Fazıl Say ile yaptığı çalışmalarla tanıdığımız Serenad Bağcan’ın özgün ve büyülü sesi, “Babama ve genlerime vefa” diye nitelendirdiği, bizleri histen hise sürükleyen hikâye dolu solo albümünde vücut bulmuş. Bağcan ile albümünden, popüler kültüre uzanan bir sohbet gerçekleştirdik.
Serenad, nasıl bir albüm olsun istediniz ve nasıl yola çıktınız?
Albümümün ilk sayfasında “Yaşanmışlıklarımla hayatınıza, sevgim ve sesimle yüreklerinize dokunmaya geldim” cümlesi ile karşılıyorum dinleyenlerimi. Her bir dinleyenin duygularına ve yaşanmışlıklarına hitap etsin istedim.
Repertuarı oluştururken neleri öncelik olarak aldınız?
Önceliğim insan duygularıydı. Her insanın, yaşamı boyunca karşılaşabileceği olaylar karşısındaki duygularıydı; “Annem” şarkısı herkeste ayrı etki uyandırabilir ya da “Pamuk ipliği” şarkısı. Müzikseverler, albümü dinlediği zaman ne demek istediğimi anlayabilir...
Dinleyicilerinizin tepkileri nasıl? Bir kızgınlıkları var mı, "bizi mahrum bıraktınız neden ilk solo albümü daha önce çıkarmadınız?' gibi tepkiler oluyor mu?
Bu sızlanma en başından beri vardı fakat benim gönlüm yoktu solo albüm çıkartmaya. Çünkü Devlet Çoksesli Korosu’ndaki konserlerim ve Fazıl Say ile olan konserlerim beni fazlasıyla tatmin ediyor ve zamanımı da alıyordu. Bununla birlikte “İlk Şarkılar” ve “Yeni Şarkılar” gibi müzikal açıdan benim için çıtası çok yüksek albümlerden sonra yeni bir adım atmak biraz ürküttü beni, ne yalan söyleyeyim.
Peki sizde de kendi kendinize, 'neden daha önce bir solo albüm çıkarmadım' şeklinde sorgulamalar oluyor mu?
Hayır hiç olmadı. Her şey olması gerektiği anda, olması gerektiği gibi oldu bence.
Bağcan’lar, beni “Ben” yapan unsurların en başında
Halanız ülkemizin en değerli sanatçılarından Selda Bağcan. Hayatınıza, kişiliğinize ve müziğinize etkisi nasıl oldu? Sanatçı dolu bir ailede büyümek nasıldı?
Sadece halam Selda Bağcan’ın değil, diğer kardeşleri Savaş, Sezer ve Serter Bağcan’ın da kişiliğime ve müziğime etkileri çok güçlü oldu. Her biri “nevi şahsına münhasır” derler ya eskiler, işte öyle insanlar. Yaratıcı, hayalperest, hümanist, dürüst, iyi kalpli, bilgili, meraklı, harika insani değerlere sahip insanlar. Bunun üstüne bir de harika şarkı söylüyorlar ve besteler yapıyorlar, ben daha ne isteyeyim… Beni “Ben” yapan unsurların en başındalar.
Bülbül eserinizin de ilginç bir hikayesi var...
Evet albüm kitapçığında her bir şarkının hikayesini de yazdım. Bu hikaye beni çocukluğumda derinden etkilemişti. Babamın (Savaş Bağcan), kız kardeşinin (Selda Bağcan) hapse atıldığı dönemde yazdığı acılı bir şarkı.
Eczacılık okumuş ama hiç yapmamışsınız, neden?..
Evet, çünkü son sınıfta Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosunu kazandım ve orada çalışmaya başladım. Bana her zaman çok saçma gelmiş olan bir kanun gereğinden (devlet memurları ikinci bir iş yapamazlar) dolayı okuduğum dalda mesleğimi yapmadım. Bununla birlikte bana kattığı çok şey vardır bu eğitimin.
