13 Şubat 2016

Zor olan hayatta tutmak, insan olmak

Mutsuzluk ve suçluluk sarmalı içinde kendi hapishanelerimizdeyiz artık

Daha kötüsü olmamıştı dediğimiz her an biri çıkıyor eli yükseltiyor sanki. Güvenli sandığımız evlerimiz, işlerimiz ve sokaklarımız bir anda hapishanemiz ya da mezarımız olabiliyor.

Bunun huzursuzluğu ile kafamızda yarattığımız sınırlarımız da bizi ayrıca tutsak ediyor. Yanı başımızda kaybolup giden onca hayata seyirci kalmanın mahcubiyeti ile günlük yaşantılarımıza devam edebilmek akıl ile donatılmış canlı olan bizlerin nasıl baş ettiğini anlayamadığım bir gerçeklik. Acının uzaktan bakılarak anlaşılması mümkün değil. Tıpkı ateşe elimizi değip yanmadıysak, yanmanın ne demek olduğunu ancak anlatıldığı kadarıyla bilmemiz gibi ve bu yetmez, yetmiyor da.

Batıdan (kendi bulunduğu yere göre güneşin battığı yerlerden) yardım beklerken ölmeye devam eden insanlar var. Ölenlerin yaşları küçüldükçe utançlarımız büyüyor, suskunluğumuz, mahcubiyetimiz çoğalıyor. Nasıl değiştireceğiz, nasıl durduracağız bu delilik halini bulamıyoruz. Çaresizlik de öğrenilen bir şey galiba. 

Çocuksuz bir ailenin, çocuk sahibi olabilmek için verdiği çabanın can damarında, onlarla her gün bir üzülüp bin sevinirken, yanı başımızda her gün çocuklar, gençler, insanlar, insanlık ölüyor. Yaşamlar neye ve kime göre daha değerli ya da değersiz, kim hükmediyor? Sessiz çığlıklar kopuyor içimden, kimse kimsenin feryadını duymuyor. 

Dünyanın var olmasından bu yana savaşlar hep oldu. Hepsi bir diğerinden daha kötüydü, zafer kazandığını düşünenler bile çok şeylerini kaybetti. Ve bu akıl durması hiç bitmeden devam ediyor. Bilgi artınca daha güzel bir dünyaya kavuşacaktık fikri artık sanrıdan ibaret. Teknoloji daha çok istihbarat, tek atışta daha çok ölüm getirdi dünyaya. Bilimin insan ömrünü uzatacak araştırmalarına, kanseri yenme projelerine, genetik kodları değiştirmeye yönelik çabalarına, uzayda yeni yaşam alanları aramasına kim inanacak şimdi? Nasıl içten bir gülümsemeyle yeni hayatların müjdesini verebileceğiz hastalarımıza? 

Durmayacak elbette dünya dönecek, bir yerde birileri din, ırk, enerji bahaneleriyle birbirini vahşice katlederken bize masumca "Tıpta çare yok mu, yeni gelişmeler yok mu?" diye soran hastalarımıza çareler bulmanın yollarını arayacağız. Ama tam o sırada bir eve isabet eden havan mermisi ile bir aile yok olacak. Kundağındaki bebek, savaştan kaçarken otogarda soğuktan ve açlıktan annesinin kucağında can verecek. Biz buna nasıl dayanıyoruz? Haber almayarak mı, görmezden gelerek mi, henüz bizden uzak Allah korusunlarla mı? 

Haber kanalları sayıdan ibaret olmasın diye şehit ailelerinin feryatlarını kulaklarımıza taşırken o gencecik insanların hepsinin tek tek hikayelerini nasıl taşıyabilir ruhlarımız? Bir ilçe kuşatılmışken içeride kaç ailenin hayatta kaldığını, kaçanların yeni yaşamlar inşa edebilmek için ellerinde canlarından başka hiç bir şeylerinin olmadığını daha ne kadar susarak seyredeceğiz? Onlar yanı başımıza, büyük şehirlere geldiklerinde onlardan korkup kendi, güvenli (!) gettolarımızda mı sıkışacağız? İnşaatlarda on beş lira yevmiyeye çalıştırılırken asansör düşüp topluca öldüklerinde, tersanelerde, madenlerde belli sayıların üstünde yok oldukça mı onlardan haberdar olup, üzüleceğiz? Ya da sokaklarda geceleri yürüyemez olduğumuzda onları mı potansiyel suçlu sayacağız? 

Mutsuzluk ve suçluluk sarmalı içinde kendi hapishanelerimizdeyiz artık. Henüz canının derdine düşmemiş bizler onurumuzun peşinde olmalıyız. Bu onur ne ırkla, ne vatanla, ne renkle, ne de dinle üstü örtülecek türdendir. Bu insanlıkla ilgili bir duruştur. Nerede birinin canına kastediliyorsa bunu durdurabilmenin de yolları olmalıdır. Onurlu olmak bunlara karşı durabilecek güç ve cesareti topladığımızda, adaletin sağlandığına inandırıldığımızda gerçekleşecek. 

Her gün ibadet edercesine çalışarak çocuksuz ailelerin gözlerinin içindeki mutlulukta pay sahibi olarak, doğumlarda yeni yaşam mucizelerine ilk dokunabilme ayrıcalığındayken başkalarının hoyratça aldığı canlara isyanım var. Ölüm o kadar çok yerden gelir bulur ki insanı, bunca sıkılan kurşuna atılan bombaya gerek kalmadan. O yüzden ne sen katil ol, ne diğerleri birer ölü.

Yazarın Diğer Yazıları

TOKİ, yuvaları yanmış hayvanlara orman da yapar mı!

Bizim hikâyemiz yeni başladı ve bizim resmi kayıtlı söndürme uçak sayımız en küçük doğal sayı. Prometheus ateşi insana verirken Türk politikacılarını hesap edemediği için yaptığına pişman olmuş olabilir. Tanrıları dize getiririz...

Benim bedenim, benim yumurtam, benim kararım

Yumurta dondurmak yani doğurganlığını istediği zamana ertelemek için kadınları kurallarla hizaya sokamazsınız. Hekim olarak itirazım var. Kadın olarak itirazım var

Bir doktor olarak Covid-19 güncem: Bir ayda hasta yakını da oldum, hasta da...

Virüs aramızda. Etkisini zayıflattığı söylense de kimi seçeceğini, ne derecede hasta edeceğini bilemezsiniz

"
"