21 Ekim 2013

Yerel yönetim mi dediniz?

Önce hemen her kavramın ve değerin içini boşalttık, gerçek anlamını kaybettirdik. Evrensel kavramları ve değerleri kirlettik. Sonra da gerçek anlamından soyutlanmış bu kavramları ve değerleri, siyasallaştırdık, kutuplaşmanın aracı yaptık.

Önce hemen her kavramın ve değerin içini boşalttık, gerçek anlamını kaybettirdik. Evrensel kavramları ve değerleri kirlettik. Sonra da gerçek anlamından soyutlanmış bu kavramları ve değerleri, siyasallaştırdık, kutuplaşmanın aracı yaptık.

Laiklik, demokrasi kavramları bile elimizden kurtulamadı. Değişim sözcüğü de ha keza. Hepimizin dilinde pelesenk oldu değişim sözcüğü. Ama değişenin ne olduğunda da değişmesi gerekenin ne olduğunda da tartışma büyük. Kutuplaşmanın, korku ve vehimlerin ruhi ve zihni ambargosundaki fikir ve söylemlerimizle sadece münazaralar, münakaşalar üretiyoruz. 

Benzer bir süreci “yerel-yerellik-yerelleşme-yerel yönetimler” için de söyleyebiliriz.

İster bilgi çağı ister post modern çağ deyin, dünyanın da ülkenin de yeni gündelik hayatı içinde önemli zihni dönüşüm alanlarından birisi yerellik meselesi. Sanayi toplumunda “küresel düşün yerel davran” şeklinde kodlanabilecek bir davranış ve düşünüş tarzı şimdi “yerel düşün küresel davran” şekline dönüştü.

Bu zihni dönüşüm gerek uluslararası gerek ulusal şirketleri âdemimerkeziyetçi örgütlenmelere yöneltti. Çünkü yerellik merkeziyetçilikle beraber sağlanabilir, ulaşılabilir bir şey değildi. Merkeziyetçilik standartlaşma ima ederken âdemimerkeziyetçilik her bir yerelin kendine özgü özelliklerine vurguyu ima ediyordu. Âdemimerkeziyetçilik ve yerelleşme kültürel ve yöresel farklılıkların dikkate alınmasına, yönetim politikalarının farklılıkları dikkate alarak yerelleşmesine olanak sağlayan bir süreç sonuç olarak.

Yönetim anlayışındaki bu değişim doğal olarak yalnızca şirketleri değil ulus devletin merkeziyetçi yapı ve zihniyetini de etkiledi.    

Gelgelelim bu memleketteki pratikte, yerelleşen şirketlerin çoğunda da yönetim sistemimizin yerel bacağında da değişim yerel, yöresel, kültürel farklılaşmaları, bu farklılaşmaların ürettiği farklı ihtiyaç ve talepleri dikkate almak olarak anlaşılmadı ve uygulanmadı. Olan şey, yereldeki yöneticilerin egemenlik ve özeklik alanlarının sınırlarının tayin edilmesi ve yerel siyasi oligarşilerin ortaya çıkması oldu.

Değişim yönetim zihniyetinde gerçekleşmedi. Bunun yerine karşımıza çıkan sonuç yerel yöneticilerin güç ve yetki alanları merkezden ayrılırken bu kişilerin isimlerinin, beceri ya da beceriksizliklerinin, karizmalarının, egolarının öne çıkması oldu.

Bugün yerel yönetimler deyince hiçbirimizin aklına istisnalar bir tarafa politikalarda, projelerde başarı örnekleri, uygulamalar gelmiyor, isimler geliyor.

Bu isimler etrafındaki tartışmalar ise iki noktada siyasi ve zihni hata üretilmesini besliyor. Birincisi yerel oligarkların keyfilikleri, yapılan işlerdeki kalite sorunları gibi meseleler âdemimerkeziyetçiliği savunması gerekenleri bile farkında olmadan merkeziyetçi yapıyı ve zihniyeti savunur hale getiriyor. İkinci hata da eleştiriler ve öfkeler giderek yerel oligarklar yerine onları seçen halka yöneliyor ve halka güvensizliğe kadar varan bir psikoloji yaygınlaşıyor.

