19 Ağustos 2023

Biz yokken burada olan ağaçlar biz giderken selam durabilsin diye Akbelen

Akbelen direnişi duyup görüp tahayyül ettiğimizin ötesinde bir hareket ve oradaki insanlar her gün kesilip çölleştirilen orman alanına uyanarak karşı köyü, diğer kasabayı, bir başka kenti ve yüzde 69’u maden ruhsatına uygun ilan edilmiş Muğla’yı gözeterek direnmeyi inatla sürdürüyor

Fotoğraf: Bengi Başaran

Akbelen direnişinde geçirdiğim sürenin anlattıkları ve hatırlattıklarına kulak verdiğimde bir kez daha gördüm ki bu ülkede, bölgeler, ormanlar, parklar, köyler, isimler; kısaca mekânlar ve alanlar değişse de, sadece haklı değil, aynı zamanda temel bir hak olan direnişe karşı uygulanan baskı, haksız şiddet ve yasadışı uygulamalar değişmiyor.

Akbelen kamp alanına ulaştığımda, direnişi sürdüren gönüllüler, köylüler ve sivil toplum örgütü üyelerinin sıcak gündeminde -ki hava sıcaklığı da 40 derece ve üzeriyken- bir gün önce kullanmaları için gönderilen seyyar WC’lerin alana yerleştirilmesinin jandarma tarafından engellenmesi ve ağaçları korumak isteyen bu insanların 'marjinal' addedilerek hedef gösterilmesi yer alıyordu.

Fotoğraf: Bengi Başaran

Diğer bir deyişle, dayanışma içinde elbirliğiyle ağaçları korumak, kesimi ve çevre bölgelere yayılmasını durdurmak için bir arada, omuz omuza mücadele edenlere hemen her gün, sözlü ve fiziksel şiddetin varyasyonları, yıldırma politikaları yetmezmiş gibi, diğer bir insani temel hak olan hijyen ve suya erişim hakları da kısıtlanmaktaydı.

Akbelen direnişi neden önemliydi? Evet, bir kısım sahada ağaçlar kesilmişti ve karşıdan görünen kelleşmiş alana çoktan kolluk kuvvetlerince büyük ölçekli bir çadır karargâhı hiç vakit kaybetmeden kurulmuştu; ama iki yılı aşkın bir süredir belirli aralıklarla eylemde katılımcı ve gözlemci olarak yer alan bir kadın arkadaşımın deyimiyle aktarmak isterim ki bu sadece bir çevre koruma hareketi değil, toplumun her kesiminden, yaş, dil, inanış, sınıf, ideoloji, cinsiyet ayırt etmeden ortaya çıkan bir değişim hareketiydi. İkizköy halkı bu süreçte sosyoloji, psikoloji, politika, sosyal hizmet, emek, işgücü, adalet gibi birçok farklı alanda çalışanlarla iş birliği içinde direnişi sürdürmüş, bu süre zarfında karşılıklı öğrenme ve yardımlaşma süreçleri bireysel ve toplumsal alanda sonuç vermişti.

Fotoğraf: Bengi Başaran

İkizköy halkında, kadınlarınınkiler başta olmak üzere, hak ve özgürlükler, kadın hakları, eşitlikçi cinsiyet politikaları, çevre ve hayvan hakları gibi alanlara temas eden bilinçli söylemler, sorunların kapsamını ve dile getirilişini farklı kılmıştı. Devlet, otorite ve kadın ekseninde de bir şeyler oluyordu.

Örneğin bu yıl gönüllü ve İkizköylü kadınlar 8 Mart’ı bir başka kutlamış, cinsiyetçi dil, eril iktidar ve hegemonik erkekliğe karşı sözlerini değiştirdikleri şarkılarla seslerini yükseltmişti.

Fotoğraf: Bengi Başaran

Kısa bir süre önce alana gelmiş başka bir kadın arkadaşım ise kamp alanındaki eşitlikçi iş bölümü ve ayrımsız yardımlaşmanın altını çizdi. Herkes üzerine düşeni yapıyor, hijyeni, geri dönüşümü ve adaletli görev dağılımını önceliyordu. Çadır ve kamp alanı yüksek sıcaklığa ve düzenli zorlaştırmalara rağmen temiz tutuluyor, çöpler ayrıştırılıyor, nöbetleşerek günün her saati alan gözlem altında tutuluyordu. Malum bu topraklarda, gece 3-5 aralığının şiddet kullanmak için uygun en zaman aralığı olarak benimsenmesi gibi zalim bir gelenek hâlâ varlığını sürdürüyor.

