26 Ağustos 2024

Türkiye ile Botsvana arasında ironik bir kıyas: Ekonomide on beş yılda ne değişti?

Tüm tarihsel ve ekonomik süreç, sektörel ve yapısal farklılıklar, demografik ve kültürel yapıdan ekonomik ve sosyal dinamik farklılıklarına karşın iki ülkenin 42 yıllık süreç sonunda kişi başı gayrisafi hasılası arasındaki değişim ya da farklılık yok denecek kadar küçük. Bizim ekonomimiz ve kişi başı gelirimiz dalgalanırken Botsvana istikrarlı bir biçimde artış eğilimini sürdürmüş görünüyor

T24’te yayınlanan “Fark etmeden Botsvanalaşmak” başlıklı yazı Kürt meselesi bağlamında bölgeler arası sosyoekonomik gelişmişlik farklarına dikkat çekmek amacındaydı. O yazıda şöyle demiştim:

“Ölçülebilen ve kıyas olanağı sağlayan hemen her veri ve tablo gösteriyor ki, Doğu ve Güneydoğu ülkenin en geri kalmış bölgeleridir. Üstelik tarihsel bir olgu olan bu gerçeklik, en azından 20 yıldır mesele üzerine gök kubbe altında konuşulmamış, tartışılmamış ve vaat edilmemiş hiçbir şey kalmamış olmakla beraber, hala da iyiye değil kötüye doğru gitmektedir.

Örneğin, sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında 1996’da 76 il içinde 74’üncü sırada olan Ağrı 2003’te 81 il arasında 80’inci sıradadır. Diyarbakır aynı yıllarda 57 ve 63’üncü, Hakkari 70 ve 77’nci, Siirt 68 ve 73’üncü, Van 67 ve 75’inci… Göreceli olarak söz konusu iller ve tüm bölgede durum yalnızca sıralama olarak değil mutlak olarak daha da kötüleşmiştir. Toplam ülke nüfusunun etnik köken ayrımı yapmaksızın yüzde 15’inin bulunduğu bu coğrafyanın geri kalmışlığı adeta değiştirilemez kader olarak kabul edilmektedir.

Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik Endeksi’nin hesaplama yöntemiyle bölge illeri için aynı endeks hesaplandığında, Şırnak ile Botsvana’nın, Ardahan ile Ekvator Ginesi’nin aynı değerde olduğu görülmektedir. Doğu ve Güneydoğu’daki 21 ilimizin ortalaması üzerinden bir endeks değeri hesaplaması yapıldığında bölge ile Fas eşit değerdedir.

Şimdi bu yazıyı okurken sorunun yalnızca bölge ile sınırlı olduğunu sanabilirsiniz. Fakat Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik Endeksi’ne göre Türkiye 177 ülke arasında 93’üncü sıradaki Sri Lanka’nın arkasında, 95’inci sıradaki Dominik Cumhuriyeti’nin önünde 94’üncü sıradadır.

Şimdi kendimize soralım: Ülkemizin bir bölgesine reva gördüğümüz ekonomik seviye, insani gelişmişlik seviyeleri bu Afrika ülkeleri düzeyi midir? Terörün rehin aldığı Kürt sorunu, Kürt sorunun rehin aldığı ülke budur işte!

Kürt sorunu tek başına ekonomik geri kalmışlık sorunu değildir elbette. Tıpkı tek başına demokrasi, tek başına yönetim, tek başına insan hakları, kültürel kimlik ya da tek başına terör sorunu da olmadığı gibi.

Kürt sorunu bunların tümünden beslenen, tümünün sonucu olan aynı zamanda tümünü de besleyen ve çoğaltan daha karmaşık bir sorundur.”

Bugün bu yazıyı hatırlamamın nedeni iş insanlarının çoğunlukla ekonomik meseleler üzerinden ülkenin geleceğini tartıştıkları bir sosyal medya platformunda bu hafta yazılanlar oldu. Yalnızca gençlerin ya da doktorların, mühendislerin, bilgisayarcıların değil hemen herkesin içinden kısık sesle ya da feryat ederek yüksek sesle dillendirdiği soru bu platformda da gündemdeydi. Bir iş insanının feryadıyla, “Tüm algılarımız, mihenk taşlarımız bozuldu. Konuştuğumuz konular artık absürt ötesi. Sorulara bak; Ukrayna mı, Türkiye mi? Mısır mı, Türkiye mi? Bulgaristan mı, Türkiye mi?”. Tartışma Botsvana örneğine uzanınca ben de on beş yıl önceki yazımı hatırlayarak bugünkü duruma bakmak, on beş yılda iki ülkede ne değiştiğini görmek istedim.