Yerelleşme eksenindeki bu zihni değişime karşı çıkan, merkeziyetçiliğini bir biçimde sürdürmeye çalışan devlet ve yönetim mekanizması da bu tartışmaları, zihni hataları kendi savunusuna gerekçe yaparak değişime direniyor.

Öte yandan memleketteki gündelik hayatın ritmi ve ruhu ile yaşanmakta olan başta Kürt meselesi dahil hemen her bir siyasal mesele ademimerkeziyetçi yönetim yapısını kaçınılmaz kılıyor. Gezi olaylarındaki çekirdek enerji de ODTÜ arazisinden yol geçirme etrafındaki olaylar da gösteriyor ki bu merkeziyetçi, keyfiliğe ve yerel oligarklara açık yapı sürdürülemez.

Her bir yerleşim biriminde mahalleden başlayarak orada yaşayanların, kendi ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda yönetime ve kararlara katılabilecekleri “yerinden yönetim düzenine” geçmemiz gerekiyor.

Beş ay sonra yerel seçimler yapılacak. Beklenirdi ki İstanbul, Ankara gibi metropollerin seçimleri veya demokratikleşme paketinin ya da Kürt meselesindeki açılım süreci etrafındaki tartışmaların bir kısmı da yerelleşme üzerine, yerinden yönetimlerin yapılanmasının üzerine olsun. Kişiler değil zihniyet ve yapı değişimi konuşulsun. Ya da kamuoyunu meşgul eden aday isimlerinin bazıları bu meseleleri tartışsın, önerilerini söylesin.

Bu noktadan bakılınca da yerelliğin olmadığı yerel seçimlere yaklaşıyoruz.

Üstelik yerelliğin olmadığı yerel seçimlerde seçmenlerin de yerel düşünecek ve yerel oy tercihlerinde bulunacağını varsayıyoruz.

Bu durumda içeriği boşaltılmış yerel yönetim seçimlerinin giderek genel seçimlerin kostümlü provalarına dönüşmesinde şaşılacak bir şey yok.

Yazarın Diğer Yazıları

Bahçeli'nin Öcalan, Erdoğan'ın AB çıkışı: Devletin yeni dünya senaryosunda ne var?

Bahçeli’nin Öcalan çıkışından Erdoğan’ın son Avrupa Birliği çıkışına anlıyoruz ki iktidarda ve devlette yeni bir dünya ve bölgesel gidişat okuması, anlamlandırması ve bunun içinden bir gelecek iddiası, senaryosu var. Bir şeyler oluyor, bir şeyler değişiyor ve kategorik pozisyonlar belki de değişenleri değerlendirmek konusunda yetersiz kalıyor. Erdoğan’ın da devlet merkezli söylemin de önemli bir karşılığı var bu coğrafyada

CHP'nin seçim stratejisi: Yalnızca adayın ismi ve seçmenin rahatsızlıklarını dile getirmek kazanmaya yetecek mi?

CHP’nin stratejisi ne olacak? Bu soruya yalnızca aday ve seçmenin gidişattan rahatsızlığı üzerinden cevap üretildiğinde ne olduğu 2023 Mayıs’ında görüldü. Adayın da CHP’nin de iktidardan farklı olarak belirli bir kimliğe değil tüm topluma konuşması, yeni seçmen kazanması gerekiyor

İktidar ve devlet meselelere “tek tiplilik” içinden bakıyor, oysa mesele bina değil

Birinci özelliğimiz, ancak derin bir kriz ya da felaket ile yıkımı yaşayınca yeniyi düşünüyoruz. İkincisi, ayrımcılık ya da partizanlık normalleştirilmiş durumda. Üçüncüsü, iktidar ve devlet hesap vermekten, şeffaflıktan hazzetmiyor. Dördüncüsü, iktidar ve devlet hala tüm meselelere “tek tiplilik” içinden bakıyor. Beşincisi tüm bu yeniden imar sürecinde insanlar, sivil toplum yok. Merkezi yönetimin tasarımları, politikaları, makbul yüklenicileri, müteahhitleri, mimarları var

"
"