"AKP genel merkezi büro çalışanı" Kürşat Ayvatoğlu'nun kokain videosunu izlerken aklıma yönetmen Martin Scorsese'nin "Para Avcısı" adlı filmi geldi. Orjinal adı "Wall Street'in Çakalı" olan bu film, borsada köşeyi dönen New Yorklu bir gencin hikâyesini anlatır. Filmin başında kıt kanaat geçinen yeni evli bir borsacı adayı olarak tanıdığımız kahraman (Leonardo DiCaprio), kolay ve hızlı para kazanmaya başladıktan sonra bambaşka bir insana dönüşür. Parasını zevk ve sefahata harcayan, gün boyu kokain kullanan ve tüm ekibine kullandıran bir çakala…
Kokain dünyada hızlı ve kolay parayla özdeşleşmiş bir narkotiktir. Nerede kokain varsa orada kolay para ve vurgunculuk var demek yanlış olmaz.
Görünürde İslami muhafazakâr bir parti olan AKP'de kokain skandalının patlaması birçok kişiyi şaşırttı. Oysa bence bunda şaşıracak bir şey yok, AKP başından beri İslami vitrinin arkasında vurguncu kapitalizmin partisiydi. İlhamını ve programını Orta Doğu'nun Müslüman Kardeşler'inden değil, Latin Amerika'dan İngiltere'ye, dünyanın son 40 yılına damgasını vuran neoliberal partilerden alıyordu. Kolay ve hızlı para kazanılan bir sistem kurdu. Tabii işini bilene. Sabır ve meşakkat gerektiren sanayicilik onun döneminde gözden düştü (Gayrisafi yurtiçi hasıla içinde sanayinin payı azaldı), "Şuradan-bir-arazi-al- belediyede-adamını-bul-imarını-değiştir-paranı-beşe-katla" anlayışı egemen oldu. Onun döneminde "deregülasyonlar" yapıldı, kapitalizmin kuralları gevşetildi. Taşeronlaşma onun döneminde yaygınlaştı. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan özelleştirmelerden kat kat fazlası onun zamanında yapıldı.
Turkey Analyst'te yayımlanan yeni yazımda, İslami cilasının arkasında AKP'nin vurguncu, kuralsız kapitalizmi temsil eden politikalarını anlatmaya çalıştım.
AKP'nin 19 yılını hatırlayalım: Onun döneminde grev fiilen yasaklandı. 2003-2020 arasında 17 grev erteleme kararnamesi yayımlandı, 194 bin 39 işçinin grevi ertelendi. Grev ertelemelerine hep genel sağlık ve milli güvenlik gerekçe gösterildi. Gerçekte ise iktidarın büyük şirketlerden yana tavır koyduğunu, üretimin kesintiye uğramaması için grevlerin ertelendiğini herkes biliyordu.
AKP döneminde muhalif sendikalar soruşturmalarla, gözaltılarla sindirildi. Bir zamanlar devlet çalışanları arasında çok güçlü olan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'na (KESK) bağlı sendikalar ve yöneticileri ağır baskıya, soruşturmalara uğradı. Binlerce üyesi işten çıkarıldı, birçok yöneticisi gözaltına alındı, KESK kriminalize edildi.
2002-2020 arasındaki 18 yıllık AKP iktidarında en az 23 bin 980 işçi, iş kazalarında yaşamını yitirdi. Yaşamını yitiren işçilerin sayısı her sene katlanarak arttı. 2002'de 146 işçi, işyerlerinde yaşanan kazalarda hayatını kaybetmişti, 2019'da bu sayı 1.736'ya çıktı. Bu artışta, işyerlerine yönelik denetimlerin, şirketleri rahatsız etmemek amacıyla yeterli şekilde yapılmamasının payı büyüktü.
Emekçilerin sağlığının hiçe sayılması pandemide zirve yaptı. Plazalarda ve kamuda çalışmaya ara verilir veya evden çalışmaya geçilirken sanayi bölgelerinde üretim tam gaz sürdü. Fabrikalar, bulaş merkezleri haline geldi. Dardanel gibi Covid-19 çıkan bazı fabrikalarda işçiler zorla iki hafta içeride tutularak çalıştırıldı.
AKP'nin 19 yılına taşeronlaşma damga vurdu. 2002 yılında 387 bin olan taşeron işçi sayısı 2017'de 2 milyona ulaştı. Taşeronlaştırmanın en yaygın olduğu sektörlerden biri olan sağlık alanında kadrolu işçi sayısının en az 30 katı taşeron işçi mevcut bugün. Belediyelerde ise her 4 işçiden 3'ü taşeronda çalışıyor.
Bu iktidar döneminde işçi sınıfının etnik yapısı da değişti. Patronlar Suriyeli göçmenleri sigortasız ve asgari ücretin altında çalıştırarak maliyetleri düşürdü. Böylece uluslararası pazarlarda "rekabet avantajı" "kazandılar". İktidar buna ses çıkarmadı; ses çıkarmak ne kelime, göçmenlerin kayıtdışı istihdamına yol verdi, cevaz verdi.
Bütün bunlar, İslamcı cilasının arkasında vurguncu kapitalizmin, vahşi kapitalizmin, neoliberalizmin politikalarıydı. Kokain bu sistemin doğal parçasıydı. Martin Scorsese'nin Para Avcısı'na "yakıştığı" gibi Kürşat Ayvatoğlu'na da yakıştı.