Önce bilmeyen okurlar için Botsvana’ya dair Wikipedia bilgilerinden de derlenmiş kısa bir özet yapayım. Botsvana Afrika kıtasının güneyinde bulunan, denize kıyısı bulunmayan bir kara ülkesi. 2.5 milyona yakın nüfusuyla dünya üzerinde nüfus yoğunluğu az olan, bir kısmı çöl ve geniş çayırlarla kaplı, kurak ve yarı çöl iklimi hâkim olan bir ülke. Birçok Afrika ülkesi gibi genç bir nüfusa sahip, 2020 tahmini verilerine göre yüzde 48.85’i 0-24 yaş aralığında, nüfusun yüzde 79’u bir etnik gruba, yüzde 70’i bir din ve mezhebe ait, etnik ve dini azınlıkları da olan bir ülke.

Hibrit Rejim

Yıllarca İngiliz sömürgesi olmuş, Eylül 1966’da Botsvana devletinin kurulması ile İngiliz hakimiyeti ve himayesi sona ermiş.

Ekonomisi yeraltı madenlerine dayalı, elmas ülke ihracatının yüzde 70’ini oluşturuyor, son yıllarda da sanayileşmeye çabalıyor. Son dönemlerde ekonomisi yıllık yüzde 9 dolaylarında büyüyerek en fakir ülkelerden biri iken, orta düzeyde bir ülke konumuna gelmiş.

Ama bu küçük ülke Afrika ülkeleri arasında en yüksek kredi derecelendirme notuna sahip olduğu gibi demokrasi alanında en gelişmiş ülke olarak kabul görüyor.

Economist’in Demokrasi Endeksi’ne göre Norveç 10 üzerinden 9.81 puan ile birinciyken, listenin sonunda 0.32 puan ile Afganistan yer alıyor. Bu endekste ülkeler “tam demokrasi”, “kusurlu demokrasi”, “hibrit rejim” ve “otoriter rejim” şeklinde gruplanıyor. Botsvana 2010’da 10 üzerinden 7.47 puanda iken 2022’de 7.73 puanla dünya sıralamasında 32’nci sırada ve “kusurlu demokrasi” olan ülkeler kategorisinde.

Türkiye’nin ise demokrasi endeksinde 2010’da 5.73 olan puanı 2022’de 4.35’e gerilemiş, dünya sıralamasında 103’üncü sırada ve hala da hibrit rejim kategorisinde.

Ülkeleri demokrasi açısından değerlendiren bir başka küresel çalışma Freedom House tarafından hazırlanan “Freedom in the World” raporu. Raporda her ülke için 1948’de BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi esas alınarak, bu ölçütlere göre ülkeler puanlanıyor.

Çalışmanın temel varsayımı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi standartlarının coğrafi konum, etnik veya dini yapı ya da ekonomik kalkınma düzeyinden bağımsız olarak tüm ülkeler ve bölgeler için geçerli olduğu ve tüm insanlar için özgürlüğün en iyi şekilde liberal demokratik toplumlarda elde edildiği varsayımından hareket ediyor.

Bu raporun 2023 yılı değerlendirmelerine göre Türkiye’nin puanı 100 üzerinden 32 ve bu puanla özgür olmayan ülkeler kategorisinde, Botsvana ise 72 puanla özgür ülkeler kategorisinde.

Türkiye bu puanlamaya göre 2006’da 65 puana sahipken 2023’te 32 puana gerilemiş. Botsvana ise aynı zaman aralığında 78 puandan 72 puana gerilemiş.

Bahçeşehir Üniversitesi, Küresel Siyaset Ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda İpek Aral’ın hazırladığı tezin başlığı “21. Yüzyılda Botsvana’nın Demokrasi İle Sınavı”. İpek Aral’a göre, “Dünyanın siyasi ve ekonomik anlamda en geri kalmış coğrafyası olan Afrika’da Botsvana’nın demokrasi sınavındaki başarısının arka planının incelenmesi sadece kendi kıtası değil bütün dünya ülkeleri için ilham kaynağı olabilir.”

On beş yılda ne değişti?

