Kutuplaşma ara bölgeleri yok ediyor
Bilgisayarlar onluk sayı sistemine göre değil ikili sayı sitemine göre çalışır. Sıfır ve bir vardır yalnızca. Yani var-yok, evet-hayır, sıcak-soğuk, hep bir adım öncekine göre açık-kapalı, yüksek-düşük vs. Hayatı önümüze hep böyle koyar hale geldik. Evet, referandum sabahı bu ikili cevap üzerinde düşüneceğiz ama tüm tartışmaları bu ikili mantıktan yürütemeyiz. Çünkü bizler bilgisayar değil insanız. Bilgisayarlardan farklı olarak duygularımız, umutlarımız, korkularımız, beklentilerimiz var. Tartışacağız, talep edeceğiz, geliştirmeye uğraşacağız, sistemde açılmaya çalışılan çatlakları büyük yarıklar haline getirmeye çalışacağız. Açılan çatlaklar gökyüzüne doğru, güneş daha çok girsin diye mi, yeryüzüne doğru karanlık görüntüler daha da çoğalsın diye mi bakacağız, değerlendireceğiz. Çünkü biz insanız, her gün yüzlerce kararımızı ve seçimlerimizi, “evet-hayır” üzerinden düşünmeye, yalnızca akların ve karaların var olduğu mekanik bir dünyaya kendimizi mahkum edemeyiz.
Fakat kutuplaşma tam da bu sonucu doğruyor işte. Her şey bulunduğunuz kutuptan bakılarak tanımlanıyor. Karmaşık dürtüler ve nedenlerle de olsa önce tarafınızı seçiyorsunuz sonra o tarafa göre hayatı ve fikirlerinizi yeniden kurguluyorsunuz. Bu kutupta olanlar şu filmi izler, bu tartışma programını dinler, bu TV kanalından haberleri izler şeklinde hayatınızı yeniden biçimlemeye başlama halidir kutuplaşma dediğim şey. Bu kutuplaşmaya rehin olma hali öyle noktalara gelir ki, birilerinin size “iyi” veya “kötü” demesi, öbür kutuptakilerin de sizi tanımlamalarınıza referans haline gelir. Karşı kutuptan birisinin beğendiği ya da kızdığı birisi doğrudan sizin kutbun karşısında ya da yanında olarak tanımlamanızı şekillendirmeye başlar.
Aynı şekilde fikri planda veya toplumda ara bölgeler yok olmaya başlar. Tıpkı omurların arasındaki diskler gibidir o beğenmediğiniz ara bölgeler. Tüm omurga kemiğinin darbelerden zedelenmesini önlemek amacıyla süngersi, fakat sağlam esnek bir doku bulunur ve omurlara yastık yaparlar. Diskler omurların arasında yer alır ve omurgada amortisör görevini görerek darbeleri emerve omurga kemiğinin sürtünme olmadan hareket etmesini sağlarlar. Disk kayması denen şey disklerin bazılarının normal pozisyonundan kayarak omuriliğe temas etmesi ve bunu sonucunda oluşan sinir iltihapları ve bunun sonucunda da felce kadar varabilecek şiddetli sancılar, kol ve bacak uyuşmaları, fonksiyon kayıplarıdır.
Fikri ara bölgeler ya da toplumda farklı renklerin bir arada olduğu ara bölgeler de aynı omurlar gibi toplumun bir arada olabilme hünerlerinin var olabildiği ve korunduğu yerlerdir. Ara bölgelerin giderek yok olması toplumda gettolaşma, ayrışma demektir ki, sonuçları bu yazının konusunun dışındadır. Bu tehlikeyle en çok mücadele etmesi gereken aydınlar ve akademisyenler şimdi farkında olmadan kendileri bu ara bölgeleri yok saymaya, mutlaka herkesi bir safta olmaya çağırıyorlar.
Tümden yeni Anayasa, hemen şimdi
Tümden yeni, evrensel insan haklarına ve demokratik değerlere dayalı bir anayasaya ihtiyacımız var.
Yasama-yürütme-yargı dengesini yeniden oluşturan, her türlü vesayetten arınmış bir anayasaya ihtiyacımız var.
Yurttaşına güvenen, yurttaşların her birinin kendi kararlarını kendilerinin verebileceğine inanan ruha sahip yeni bir anayasaya ihtiyacımız var.
Birbirimize tahammül sınırlarını çizen değil, bir arada, birlikte, işbirliği içinde, farklılıklarımızla yaşayabileceğimiz düzeni tanımlayan yeni bir anayasaya ihtiyacımız var.
Hepimizin, dil, ırk, etnik köken, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit sayılacağımız bir anayasaya ihtiyacımız var.
Hepimizin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklerimizin teminatı olacak yeni bir anayasaya ihtiyacımız var.
Kamu hizmetlerine ulaşımda hiçbirimizin dil, ırk, etnik köken, siyasal düşünce, inanç, din, mezhep, cinsel yönelim gibi kendine ait bilgilerini açıklamak zorunda bırakılmayacağı, bunların kamu hizmetine ulaşımda ayrıcalık ya da kısıtlama nedeni olarak önümüze çıkarılmayacağını sağlayacak yeni bir anayasaya ihtiyacımız var.
Hiç bir hak ve özgürlüğün, diğerlerinin hak ve özgürlüklerini yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını da vermeyecek bir anayasaya ihtiyaç var.
Bu da talep etmek demek, mücadele demek, emek demek, siyaset demek! Elbette ya hep ya hiç demeden, her bir adımın ve kazanımın keyfini çıkararak ama mücadeleden de vazgeçmeden...