Tüm bu aktardıklarım size tanıdık geldi mi peki? Ağaçlardan, kuş sesleriyle uyanılan sabahlardan, şafakta gaza boğulup şiddet gören sayısız ve her kesimden insandan. Tanıdık geldi mi sahi, terörist ve marjinal ilan edilen çapulcu halktan misal? Yani kıyımdan, zulümden, sayısız haksızlıktan… Kim bilir, belki 2013 yazından…

Fotoğraf: Bengi Başaran

Özetle demek isterim ki Akbelen direnişi duyup görüp tahayyül ettiğimizin ötesinde bir hareket. İstikrarlı, kararlı, siyasi odaklar üstü, çevreci, kapsayıcı, kendinden sonrasını ve ötekini düşünen bir duruşa sahip ve oradaki insanlar her gün kesilip çölleştirilen orman alanına uyanarak karşı köyü, diğer kasabayı, bir başka kenti ve yüzde 69’u maden ruhsatına uygun ilan edilmiş Muğla’yı gözeterek direnmeyi inatla sürdürüyor.

Şimdi öncelikli amaç, alan için çıkarılan maden ruhsatının iptali için mücadeleyi büyütmek. Hepimizin katkısıyla gerçekleşirse eğer, bir sürgün daha yeşertebilmek için yeni fidanlar dikmeye gideceğimiz günler umuduyla…

Bengi Başaran kimdir?

Bengi Başaran 1982’de Adana’da doğdu. Tarsus Amerikan Koleji’nden 2000 yılında mezun oldu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünü bitirdi.

Yüksek Lisans eğitimlerini Marmara İletişim Bilişim, İstanbul Teknik Üniversitesi Bilim, Teknoloji ve Toplum ve Maastricht Üniversitesi’nde ’yirminci yüzyıl sanatında teknoloji algısını’ inceleyen teziyle tamamladı. İTÜ Sanat Tarihi’nden doktora derecesiyle mezun oldu.

Stüdyo İmge/ Era yayıncılık bünyesinde yayıncılığa başladı. Yeditepe Üniversitesi GSF Sanat Yönetimi bölümünde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Çağdaş sanatın küratoryel süreçleri, yerli ve uluslararası kültürel ağları, çağdaş sanat yazını alanlarında yer aldı.

Kadın ve cinsiyet çalışmaları eksenli yazıları ve akademik makaleleri, çeşitli mecralarda yayınlandı. Kadın İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği, Toplum Gönüllüleri Vakfı, BAYETAV, İstanbul Kent Konseyi, Kadın Meclisleri gibi sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalarını sürdürmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları

Asırlık mutfağın fısıldadıkları: “Bereketli İmparatorluk: Osmanlı Mutfağı Tarihi”

Araştırmacı yazar Priscilla Mary Işın, Berekeketli İmparatorluk’ta, Orta Asya’dan Anadolu’ya yüzyıllara yayılan yemek alışkanlıklarımıza özenle ışık tutarak değişenlere, değişmeyenlere, öyle sandıklarımıza, aldıklarımıza, benimsediklerimize, mal ettiklerimize, farklılıklarımıza ve ortak paydalarımıza dair nitelikli bir kaynak sunuyor

Göç ekseninde liminal gastronomi

Atilla Heilbronn göçmen bir ailenin, göçmen şefi, tarih öncesi liman Klazomenai’den mübadeleye, tarihi göçlerle şekillenen Urla’da, yeni nesil göçebeleri ağırlıyor. Hayatlarımızda göçün anlamı değişiyor, makro ölçekten mikroya

“Boşluktaki Bedenler”: Ötanazi, kürtaj ve tüp bebek hakları

Boşluktaki bedenler, Türkiye’de hukuk çerçevesinde haklarla korunan kürtajın, uygulamada karşılaştığı güçlükler hali hazırda mevcutken konunun hukuk, inanç ve etik eksenindeki zorluğunun, Avrupa Birliği ülkelerindeki kadınlar için de ne denli derin olduğunu çok net ortaya koymuş

"
"