İpek Aral’a göre 1966’da bağımsızlık sonrası başarılan, “Ülke hızla nadir Sahra Altı Afrika ülkesinde gerçekleştirilebilen Batı tipi Anayasa ile güçler ayrılığı sistemini kurmuş, çok partili düzende her beş yılda bir özgür ve adil seçimleri kesintisiz bugüne kadar başarıyla uygulamıştır. Anayasa, bütün güçlü demokrasilerde olduğu gibi kanun önünde eşitlik, örgütlenme hakkı, ifade ve siyasi faaliyet özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Bağımsızlık sonrasında Westminster modeli parlamenter sistemi tercih eden Botsvana Cumhuriyeti, sekiz Tsvana kabilesini temsil eden bir danışma meclisi (House of Chiefs) oluşturmuş ve Roma-Hollanda hukuku ile geleneksel kabile hukukunu harmanlayan bir hukuk sistemi benimsemiştir. Sonuç, geleneksel kurumlarla Batılı modern kurumların sentezi, siyasî elitlerin meşruiyet temellerini güçlendiren pragmatik bir çözüm olmuştur.”

Çalışmada İpek Aral’ın vardığı sonuç şu: “Afrika kıtasının sosyal, siyasal ve ekonomik yapısı ile en başarılı ülkelerinden biri kabul edilen Botsvana’yı incelediğimizde birden çok faktörün birbiriyle iç içe geçen ilişkisini ve aralarındaki dengeyi görmekteyiz. Botsvana’yı çatışma içindeki birçok Afrika ülkesinden çok farklı ve özel kılan üç temel faktör olduğunu söyleyebiliriz. Birinci faktör akıllı, dürüst ve işbirlikçi şeflerin kabile içi ve dışındaki kapsayıcı yönetim performansıdır. İkincisi yeni kurulan cumhuriyetin gerçek demokrasinin hukukun üstünlüğü ve çoğulculuk prensiplerine paralel şekilde siyasal kurumlarını ve ekonomisini etkili olarak işletebilmesidir. Üçüncü faktör ise bağımsızlık öncesi ve sonrasında ülkenin yer üstü ve yer altı kaynaklarının bütün toplumun refahı ve gelişimi için kullanılma iradesinin başta devlet başkanları tarafından sergilenebilmesidir.”

Benim bu paragraftan anladığım demokrasi, yönetim, ekonomi ve sosyal meselelerin birbirinden bağımsız olmadığı ve olmayacağıdır. Botsvana kendi küçük ölçeğinde bu bütüncüllüğü sağlamış görünüyor. Daha da önemli başka bir çıkarım yapmak mümkün. Botsvana’da farklı kültürel aidiyetler temsilcileri ve yönetim mekanizmaları üzerinden 50 yıllık değişim ve gelişim sürecine dahil olmuşlar. Yazının başlangıç noktasındaki Kürt meselesine dönersek, Murat Somer’in tespitiyle Kürt meselesi Kürtlerin ülkenin kalkınma ve modernleşme sürecine katılamamalarının da ürettiği bir meseledir.

Nitekim yıllar içindeki ekonomik verilerdeki değişime baktığımızda da Botsvana’nın başarmaya çalıştıklarıyla bizim ısrarla başarmamakta direndiklerimiz ortaya çıkıyor.

Elbette Türkiye ile Botsvana kıyasının biraz da ironik bir durum olduğunun farkındayım. Nüfusuyla, ekonomik büyüklükleriyle, tarihsel süreçleriyle, coğrafyasıyla iki ülkenin benzerliklerinin neredeyse hiç olmadığının da farkındayım. On beş yıl önceki yazımda Botsvana atfım ironik bir biçimde ülkenin bazı bölgelerinin böyle bir Afrika ülkesi yaşam standartlarının da altında olduğunu göstererek Kürt meselesine dikkat çekmekti.

Aslında bu yazıda da meramım yine bu. Diğer yandan bu on beş yılda yaşadıklarımız, 2010 referandumuyla vesayetten kurtulma iddiası, 2017 referandumuyla yönetim sisteminin ideale döndüğü iddiası, aradaki tüm seçimleri kazanmış ve ülkeyi kendi tercihleriyle hiçbir engel olmadan yönetmiş bir iktidarın bir ülkeyi demokrasi ölçütleriyle nereden nereye taşıdığının da hikayesi. Yalnızca demokrasi ve yönetim meselesi de değil ekonomik bakımdan da dünya ölçüt ve kıyasıyla neleri başardıklarımızın ve başaramadıklarımızın hikayesi.