Fazıl Say'ın sizin için önemini anlatmanızı istesem... Birlikte çalışmak nasıl, devam edecek misiniz?
En başta beni milyonlarla buluşturan, yolumu açan, kapasitemi ve yeteneğimi görüp ona uygun eserler yazarak içime yolculuğumu başlatan, vizyonu ve müzisyenliği ile örnek alınacak, olağanüstü çalışkan ve üretken bir müzisyen.
Birlikte çalışmaktan çok keyif alıyorum. Çalışmalarımız devam ediyor. Nisan ayı ortasında ABD’de bir seri konserlerimiz olacak. Dönünce de Akbank Caz Festivalinde bir konserimiz olacak.
"Ülkem sanatsal açıdan çok kısır şu dönem"
Ülkemizi özellikle son yıllardaki politik koşulları da göz önünde bulundurarak sanatsal üretim açısından nasıl buluyorsunuz?
Ülkemi sanatsal üretim açısından çok kısır buluyorum şu dönemde.
Sanatçının, sanatını özgürce ifade ve icra ediyor olabilmesinin, topluma kattığı o kadar fazla şey varken, bunların göz ardı ediliyor olması; hatta getirilerinin farkında dahi olunamıyor olması çok endişe verici. Sanatçıları özgür bir toplumun bireyleri; iyi ile kötünün, güzel ile çirkinin, yararlı ile zararlının, bilge ile şarlatanın, lider ile korkağın, dürüst ile yalancının, hakkaniyetli ile hırsızın arasındaki farkı çok çabuk anlayabilir. Bir ülkenin mizah sanatına ve mizah sanatçılarına verdiği değer üzerinden, o ülkenin demokrasi ile ne kadar haşır neşir olduğunu anlayabilirsiniz. Bir toplum, bireylerinin eğitimine ne kadar yatırım yapar; sanata ve sanatçısına değer verirse o oranda uygarlaşıyor bence.
Ortaya çıkan popüler kültürü, popüler müzikleri ve insanların bu denli popüler, meşhur olma telaşını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her şeyi hızla tüketirken ve bunun sonucunda dönüştürüldüğümüz tüketim toplumu olmamızın en doğal sonucu diye bakıyorum popülerliğe... Şunu bilmeliyiz ki popüler kültür de, popüler müzik de adı üstünde, geçici ve yüzeysel... Bize de geçici ve yüzeysel olarak hizmet ediyor, o anki duygumuza, durumumuza, hissimize gelip geçici yani vs...
En büyük algı yanılsaması ise popüler kültüre hizmet edenlerin ve halk tarafından; kavgasıyla dövüşüyle, entrikası tüm karanlık yönleriyle, kıyafetiyle, tarzıyla vs. vs. ile gündeme gelmişlerin sanatçı olarak halka sunulmasında yatıyor. Kavram kargaşası doğurulduğunda da artık herkes kendine sanatçı diyebiliyor, ne sakıncası var ki, bu çok normal ve ikinci adım geliyor ardından: meşhur olmak... Sosyal medya hesapları da bu görevi yapınca, hem sosyal hem kültürel hem de ekonomik açıdan sınıf atlamış oluyorsunuz güya...
İşte gerçek sanatçıların sırrı da burada yatıyor. Onların hiçbir şeye ihtiyaçları olmuyor, gürültü patırtıya hiç gereksinmeleri sanatlarını yaptıklarında bilen onları biliyor zaten.
İlk albüm sonrasında, gelecek planlarınız nasıl şekilleniyor? Şu an hayatınızın nasıl bir döneminde olduğunuzu hissediyorsunuz?
Şu an hayatımda yeni başlangıçlar evresindeyim. Bana çok şeyler katan ve beni çok besleyen bir dönemi kapattım. Benim hayatım hep sahne üstünde geçti, şimdi de aynısı olacak ama bu sefer hayallerimi sunacağım o sahnede.