Herkes pek bi heyecanlı bu aralar medya mahallesinde. Manşetlerle hükümet kuranlar- yıkanlar korosunun ötesinde berisinde kalanlardan söz ediyorum. Andıçlananların hakkını bir kenara koyarak söylüyorum.
Şimdilerde 28 Şubat post modern darbe soruşturmasının nereye varacağına dair minik kuş haberciliği pek revaçta.
Susurluk sürecinden bağımsız ele alınamayacak bir dönemden bahsediyoruz. Demokrasiye “balans” ayarının verildiği günlerle, 1 dakika karanlık eylemlerini “glu glu dansı”na benzetenlerin karşıt konumlar aldığı bir dönemden. REFAHYOL Hükümeti’nin yıkılışının değirmenine su taşımakla suçlanan binlerce insanın ateş böceği gibi sokaklara döküldüğü bir zaman dilimiydi.
Şimdi 28 Şubat’a karşı çıkarak demokrasicilik oyunu oynayanların, aynı sürecin önemli köşe taşlarından biri olan Susurluk kirli ilişkiler zincirinin halkalarına dair hangi sözleri söylediğini hatırlamadan geçmeyelim. Aksine, nisyana isyan olarak not düşelim.
Ergenekon soruşturma ve dava süreçlerinde, bir vesayetin el değiştirmesine alkış tutanlar arasındaki isimlerden Nazlı Ilıcak’a bakalım. Fırat’ın doğusuna varmayan, Susurluk’a uzanmayan bir soruşturma zincirinin kayıp halkasından medet umanlardan biridir Ilıcak.
Neden mi?
Susurluk’tan yargılanan Mehmet Ağar için neler demişti o günlerde Nazlı Ilıcak:
“Eğer bugün, PKK terörü çok sınırlı bir bölgede sıkışmış kalmışsa, eğer büyük şehirlerimizde Dev-Sol ve benzeri örgütlerin nefes borusu kesilmişse,bunda Mehmet Ağar’ın rolü büyüktür.”
Ya İbrahim Şahin için (Ergenekon’dan yargılanıyor):
“Özel Harekat Daire Başkanı gibi kahramanlığını, son yıllardaki büyük operasyonlarda kanıtlamış birisine, nasıl katillerin başı diyebiliyordu. Kahraman polis müdürü İbrahim Şahin’e vuran vurana, hay başınıza İbrahim Şahin kadar taş düşsün. Belki o zaman kendinize gelirsiniz.”
Yıllar sonra “Susurluk'ta konu polisin üzerine yıkılmış, Veli Küçük, Teoman Koman gibi isimler himaye görmüştü. İlk başlarda, -bir özeleştiri yapayım- ben de işin vahametini tam anlamıyla kavrayamamış, JİTEM- Özel Tim rekabeti yüzünden İbrahim Şahin ve arkadaşlarının haksız yere suçlandığını sanmıştım” sözleriyle algı yanılsaması gibi hafifletici bir nedenin arkasına sığınan Ilacak’a, Ergenekon soruşturmasının başlatıldığı 2007’den sonra “4 yıl geçmesi mi gerekirdi bunları yazmak için” sorusu haklı bir soru olarak sorulmalı.
28 Şubat süreci ve Susurluk arasındaki bağa yeniden dönmek gerekiyor. “Masum değiliz hiçbirimiz!”