Demokrasi meselesinde nereye doğru evrildiğimiz açık da soru şu: Ekonomide on beş yılda ne değişti? Neyi başardık neyi başaramadık?

42 yıllık süreç

Türkiye’de son 3 senede kişi başına düşen milli gelir dolar bazında yüzde 52 arttı ama Türkiye dünya sıralamasında 2003’teki sırasına döndü. TÜİK’e göre kişi başına gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) 2023’te 13 bin 110 dolar oldu. 2020’de kişi başına milli gelir 8 bin 600 dolardı. Bu kâğıt üzerindeki hesapla artışa rağmen Türkiye bu alanda dünyada 69’uncu sırada bulunuyor, 2003’te de Türkiye 69’uncuydu.

IMF veri tabanındaki ülkelerin ekonomik göstergelerinde Türkiye ve Botsvana’nın dolar bazında cari fiyatlarla kişi başı gelirini kıyaslayınca aşağıdaki grafik oluşuyor.

Tüm tarihsel ve ekonomik süreç, sektörel ve yapısal farklılıklar, demografik ve kültürel yapıdan ekonomik ve sosyal dinamik farklılıklarına karşın iki ülkenin 42 yıllık süreç sonunda kişi başı gayrisafi hasılası arasındaki değişim ya da farklılık yok denecek kadar küçük. 1980’den 2002’ye kadar kişi başı gelir benzer seviyede hareket etmiş, 2002-2013 arası Türkiye biraz öne geçmiş. Bizim ekonomimiz ve kişi başı gelirimiz dalgalanırken Botsvana istikrarlı bir biçimde artış eğilimini sürdürmüş görünüyor.

Grafik ülke ortalamalarını gösteriyor. On beş yıl önceki bölgesel farklılıkları Botsvana seviyesiyle kıyasladığımızda ise yukarıdaki tablo oluşuyor. Tabloda yazıyı yazdığım yıldan başlayarak Dünya Bankası ülke verileri, TÜİK bölge verilerini bir arada baktığımızda, on beş yılda bölgesel kalkınma farklılıkları bakımından da Kürt meselesinin ekonomik boyutu bakımından da daha geriye gittiğimiz görülüyor.

Yıl serisini kısalttım, 2010 başlangıç yılı anayasa referandumuyla yargının değiştiği, 2013 Gezi nedeniyle iktidardaki zihniyetin tümüyle değiştiği, 2017 Başkanlık sistemine geçiş, 2018 ise yeni sistemdeki ilk cumhurbaşkanını seçiş yılları. Yani iktidarı oluşturan zihni koalisyonun zihni ve siyasi kırılma yılları.

2010 yılında TÜİK 28 alt bölge kırılımlarındaki dört bölge Botsvana’dan da daha düşük kişi başı gelire sahipken bugün 10 alt bölge geride. Tablonun ekonomik analiz ve yorumlarını ekonomist köşe komşularım Rota, Bürümcekçi, Öner’e bırakayım ama siyasi bakımdan meselemizin ülkenin doğru yönetilmediği gerçeği olduğunu gösterdiği açık değil mi?


 Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Yazarın Diğer Yazıları

Neden toplumsal çöküntü içindeyiz?

Hukukun ve adalet sisteminin çalışmadığı, suçun önlenmesi ve cezalandırılması mekanizmalarının olmadığı yerde meseleyi yalnızca toplumsal ahlaka ve bireysel psikolojik zaaflara bağlamak doğru değil. Yaşadıklarımıza bakınca, toplumsal bir çöküntü içinde olduğumuz açık

İktidarın yeni açılım süreci algı operasyonu mu? Hangi hedeflerden besleniyor?

İster içeriye dönük ister dışarıya dönük hedefle de olsa yeni bir açılım sürecinin kamuoyunun bir kısmının hayalini kurduğu kapsamda olmasını beklemek gerçekçi değil. Eğer Türkiye bu meseleyi çözmeyi gerçekten istiyorsa önceki iki açılımda nelerin eksik veya yanlış yapıldığını yeniden sakince değerlendirmek durumunda

Gezegenin ritmi değişti, sistemler tıkandı; toplumsal krizler yumağından nasıl kurtulacağız?

Askeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal krizler yumağı içindeyiz. Gezegenin ritmi değişti, kaynaklar tükeniyor, su ve gıda krizi büyüyor, iklim değişikliği, kuraklık, çevre kirliliği, sağlık krizleri bildiğimiz yaşam ve üretim düzenlerinde varoluşsal bir krize neden oluyor

"
"