Türkiye, siyasal rejim açısından çok önemli bir dönemece girdi. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçları, rejimin bu saatten sonra "artık" demokratik mi, yoksa otoriter mi olacağını belirleyecek.
Muhalefet, halkın sandıkta vereceği kararın Türkiye açısından ne kadar önemli olduğunun altını çizerken, iktidar kendisine seçim kaybettirecek Türkiye'nin başat sorunu olan ekonomik krizi gündemden düşürmek için elinden geleni yapıyor ve Altılı Masa'nın Anayasa değişikliği teklifi üzerinden vurguladığı "daha demokratik bir ülke" vaadini ise kulağının üzerine yatarak duymazdan geliyor. Çünkü, hedeflerinin merkezinde Kemal Kılıçdaroğlu bulunuyor. İktidar, devletin tüm gücünü kullanarak, yazılı ve görsel medyasıyla, tabir yerindeyse tankıyla, topuyla Kılıçdaroğlu'na savaş açmış durumda.
Peki nedir bu saldırganlığın sebebi? Tabii ki "Korku"!
İster adına "düşmanlaştırma" ister "kutuplaştırma" deyin, iktidarın bugün de uygulamaktan vazgeçmediği bu siyasi yaklaşıma karşılık, Kılıçdaroğlu'nun bize vaat ettiği "birleştirici" ve "demokratik" siyaset, iktidarın "iktidar sarhoşluğu"yla, muhalefetin "yeni ve iyi olan"ı arasında ne kadar büyük bir fark olduğunu ortaya koyuyor. İktidar Türkiye'yi, Altılı Masa'nın bu yaklaşımının tam tersi ile yönetmeye devam etmek isterken, muhalefet de halktan tam olarak sandıkta bunu oylamasını istiyor.
Yani iktidar, halka zulme doymamış olacak ki, "ben yaptım, oldu" mantığıyla dokunulmazlığını sürdürmek, kutuplaştırma siyaseti ile kalesinin duvarlarını güçlendirmek istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sarayının kalın duvarları arkasından halkın sesini duymayacağı diktasına devam etmek istiyor.
Muhalefetin adayı olarak ismi ön plana çıkan Kılıçdaroğlu, Altılı Masa tarafından aday gösterilip kazandığı takdirde, kazanan sadece muhalefet olmayacak. Halkın artık bitmesini istediği siyasi çekişmeler sona ererken, bin yıllık kardeşliğin perçinlendiği yeni bir süreç başlayacak. Kılıçdaroğlu'nun seçimi kazanması, Cumhuriyet'in ilk yüzyılında yaşadığımız birçok acının, geride kalmasını, "barış ve kardeşlik" yazılı beyaz yeni bir sayfa ile Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına girmemizi sağlayacak.
Her birimiz bu ülkenin birer ferdi olarak, ülkenin geleceğini düşünmek zorundayız. İnançları, etnik aidiyetleri, yaşam tarzları ve cinsiyet tartışmaları üzerinden toplumun kutuplaştırılmadığı, sonu gelmez ve bir yere varmaz tartışmalar üzerinden insanların birbirine kırdırılmadığı yeni bir toplumsal yapının sağlam taşlarını oluşturmalıyız.
Bütün farklılıklarımızın bir zenginlik oluşturduğu bilinciyle, Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında, tam demokratik, Anayasal bir demokrasiyi kurmak zorundayız.
İktidarın zihin modeli
İktidar söylemleri ile bir zihin modeli oluşturmak istiyor. Eleştirel söylem analisti Teun Van Dijk, der ki; "Zihin modeli kişinin tavır ve tutumlarını belirler. Bu durumda söylemlerin zihinleri kontrol edebilme gibi bir yetisi vardır ve sembolik elitler kamusal söylemi kontrol eden kişilerdir."
Peki Dijk'in zihin modeline ilişkin bu ifadeleri , iktidarın söylemlerinde nasıl vücut buluyor! İktidar, bu zihin modelini Kılıçdaroğlu üzerinden kurgulamak, Kılıçdaroğlu'nu itibarsızlaştırarak oluşturmak istiyor. Bunun için de pek çok araç kullanıyor. Maaşlı troller ve yandaş medya gerçeği apaçık önümüzde dururken, bu konuda başka adresler aramamız da anlamsız! Gerçek dışı iddiaları dillendiren iktidara, muhalif gibi görünen ancak olmadığı herkesçe malum birçok köşe yazarı ve twitter kullanıcısına bu asılsız açıklamaları yayma işi veriliyor. Zaman zaman da kimileri kendisini bu konuda gönüllü ya da zorunlu hissediyor.
Peki bu asılsız ve dayanaksız ifadeler neler mi? "Kılıçdaroğlu aday olma, kaç kez seçim kaybettin, seçmen Kılıçdaroğlu'na oy vermez…" vs. vs... İşte bunların hepsi iktidar ve yandaşları tarafından oluşturulmuş ve yayılmış söylemler. Yani iktidarın zihin modeli. Ancak iktidarın atladığı bir şey var. Halk artık, tüm bunların kurgudan ibaret olduğunu görüyor!
İşte iktidarın bu hesaplarının boşa çıkması için Kılıçdaroğlu adaylığını artık açıklamalı ve gerçek sorunların çözümüne odaklanılmalı. Ekonomik krizden yargının taraflılığına, burada saymaya satırların yetmeyeceği kadar şikayet konumuz varsa ve artık böyle bir ülkede yaşamak istemiyorsak o zaman üretilen ve gerçekliği örten bu aday tartışmasını bırakmalı ve Kılıçdaroğlu'nun adaylığını desteklemeliyiz. İktidarın gitmesi gerektiğine odaklanmalı ve ortak bir noktada buluşup, söz konusu olanın ülkemiz olduğunun farkına varmalıyız. Türkiye çok kısa sürede böyle bir zihinsel evrim yaşarsa, tarif ettiğimiz ülkeye bizi taşıyacak kişinin Kılıçdaroğlu olduğunu görecektir. Çünkü Türkiye'yi tek bir hedef altında birleştirecek kişi Kılıçdaroğlu'dur. Bu hedef, mutlu ve müreffeh bir Türkiye'dir. Kılıçdaroğlu'nun, bu ülke için gösterdiği çabayı yok saymak, kendisine haksızlık, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür!
* (Teun van Dijk Söylem ve Erk" ) Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi, "İnciten Sözler, Yaralayan Fiiller: Nefret Söylemi ve Nefret Suçları" Konferansı, 9-11 Nisan 2010 İstanbul Bilgi Üniversitesi Dolapdere Yerleşkesi…