01 Aralık 2024

“Boşluktaki Bedenler”: Ötanazi, kürtaj ve tüp bebek hakları

Boşluktaki bedenler, Türkiye’de hukuk çerçevesinde haklarla korunan kürtajın, uygulamada karşılaştığı güçlükler hali hazırda mevcutken konunun hukuk, inanç ve etik eksenindeki zorluğunun, Avrupa Birliği ülkelerindeki kadınlar için de ne denli derin olduğunu çok net ortaya koymuş

Yazar yönetmen Elina Psykou'nun festivallerden dört ödülle dönen ve 14. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali Uzun Metraj Film Yarışması'na aday hibrit belgeseli, Boşluktaki Bedenler (Stray Bodies), Avrupa Birliği ülkelerindeki kürtaj, tüp bebek ve ötanazi yasalarındaki açmazlar nedeniyle geçici ve mecburi ülke değiştirmek zorunda kalan kadınlara dair.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kadın Hakları Kulübü sayesinde haberdar olduğum Stray Bodies, temaya aşina olsam da ağırlığı, derinliği ve düşündürücülüğüyle beklentimin çok üstünde sarsıcıydı.

Yaşama ve ölüme ilişkin hakları, yıllara yayılan bir süreçte kadın hikayeler üzerinden anlatan Boşluktaki Bedenler, din, sivil toplum ve siyaset ekseninde zıt görüşlere yer veriyor. Belgesel, bireylerin haklar konusundaki duygusal, fiziksel, psikolojik zorluklarının yanında farklı dini, siyasi görüşler, yönelimler ve bakış açılarıyla ilerliyor.

Belgesel, kürtajın ve ertesi gün haplarının yasak olduğu Malta’dan operasyon için günübirlik Sicilya’ya seyahat eden genç bir kadının hikayesiyle başlayıp eşcinsel ve bekar olduğu için tüp bebekle üreme hakkı bulunmayan kadınların, tüp bebeğin yasal ve ticari bir sektör haline geldiği Yunanistan’a olan yolculuğuyla sürüyor.

Hikâyenin diğer ana konusu ötanazi ise annesinin acı içindeki son yıllarına tanık olmuş bir sağlıkçının, uygulamanın yasal olduğu İsviçre deneyimini yalın gerçekliğiyle aktarıyor. Ötanazinin kişilik hakkıyla birlikte, bakım yükü ve bakım veren birinci derece yakınlar için yarattığı çatışma felçli anneye uygulamayı yapması gereken evladın gözünden yansıtılıyor.

Boşluktaki bedenler, Türkiye’de hukuk çerçevesinde haklarla korunan kürtajın, uygulamada karşılaştığı güçlükler hali hazırda mevcutken konunun hukuk, inanç ve etik eksenindeki zorluğunun, Avrupa Birliği ülkelerindeki kadınlar için de ne denli derin olduğunu çok net ortaya koymuş.

Kadınların kendi bedeni üstündeki yasal hakları konusunda dahi hem fikir olamamış bir Avrupa Birliği var sahnede. Tüp bebekle üreme hakkı için de benzer çelişkiler geçerli. Cinsel yönelimden bağımsız olması gereken temel haklardan üreme hakkı, Türkiye gibi çoğu “çağdaş ülkede” evlilikle koşullanıyor.

Kürtaj Hakkı’nın dini açıdan sorgulandığı karelerde tek gecelik ilişkisinden hamile kalan bir kadının günah çıkarırken rahiple olan konuşması yer alıyor ve “Avrupa Birliği dini olarak da bir birlikse nasıl oluyor da yasal olarak bu hak eşit şekilde tanınmıyor” sorusu ile izleyiciyi baş başa bırakıyor.

Malta’ya birkaç saatlik mesafedeki Sicilya’da yani Katolik İtalya’da kürtaj yasal bir hakken Malta’da yaşayan kadınlar zoraki kürtaj yolculuklarına, aşırı maddi yüke veya merdiven altı kliniklere mecbur ediliyor.

