03 Mart 2019

Kostüm ve moda tasarımcılarının sineması

İlk olarak 1949 yılında bir kategori olarak açılan ve ödül verilmeye başlanan “Kostüm Tasarımı” bu tarihten çok önce sinema sektörünün lokomotiflerinden olmayı başarmış ve moda tasarımcılarını her daim cezbetmiştir

Geçtiğimiz Pazar 91. Akademi Ödülleri sebebiyle gözler Los Angeles’a çevrilmiş, Oscar heykelcikleri sahiplerini bulmuştu. Bu yılın ilklerinden biri “kostüm tasarımı” dalında geldi. Daha önce de Malcolm X ve Amistad ile iki kez aday olan Ruth Carter bu defa “Black Panther” filmi ile akademi tarihinde en iyi kostüm tasarımı ödülünü kucaklayan ilk siyahi isim oldu. 

Carter, ödülü kabul ettiği konuşmasında, “İlk siyahi süperkahramanı Marvel yaratmış olabilir ama onu Afrikalı bir krala biz dönüştürdük” diyerek aslında kostümün metamorfoz gücünü vurgulamış oldu.

İlk olarak 1949 yılında bir kategori olarak açılan ve ödül verilmeye başlanan “Kostüm Tasarımı” bu tarihten çok önce sinema sektörünün lokomotiflerinden olmayı başarmış.  Kostüm tasarımı ve tasarımcısı bambaşka bir alan olmakla birlikte moda tasarımcılarını da her daim cezbetmiş.  Gilbert Adrian’ın MGM stüdyoları tarafından bir Cecil B. DeMille filmi için göreve getirilmesi kostüm tasarımı tarihinde bir dönüm noktası oluyor.  Adrian, 1928-1942 yılları arasında MGM kostümü bölümünün başı olarak çalıştı. Bu süre zarfında Greta Garbo'yu bir moda ikonuna dönüştürüyor, Joan Crawford’u baştan yaratıyor, bugün bile dünyanın en ünlü ayakkabıları olarak görülen Oz Büyücüsü’ndeki Dorothy’nin kırmızı sihirli ayakkabılarını tasarlıyor; tüm Amerika onun Garbo için tasarladığı şapkayı, Crawford için tasarladığı gece elbisesini ya da Katherine Hepburn’ün kemerli trenc’ini giyebilmeyi düşlüyor. Adrian sayesinde Hollywood ilk kez uzun zamandır Paris etkisinde olan Amerikan modasını etkilemeye başlamış oluyor. Her hafta 8 milyon Amerikalının sinemaya gittiği 1930’da film stüdyoları, hazır giyim kıyafetleriyle film modasını bağlamak için perakendecilerle çalışmaya böylece başlıyor.

Zamanla stüdyolar tarafından Coco Chanel, Elsa Schiaparelli ve Hubert de Givenchy gibi büyük moda tasarımcıları da kostüm tasarımları ya da filmin baş karakterinin gargrobunu oluşturmaları için görevlendiriliyor. Bunların içinde belki de en ikonik olan Givenchy ve Audrey Hepburn birlikteliği.

Kostüm ve moda tasarımcıları arasındaki iş birliği hem sinema hem moda sektörü için yararlı olduğu kadar bol çekişmeli de oluyor.  Yaklaşan bir koleksiyonun temellerini atarken moda tasarımcıları beyaz perdeyi ilham kaynağı olarak kullanabiliyorlar peki ya bizzat o kaynağın başında olabilseler?  Her ne kadar yüksek modanın eşsiz isimleri kostüm tasarımı için heves ve heyecan duysa da yaratım sürecinde talimat almak ya da olmamış baştan cevabını duymaktan hoşlanmıyorlar. Belki bundan olacak moda tasarımcısı-sinema filmi birliktelikleri her zaman çok başarılı olsa da sayıca oldukça az. Sinema tarihinde bunlardan öne çıkan ve kültleşenlere bir göz atalım:

Ve Tanrı Kadını Yarattı (1957)- PIERRE BALMAIN: Balmain evi her daim feminite ve seksapalitenin evi olmuş. Brigitte Bardot’nun özgürlüğüne fazlaca düşkün ve yasak tanımaz Juliete rolünde olduğu kült filmde Balmain’in kostümleri tıpkı karakter gibi temelde masumiyet duygusu üzerine kurulu, şehvetli ama açıkça seksi değildi.

Belle de Jour (1967) – YVES SAINT LAURENT: Gerçeküstücü yönetmen Luis Buñuel’in bu filmi kadınların cinselliğini araştıran ilk ana filmlerden biri olarak sayılır. Başrolde Catherine Denevue, cinsel arzularını doyurmak için öğleden sonraları bir genelevde çalışan sıradan, sıkıcı ama mazoşist bir ev kadını olan Severine karakterini canlandırıyor. Deneuve'nin belki de bu en ikonik rolünde, iki kişiliği arasındaki benzerliği ve aykırılığı müthiş bir şekilde anlatan zarif ama yıkıcı kostümleri Yves Saint Laurent tasarlıyor ve ikilinin ömür boyu sürecek arkadaşlığı da böyle başlıyor.

