31 Ağustos 2018

Sol bu krizi çözebilir miydi?

"Dünyada güçlü bir sosyal demokrat parti yok ki, İnce / CHP, ilham alsın…"

Komşumuz Yunanistan önceki hafta IMF ve AB denetiminde üçüncü ekonomik kurtarma paketini de tamamlayarak krizi (Kağıt üzerinde de olsa) geride bıraktı. Ne pahasına? Ekonominin kolunun kanadının kırılması, halkın korkunç bir yoksulluğa sürüklenmesi pahasına.

Eski Maliye Bakanı Varoufakis, İngiliz The Observer gazetesinde yayınlanan makalesinde Yunanistan’ın nasıl “kurtarıldığını” özetle şöyle anlatıyordu hafta sonu: "Ücretler yüzde 40, emekli maaşları yüzde 45, asgari ücret yüzde 30 tırpanladı. Yunanistan komada ama onlar buna istikrar diyor."

Trajikomik olan, IMF politikalarının Yunanistan’da sosyal demokrasinin daha solunda olduğunu iddia eden bir parti eliyle hayata geçirilmiş olması. “Krizden düzen partileri sorumlu” diyerek 2015’te iktidara gelen Syriza’nın halkı yoksulluğa sürükleyen politikaların bayraktarlığını yapması, solun tüm dünyada yaşadığı itibar kaybına tüy dikmiş oldu.

Syriza’ya dayatılan programın bir benzeri 2001 Krizinde Ecevit’e de dayatılmıştı. Ecevit, ekonominin yönetimini Amerika’dan gelen ve sosyal demokrat bir kimliği olduğu rivayet edilen Kemal Derviş’e verdi. Derviş, IMF’nin Türkiye için çizdiği politikaları aynen uyguladı. Yunanistan’da olduğu gibi halk yoksullaştı, işsizlik arttı. Ama bunun karşılığında ekonomi istikrar kazandı, Yunanistan’dan farklı olarak Türkiye yeniden büyümeye başladı.

Şansa (ya da şanssızlığa) bakın, ekonomi yeniden büyümeye başlamışken seçimler yapıldı. Halk, krizden sorumlu tuttuğu Ecevit’i ve merkez sağ partileri sandığa gömdü. İktidara AKP geldi…

Aradan 17 yıl geçti. Yine bir krizle yüz yüzeyiz. İnsan ister istemez düşünüyor, eskaza 24 Haziran’da (ya da ikinci turda, 8 Temmuz’da), Cumhurbaşkanlığını Muharrem İnce kazanmış olsaydı hangi ekonomi politikalarını uygulardı acaba? 2001’de Ecevit’in yaptığı gibi ekonomiyi piyasaların güveneceği ama sosyal demokrat kimliği de olan bir teknokrata mı emanet ederdi? Yoksa bambaşka bir yoldan mı giderdi?

Ecevit’in hatalarından ders çıkararak kendi politikalarını uygulama ihtimali az değil. İyi de hangi politikaları? İnce, Cumhurbaşkanı seçilmiş olsa cari açık ve enflasyonla nasıl mücadele edecekti? Mesela inşaat sektörünü desteklemeye devam edecek miydi? Yoksa suni solunumla yaşatılan şirketlerin iflasına izin mi verecekti? Ama bu, işsizliğe neden olurdu... Krizle mücadele zor iş. Kaderde büyük umutlarla seçilip “halkı yoksullaştıran lider” olarak tarihe geçmek de var.

Muharrem İnce ve/veya CHP, krize karşı detaylı bir alternatif model ortaya koymadı. Mevcut politikalara yönelik eleştirilerini biliyoruz iktidara gelmiş olsalardı hangi politikaları uygularlardı sorusunun cevabını bilmiyoruz.

Aslında İnce’ye ve CHP’ye çok da fazla yüklenmemek lazım. Sosyal demokrat partiler dünyanın başka yerlerinde de ortaya güçlü bir ekonomik model koyamıyor. Avrupa’da sol partiler, 1990’lı yıllarda halkçı politikaları terk ederek piyasacı neoliberal politikalara yönelmişti. Başbakan Schröder döneminde Almanya’da çalışan hakları kırpıldı, İngiltere’de İşçi Partili Başbakan Blair döneminde özelleştirmelere ve diğer neoliberal politikalara sahip çıkıldı…

Bir şeyin aslı varken insanlar neden kopyasını tercih etsin? Avrupalı seçmen “Madem sol ile sağ arasında ekonomi politikaları açısından bir fark yok, oyumu aslına vereyim” diyerek sağ partilere döndü. Bu süreçten sosyal demokrat partiler büyük bir oy ve itibar kaybı yaşayarak çıktı. (Son seçimde Alman SPD, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en düşük oyu aldı.)

Kısacası dünyada güçlü bir sosyal demokrat parti yok ki, İnce / CHP, ilham alsın…

KOMÜNİSTLER OLSAYDI...

Tabii sol, sosyal demokrasiden ibaret değil. Bir de komünistler var. “Sol krize karşı ne yapardı?” diye sorup onlara değinmemek haksızlık olur. Komünistler Türkiye’de iktidar olsa, krize karşı hangi politikaları uygularlardı acaba?

Üniversitede sempatizanı olduğum komünist partinin programı hâlâ hatırımda: İktidara gelir gelmez ilk iş olarak tekel pozisyonundaki şirketler ile bankaları devletleştirecektik...

Komünistlerin dış borçları ödemeye de niyeti yoktur. Nitekim değerli bir iktisatçı olan Sungur Savran, krizden kısa süre önce yayınlanan yazısında, sermayeye ve IMF’ye teslimiyeti reddeden radikal bir seçeneğin hareket noktasının, “Dış borçların reddedilmesi ve yeniden yapılandırılması” olduğunu söylemişti.

İyi de gerçekçi olalım, Tükiye’nin dev gibi bir cari açığı var. Bu açığı kısa vadeli dış borçla (sıcak para) finanse ediyoruz. Dış borçları ödemeyi reddedip bankaları devletleştirince cari açık nasıl finanse edilecek? Finanse edilmeyecekse ithalat nasıl yapılacak?

Galiba komünistler Türkiye’ye, Fikret Orman’ın bir zamanlar Beşiktaş’a önerdiği “Feda” politikasına benzer bir politika önerecek… Ben gelecekteki aydınlık günler adına ekonomik zorluklara göğüs gerebilirim ama halkın kış ortasında doğalgazsız, çiftçinin mazotsuz, sanayicinin ara mamülsüz kalmaya sabredebileceğini sanmıyorum.

Neyse, sol zaten iktidarda değil. Galiba solu krizin ortasında iktidar olmaktan Allah korudu.

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?