alanları’nda olacak. Eğitim faaliyetlerinin de kesintiye uğramadan devam edeceğini öğreniyoruz.
O geniş vadinin geri çekilmeyle aratacak nüfusuna karşı tedbirler de alınmış. Yeni yerler hazırlanmış, ihtiyaçlara dönük eksiklikler giderilmiş. Örneğin çok sayıda yeni battaniye temin edilmiş.
Ancak dağlardan vazgeçmemek çok güçlü bir duygu... Zira dağların insanı insanlaştırdığını doğa ile uyumlu hale getirdiğine inanıyorlar: “Suyu tanıyoruz, hangisinin yaz, hangisinin kış suyu olduğunu ya da kaynak suyu olup olmadığını biliyoruz artık. Mesela palamuttan ekmek yapmasını öğrendik. Gece karanlıkta görme ve yürüme yeteneğimizi geliştirdik” diyorlar.
Bütün eşyaları erzakları sırtlarında geldiler.
Önümüzdeki yeni geri çekilmelerde yaşanacaklar ise barışa emanet olup olmayacaklarını gösterecek hepimize.