Barbarella ( 1968) – PACO RABANNE : Yayınlandığında zayıf senaryosu ve kötü  oyunculuklarından daha çok kadınları “bozmak”la suçlanan film kült feminist klasiklerden biri ve cinsel kimliği ve gücünü sakınmayan kadın karakteri ile zamanının ilerisinde bir yapıttı. Onu kült kategorisine sokan en önemli etmenlerden biri de kuşkusuz Jane Fonda’nın 1960larda moda tasarımında fütürizmin öncü isimlerinden olan Paco Rabanne tarafından tasarlanan kostümleri oldu. Bugün bile pek çok moda tasarımcısı Rabanne’in film için hazırladığı zincir elbiseler ve bodysuit’leri referans olarak aldıkları koleksiyonlar hazırlıyor.

Amerikan Jigolo (1980)- ARMANI: Richard Gere’in üst sınıf bir jigoloyu canlandırdığı filmde narsist, imaj takıntılı bir 80’ler yuppie’sini Giorgio Armani giydiriyor. Tasarımcının özellikle ilk dönem smokin, blazer ve palto çalışmalarından hazırladığı gardrop “Julian Kaye” karakterinin kendisi ve nasıl göründüğü ile ilgili takıntılarını Armani detaycılığı ve mükemmelliği ile çok güzel sunmuş.

Baz Luhrmann’dan Romeo ve Juliet (1996) – PRADA: Başrollerinde Claire Danes ve Leonardo di Caprio’nun yer aldığı Baz Luhrmann’ın oldukça ilginç Romeo-Juliet uyarlamasında Dior ve Dolce&Gabbana içindeki Montagues ve Capulet erkekleri podyumdan fırlamış gibiydiler.  Bunun yanında Romeo ve Juliet’in kostümleri Miucca Prada’ya emanetti. Her iki karakterin de kostümleri bir arada bulundukları her sahnede etraflarında olanlarla keskin bir zıtlık yaratacak şekilde hazırlanmıştı.

The Fifth Element (1997) – JEAN PAUL GAULTIER: 23. Yüzyılda geçen felsefik bir bilim kurgu filmi olan 5. Element’te tüm ana karakterlerin kostüm tasarımları filmin yönetmeni Luc Besson’un isteğiyle modanın çılgın dâhisi Jean Paul Gaultier’ye teslim ediliyor.  Gaultier film için binden fazla kostüm yaratıyor. Milla Jovovich’in beyaz bandajlı mayosu da Chris Tucker’ın baştan ayağa leopar deseni içindeki sahnesi de hala akıllarda.

I am Love (2009) – RAF SIMONS:  Yine kadın cinselliğini, arzu ve bastırılmışlıklarını sorgulayan ve Tilda Swinton’ın başrolde olduğu filmde ana karakterimiz  zengin bir kocayla evli, mutsuz, pasif, çoğunlukla iletişimsiz  Emma Recchi. Recchi’nin dışta soğuk ve net görünümü ile tezat içte kaynayan duygularını kostümle ifade etme işi de o dönem Jil Sander’in kreatif direktörü olan Raf Simons’un…  Simons renk ve aksesuar detayları ile olsun, kıyafet değişiklikleriyle olsun Emma’nın kalıplarını yıkıp özgürlüğe geçişini kostümleri aracılığı ile mükemmel şekilde anlatmış. 

Bu liste Coco Chanel’den moda dünyasının son kaybı Karl Lagerfeld’e pek çok ismi kapsayarak devam ediyor ve edecek.  Gilbert Adrian'dan Miucca Prada'ya, kostüm tasarımcıları ve moda tasarımcıları her zaman endüstriye fayda sağlamak ve son kullanıcıyı bir hayal parçası sahibi yapmak üzere kendilerini birbirlerine bağlanmış bulacaklar.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

2019: Modada uyanış ve kapanış sezonu

2019 moda dünyası için inanılmaz hareketli, geçmişe sık sık öykünen ama gelecek için de acil ve cesur adımlar atmaya başlayan bir yıl oldu

İyi moda, iyi tasarım, iyi marka için bir nefes

Bugün moda endüstrisinde taşlar yerinden oynuyor ve kartlar yeniden dağıtılıyorken, Sir Paul Smith'in neredeyse 40 yıl önceki vizyonu bizi sanki yine en başa götürüyor: nefes alacak, işleri dinginlikle ve nezaketle yapacak kadar zaman. Belki 2020'de kendimiz, bedenimiz, ruhumuz ve işimiz için bizim de mottomuz bu olur

Yeterince etik değil misiniz? Gülümseyin, 'Diet Prada'dasınız!

2014'de bir anonim ikili tarafından kurulan ve lüks moda markalarının kopya tasarımlarını, intihal vakalarını, ayrımcı, seksist ve ırkçı yaklaşımlarını basit birer foto kolajla paylaşan @diet_prada, patlattığı ırkçı Dolce&Gabbana reklam skandalı ile moda endüstrisinin ortasına "bomba" gibi düştü.