Kürtajın yasal olduğu diğer ülkelerde de başka engelleyici/zorlaştırıcı ön şartlar mevcut ve uygulama politikaları farklılık gösteriyor. Örneğin; Fransa'da kürtaj için uygun gebelik süresi 16 hafta iken İspanya'da 14 hafta, İtalya'da 90 gün.

Gösterim sonrası yapımcı Ivan Madeo’yla olan söyleşi, 2017’de başlayıp pandemi, içerik ve ekonomik sorunlarla 2024’te tamamlanan belgeselin konusu kadar hayata geçirilmesinin de kolay olmadığını ortaya koydu. Bu süre zarfında dahi bazı hak ve sınırlar, değişen hükümetlerle beraber değişmiş.

Çekimler başladığında, Yunanistan’da yasak olan kremasyon (ölü yakma) hakkı çekimler devam ederken yasallaşmış. Yasadan önce kremasyon için mecburi seyahatler, Yunanistan’dan Bulgaristan’a doğruymuş. Ölen yakınınızın son arzusunu yerine getirmek için mezarını açtırıp, bedeninden kalanlarla yapmak zorunda olduğunuz bir ülkeler arası bir yolculuk burada söz konusu olan. Türkiye de ise kremasyon hakkı hukuken var fiilen yok.

Tüm süreci değerlendirdiğinde, yapımcının kendi payına çıkarımından anlıyoruz ki; temel haklarımız içinde mücadeleden vazgeçmemiz ve umudumuzu yitirmemiz asal şart. Her şeyden önce bunu kendi eşsizliğimize ve birbirine benzemeyen yaşamlarımıza borçluyuz. Aksi halde kadınlar için başka bir dünya mümkün görünmüyor.

Bengi Başaran kimdir?

Bengi Başaran 1982'de Adana'da doğdu. Tarsus Amerikan Koleji'nden 2000 yılında mezun oldu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünü bitirdi.

Yüksek Lisans eğitimlerini Marmara İletişim Bilişim, İstanbul Teknik Üniversitesi Bilim, Teknoloji ve Toplum ve Maastricht Üniversitesi'nde 'yirminci yüzyıl sanatında teknoloji algısını' inceleyen teziyle tamamladı. İTÜ Sanat Tarihi'nden doktora derecesiyle mezun oldu.

Stüdyo İmge/ Era yayıncılık bünyesinde yayıncılığa başladı. Yeditepe Üniversitesi GSF Sanat Yönetimi bölümünde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Çağdaş sanatın küratoryel süreçleri, yerli ve uluslararası kültürel ağları, çağdaş sanat yazını alanlarında yer aldı.

Kadın ve cinsiyet çalışmaları eksenli yazıları ve akademik makaleleri, çeşitli mecralarda yayınlandı. Kadın İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği, Toplum Gönüllüleri Vakfı, BAYETAV, İstanbul Kent Konseyi, Kadın Meclisleri gibi sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalarını sürdürmektedir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bakım emeği, babalık ve tenis

Yetenekli tenisçi 16 yaşındaki Ata Çağdaş Türközü'nün babası Çağdaş: Ata yoğun bir ilgi ve eğitimle mutlu bir ortamda otizmli bir bireyin neler başarabileceğinin mükemmel bir örneği. Aslında birçok aile bunu başarabilir. Ama ya inanmıyor, denemiyorlar ya da ekonomik nedenler kısıtlıyor

Gastronomide Gen Z dönemi

Z kuşağı mensupları, anlatılanları hızlıca kavrayıp uygulamaya koyabiliyor ki bu tabakların yenilikle değiştiği mutfaklar için büyük önem taşıyor

Kadın kent Urla

URİKAD, farklı alanlardan üniversite mezunu, profesyonel hayatın içinde ve zorluklarını bilen kadınları bir araya getirip eğitim desteği, profesyonel yasal danışmanlık, psikolojik destek, burs desteği, hayvan ve çevre hakları, yapı denetim sorumlulukları yanı sıra kadın emeği ve toplumsal cinsiyet eşitliği çatısı altında kurduğu komisyonlarla bir ayı aşkın bir sürede kararlı adımlar atmayı başarmıştı

"
"