20 Kasım 2020

Merkez Bankası faiz kararının perde arkası: Ağbal metinde bağlayıcı taahhüt istemedi, Erdoğan’la görüştü

Sorulması gereken bir soru var: Para politikasına olduğundan fazla anlam mı yüklüyoruz acaba?

Merkez Bankası’nın politika faizini kallâvi bir oranda, 475 baz puan artırarak yüzde 15’e çıkarmasının yankıları sürüyor. Piyasa istediğini şimdilik aldı. Doların 7.60’ın altına inmesi bunun göstergesi. Yeni Başkan Naci Ağbal da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yüksek oranlı artırıma ikna etmiş kişi olarak görevine güçlü bir başlangıç yaptı.

Piyasalar ile Merkez Bankası ve daha önemlisi, Naci Ağbal ile Erdoğan arasındaki bahar havası ne kadar sürer? Ben çok uzun süreceği görüşünde değilim, bunu dün karar sonrasında kısa bir videoyla anlatmaya çalıştım. Fakat bugünkü konumuz bu değil. Bugün Merkez Bankası’nın uzun zamandır görülmemiş büyüklükteki faiz artırımını nasıl yaptığı, karar öncesinde Banka’da neler yaşandığına dair konuşulanları paylaşacağım. Daha sonra önümüzdeki dönemde neler olabileceğine dair öngörülere bakacağız...

Merkez Bankası’nın dünkü faiz artırımı sonrasında yaptığı açıklamanın dikkat çekici bir özelliği var: Önümüzdeki dönemde enflasyonda olası bir artış yaşanması durumunda ne yapılacağını söylemiyor; “Gerekirse faizi tekrar artırırız” anlamına gelecek bir ifade yok. Evet, bazı uzmanların çok beğendiği, Bloomberg yazarı Daniel Moss’un bile İngilizceye çevirerek köşesinde yer verdiği şu paragraf var: “Önümüzdeki dönemde parasal duruşun sıkılığı, enflasyonu etkileyen tüm unsurlar dikkate alınarak, enflasyonda kalıcı düşüş sağlanana kadar kararlılıkla sürdürülecektir.” Ama dikkatli şekilde bakıldığında bu ifadenin, mevcut sıkılık seviyesine sadık kalınacağını imlediği, politikanın gerekirse daha da sıkılaştırılacağına dair bir taahhüt içermediği görülüyor.

Takıldığın şeye bak, o da olmayıversin!” diyeceksiniz. Bu noktaya aşırı detaycılıktan takılmadım. Para politikasının daha da sıkılaştırılabileceği yönünde herhangi bir taahhüt içermeyen bir metin oluşturulması talebinin bizzat Merkez Bankası’nın yeni Başkanı Naci Ağbal’dan geldiğini duydum.

İlginç olan nokta, karar metninde enflasyona güçlü vurgu yapılması; 475 baz puanlık artırımın nerdeyse bununla gerekçelendirilmesi. Peki enflasyondaki artışın sürmesi durumunda ne yapılacak? Açıklama bu konuda bilgi içermiyor. Belirttiğim gibi bunun Ağbal’ın bilinçli tercihi, talimatı olduğu söyleniyor. Bir kaynağım, “Bu durumda gerçekten sıkı duruş var mı, sorgulanır” diyor.

Faiz artırımı piyasalarda bahar havası esmesine neden oldu. Ama önümüz kış, yakında piyasalarda yeniden soğuk rüzgarlar esmeye, yeni faiz artırımı talepleri seslendirilmeye başlar. Nitekim uluslararası yatırım kuruluşu TD Securities, Merkez Bankası kararının gerçekte sadece 20 baz puanlık faiz artırımı anlamına geldiğini, bu seviyenin TL’yi korumak için yetersiz olduğunu, yeni artırımların gündeme geleceğini söyledi bile. Bu görüşünü ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin yüzde 14.80’e çoktan ulaşmış olmasına dayandırıyor. (“Ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti”nin ne demek olduğunu merak ediyorsanız bir önceki yazıma bakabilirsiniz.)

İyi de acaba Erdoğan başka bir artırıma izin verir mi? Yoksa Ağbal’ın izni bir seferlik miydi? Karar metninde olası yeni faiz artırımlarına dair bir taahhüde girilmemesinin sebebi bu olmasın?

Duyduğum ilginç bir şey daha var: Normalde Merkez Bankası’nda Para Politikası Kurulundan bir gün önce yapılan hazırlık toplantıları ve sunumları, Ağbal’ın son dakika talimatıyla Salı gününe alınmış. Naci Ağbal’ın Çarşamba günü ise Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüğü söyleniyor…

Neyse, iyimser tarafından bakalım; öyle veya böyle Merkez Bankası’nın uzun zamandır süren negatif faiz politikasına son verip TL’nin getirisini pozitif alana taşıdı. Doların 7.50’lere kadar gerilemesi, piyasanın bunu takdir ettiğini gösteriyor.

Yine de ama sorulması gereken bir soru var: Para politikasına olduğundan fazla anlam mı yüklüyoruz acaba?

Para politikası, bozulan makroekonomik dengeleri toparlamanın araçlarından sadece biri. Bir de maliye politikası, yani Hükümet’in bütçe ve kamu harcamalarıyla yürüttüğü politika var. Ekrem İmamoğlu dün, 2020 Ocak ayında 6.6 TL olan Euro'nun Kasım başında 9.1 liraya yükselmesinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne 5.4 milyar TL ek borç yüklediğini söylüyordu. İBB'de durum bu, reel sektörde acaba ne? Reel sektörün borçlarının yarısı döviz cinsinden. TL’deki sert değer kaybı nedeniyle birçoğunun uçurumun kenarına geldiğini söylemek yanlış olmaz. Reel sektörün sıkıntıları bankacılığa sıçrarsa işler iyice sarpa sarar.

Türkiye ekonomisi hasta... Bu hastalığın tek ilacı, Merkez Bankası’nın faiz artırımı mı? Maliye tarafında bir şeyler yapılmayacak mı?

Tabloyu yorumlayan bir kaynağım, “Bence Albayrak dönemiyle aynı hatalar yapılıyor. Kur ve dolarizasyon yönetilerek işler yönetilir düşüncesi var” dedi...

Merkez Bankası’nın eriyen rezervleri meselesine de değinip bitirelim. Merkez Bankası’nın kararını FX TV’de yorumlayan ekonomist Devrim Akyıl, faiz artırımının sorunu çözmeyeceğini, çünkü ana sorunun faiz değil Merkez Bankası’nın rezevlerindeki erime olduğunu söylüyordu.  Har vurup harman savrulan rezervlerin yavaş yavaş da olsa yerine konulması şart. Nitekim bazı uzmanlar Merkez Bankası’nın döviz alım ihalelerine başlaması gerektiğini söylüyor. “İyi de” dedi, Ankara’daki kaynaklarımdan biri, “Döviz alımı başladığı noktadan itibaren kur artık düşmez. Oysa kurda ciddi düşüş olmadıkça enflasyona geçiş azalmaz...”

Merkez Bankası açmazlarla karşı karşıya. Naci Ağbal’ın işi sanıldığından daha zor...

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?

"
"