22 Nisan 2019

Krizde dipten dönüş başladı mı? Yoksa bu bir serap mı?

"Büyümenin sürmesi için krediler ve kamu harcamalarındaki artışın sürmesi gerekiyor. O da kolay değil"

Geçtiğimiz hafta siyasette mazbata sürecinin, ekonomide Merkez Bankası’nın döviz rezervinin açıklanandan az olduğunun ortaya çıkmasının tozu dumanı içinde geçti. Bu arada pek dikkat çekmeyen önemli bir gelişme oldu: Türkiye İstatistik Kurumu, Şubat ayı sanayi üretimini açıkladı. “Onu biliyoruz, bize bilmediğimiz bir şey söyle” diyeceksiniz. Tamam: Sanayi üretimi Şubat ayında bir önceki yılın aynı ayına oranla yüzde 5.1 daraldı ama bir önceki aya, yani Ocak’a göre yüzde 1.3 arttı.

Bu durum, Türkiye ekonomisinin korkulanın tersine bu yılın ilk çeyreğinde, yani Ocak-Şubat-Mart aylarında küçülmediği, az da olsa büyüdüğüne bir işaret olarak algılandı. Daha önce de Ekonomik Güven Endeksi’nde cılız da olsa canlanma görülmüştü. (Ekonomik Güven Endeksi Mart’ta yüzde 3.1 arttı.) Bankalardan da tüketim harcamalarının hafif de olsa canlandığı haberleri gelmişti.

Bu veriler, bazı ekonomist ve yatırım kuruluşlarının, “Krizde en kötüsü geri kaldı. Türkiye ekonomisinin dipten dönüşü başladı” yorumu yapmasına neden oldu. Uluslararası araştırma kuruluşu Capital Economics geçen hafta şu değerlendirmeyi geçti: “Şubat’ta beklenenden iyi gelen yüzde 1.3’lük sanayi üretimi, ekonominin ilk çeyrekte durgunluktan çıktığına ilişkin yeni bir işaret oldu. Ama iyileşme muhtemelen yavaş olacak.” Kuruluş, Türkiye ekonomisinin birinci çeyrekte yüzde 0.5 ile 0.8 arasında büyümüş olabileceğini tahmin ediyor.

Ekonominin birinci çeyrekte pozitif büyüdüğünü tahmin eden bir başka kurum, Garanti Bankası’nın ana hissedarı olan İspanyol bankası BBVA. BBVA’ya göre sanayi üretiminin Ocak ve Şubat’ta artması, Türkiye ekonomisinin 2019’un ilk 3 ayında durgunluktan çıktığını gösteriyor. Bankanın tahmini, ilk 3 ayda ekonominin yüzde 1 büyüdüğü yönünde.

Yani ekonomi krizden çıkıyor mu? Yoksa bu bir serap mı?

Bu sorunun cevabını Uluslararası Finans Kurumu Genel Sekreteri Robin Brooks versin. Brooks’a göre ilk 3 aydaki cılız büyümenin kaynağı kredilerdeki patlamadan başka bir şey değil. Bu nedenle kalıcı olmayacak.

Brooks, tezini desteklemek için 2019’un ilk 3 ayında Türkiye’de kredilerde beklenmedik bir artış yaşandığını gösteren bir grafik paylaştı.

Yukarıdaki grafikten çıkarılması gereken sonuç açık: İlk 3 ayda banka kredileri patlamış. Peki bu nasıl olmuş? Elbette yerel seçimler öncesi uygulanan seçim ekonomisi sayesinde.

Seçimler öncesinde yaşanan kredi patlamasına kamu bankaları liderlik etti. Özel bankalara da “Kredilerde bonkör davranmaları” yönünde talimatların gittiği çeşitli yerlerde yazıldı, çizildi…

Çünkü Ankara, 31 Mart seçimi öncesinde ekonominin canlanmasını istiyordu. Nitekim bütçe verileri de Ankara’nın kesenin ağzını açtığını, ilk 3 ayda kamu harcamalarında yüzde 30 civarında bir artış görüldüğünü gösteriyor.

Diyeceksiniz ki, “Büyüdük mü, büyüdük. Daha ne?”

İyi de kazın ayağı öyle değil. Tamam, ilk çeyrekteki kredi patlaması ve kamu harcamalarındaki büyük artış büyümenin geri dönmesini sağladı. Ama ne pahasına?

TL’nin değer kaybetmesi pahasına.

Büyümenin sürmesi için krediler ve kamu harcamalarındaki artışın sürmesi gerekiyor. O da kolay değil. Yine Robin Brooks: “Önümüzdeki aylarda ilk çeyrekteki gibi bir kredi büyümesi olmazsa ekonomik büyüme yatay veya eksi olacak. Yani ekonomik daralma kaldığı yerden yeniden başlayacak… Küresel sermaye piyasaları artık krediye bağımlı büyümeyi finanse etmek istemiyor. Türkiye’nin yeni bir büyüme modeline ihtiyacı var.”

Bu bir serap.

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?