Kamuoyunun, günlerdir bir Netflix dizisi tadında takip ettiği ve şimdiden ülkenin "Top 10 Dizi Listesi"ne girecek Seçil Erzan dosyası; mevcut iddianame ve avukat savunmaları açısından değerlendirilmeye muhtaç bir dosyadır. En çok merak edilen konular ise; milyon dolarlık bu dolandırıcılık dosyasında, sanık Seçil Erzan'ın ne ceza alacağı ile futbolcuların yani mağdurların paralarını geri alıp alamayacakları hususlarıdır.
Sanık Seçil Erzan ve diğer sanıklarla ilgili yapılan soruşturma sonucu Cumhuriyet Savcılığı tarafından düzenlenen iddianamede, sanıkların eylemleri, TCK m.158/1-h'de düzenlenen, tacir ve şirket yöneticileri ya da şirket adına hareket eden kişilerin, ticari faaliyetleri kapsamında dolandırıcılık suçunu işleme kapsamında değerlendirilmiş, mağdur adedince de yani 18 ayrı dolandırıcılık suçu ve TCK m.207 kapsamında özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmaları istenmiştir.
Savcılık iddianamesine göre; Seçil Erzan ve arkadaşları hakkında TCK'nın 158/1-h maddesi gereğince 3 yıldan 10 yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası ve TCK'nın 207. maddesine göre 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaları istenilmektedir.
Buna göre; Seçil Erzan hakkında, dolandırıcılık suçundan asgari hadden tayin edilmesi halinde 14 x 3 = 42 yıl hapis ve adli para cezası, sahtecilik suçundan ise 14 x 1 = 14 yıl hapis cezası olmak üzere; toplam 66 yıl hapis cezası ve adli para cezasına hükmedilecektir.
Savcılık iddianamesini kabule göre, dolandırıcılık suçu açısından yapılan değerlendirmede TCK m.158/3'te düzenlenen dolandırıcılık suçunun 3 veya daha fazla kişi tarafından işlenmesi halinde cezanın yarı oranında artırılacağı yönündeki artırım maddesinden ceza istenilmemiş, yine dosya içeriğine göre, her bir müştekiden ayrı ayrı birden fazla para alındığı halde TCK m.43 zincirleme suç hükümlerinden artırım da istenilmemiş olup bu şekilde düzenlenen iddianame sevk maddesi açısından hatalı ve eksik bir iddianamedir. Ceza hukuku ve yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre dolandırıcılık suçunda, mağdur sayısınca suç oluşur ilkesi geçerlidir.
Sanık Seçil Erzan hakkında "Bankacılık Zimmeti" suçundan muhakeme şartı gerçekleşmediğinden, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamında BDDK'nın yazılı başvurusu da bulunmaması nedeniyle ek takipsizlik kararı verilmiştir.
Sanık Seçil Erzan, hakkında yapılan soruşturmada alınan savunmasında, banka yöneticilerinin kendisine, suçunun banka zimmeti olmaması ve daha az ceza alacağı telkini ile bankayı işin içine katmamasını telkin ettiklerini, kendisinin de bu şekilde ifade verdiğini ifade etmiştir.
Oysa ki, Seçil Erzan'a banka zimmetinden 5411 sayılı Kanunu m. 160 ve TCK m.43 uyarınca üst hadden ceza verilmiş olsaydı yasa iyi hâl indirimi uygulanmasa dahi alacağı maksimum ceza 18 yıl hapis ve adli para cezası olacaktı. Yukarıda bahsedilen dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarından, hatalı ve eksik düzenlenen iddianameye göre ceza verilecek olsa dahi daha yüksek bir ceza alacaktır.
Kaldı ki; yargılaması sırasında Ağır Ceza Mahkemesi, TCK m.158/3 ve m.43/1 uyarınca bir değerlendirme yaparak iddianamede istenilen cezadan daha yüksek bir ceza verecektir.
Sanık Seçil Erzan'ın bu durumu yargılama sırasında fark etmesi ve savunmasını bu yönde değiştirmesinden, hazırlık soruşturması sırasında ciddi bir hukuki yardım almadığı veya tamamen bankanın yönlendirmesi ile bankanın hukuki sorumluluğunu bertaraf etmek için kendisine böyle bir savunma yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Mağdur vekilleri, haklı olarak Seçil Erzan ve arkadaşlarının daha az ceza alacaklarını bildikleri halde, sırf mağdurların zararlarını gidermek için sanıkların eylemlerinin Bankacılık Zimmeti kapsamında değerlendirilmesini istemektedirler ki tazminat hukuku ve mağdurlar açısından doğru bir savunma stratejisidir.
Savcılık iddianamesinde; Seçil Erzan'ın "Banka Müdürü" sıfatıyla sağladığı güven sebebiyle mağdurlardan paralarını aldığı, yüksek getirili fonda değerlendirileceği güvencesiyle eylemi gerçekleştirdiği tespitinde bulunulmuştur.
Seçil Erzan banka müdürü olmasaydı, mağdurların bu paraları vermeyecekleri gayet açıktır. BDDK'nın böyle bir olayda yazılı başvuruda bulunmaması nedeniyle olayda bankanın sorumluluğunun tartışılmaması, yargılamada tüm sorumlulukların ortaya çıkması açısından eksik kalmıştır.
Yargılama sırasında mahkemenin, bankanın hukuki sorumluluğunu düşünmeden suçu bankacılık zimmeti açısından değerlendirip eylemin banka zimmeti suçunu oluşturması sonucuna vardığı takdirde dolandırıcılık suçundan beraat, dava şartı gerçekleşmediğinden davanın reddine karar vermesi de olası bir sonuçtur.
Parayı veren mağdurların bireysel pozisyonları ise hem psikoloji bilimi hem de vergi hukuku, kara para ve tefecilik suçları açısında değerlendirilmeye muhtaçtır.
Bülent Yücetürk kimdir?
Bülent Yücetürk 1970 yılında, Malatya'da doğdu.
İlk öğrenimini Cumhuriyet Köyü İlköğretim Okulu'nda, orta öğrenimini Akçadağ Öğretmen Lisesi'nde parasız yatılı öğrenci olarak tamamladı.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1991 yılında mezun oldu. "Kamu Hukuku" dalında yüksek lisans yaptı.
1991 – 1993 yılları arasında, Ankara Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık yapan, 1993 yılında Ankara hâkim adayı olarak mesleğe başlayan Bülent Yücetürk sırasıyla Sivas Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Çermik Hâkimliği, Aksaray Gülağaç Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Haymana Cumhuriyet Savcılığı, Afyonkarahisar Cumhuriyet Savcılığı ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulundu.
Cumhuriyet savcılığı yıllarında özellikle bilişim, uyuşturucu, basın suçları, çocuk suçluluğu, çocuk istismarı konularında çalıştı.
26 Nisan 2018 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili aday adayı olmak için görevinden istifa etti.
Halen Ankara Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık yapıyor; çeşitli televizyon kanallarında ve Ocak 2022'den itibaren T24'te, hukuki değerlendirmeler başta olmak üzere, görüşlerini paylaşıyor.
|