22 Kasım 2022

"Kuş ölür, sen uçuşu hatırla!"

Bugün binlerce, her yaştan kadının başkaldırısının bilinçaltında Füruğ'un soluğu var. Bu soluğun büyüyerek yarattığı rüzgar gerçek hedefini ıskalamayacak gibi gözüküyor. Çünkü Füruğ, bu yolun zihin taşlarını on yıllar önce döşedi

İran'da, 13 Eylül'de (2022) bir şey(ler) oldu. Genç bir kadın (Mahsa Amini) ailesiyle birlikteyken, yoldayken adı İrşad olan devriyeler tarafından yerlerde sürüklenerek göz altına alındı. Kızlarının yerlerde sürüklenmesine, herkesin gözü önünde hırpalanmasına ne ailesi ne de çevredekiler bir şey yapabildi. Genç kadını İrşad Devriyeleri öylece götürdüler. Bir daha da geri dön(e)medi. Amini, aldığı ağır darbeler sonucu hayatını kaybetmişti.

Füruğ Ferruhzad (1935-1967), on yıllar önce dizeleriyle "Rüzgar Bizi Sürükleyecek" demişti.

Hangi rüzgardan bahsetmişti?

İşaret ettiği rüzgar, soluğunu sonraki yüzyıla nasıl taşımıştı?

Öyle bir rüzgardı ki, bir esti, bir durdu. On yıllar öncesinde de (1979) esmişti. Ama kötü, ters yönden esen bir rüzgardı. Üstelik Füruğ'un "sürükleyecek" tanımına da uyuyordu.

Yüzyıl önceden tanımıştı Füruğ bu rüzgarı. Zira onun da üzerine esiyordu. Duvar, Esir, İsyan, Kara Ev… adını taşıyan yapıtlarıyla, baskılanmış duyumsadığı hayatıyla birlikte, doğduğu topraklarda özellikle kadınların sıkıştırıldıkları yerden sesini duyuruyordu.

Despot Şah yönetimine de dizeleriyle karşı koyan Füruğ, ona geri adım attırmış mıydı?

Resmi anlamda, yasa maddeleri şeklinde elbette ki hayır. Ama ketlenen zihinlere çıkış yolları açtığı bir gerçekti.

Öyle ki, tarih 2022 yılının Eylül ayını gösterdiğinde İrşad Devriyeleri'nin hırpalayarak gözaltına alıp öldürdüğü Füruğ'ydu.

Dini lider Ali Hamaney rejimine karşı İran'da bugün ayları bulan ve gittikçe de yaygınlaşan direnişin rüzgarını Füruğ körüklüyor.

Bugün binlerce, her yaştan kadının başkaldırısının bilinçaltında Füruğ'un soluğu var. Bu soluğun büyüyerek yarattığı rüzgar gerçek hedefini ıskalamayacak gibi gözüküyor. Çünkü Füruğ, bu yolun zihin taşlarını on yıllar önce döşedi.

Mahsa Amini'nin mezarına yürüyüşten

Toplumların/kişilerin bilinçaltı hafızası bir kez kayıt yapmaya görsün, aradan on yıllar, bir yüz yıl geçse de yaptığı kayıtların pratik karşılığını verdiğini/vereceğini geçmişte başka toplumlar, bugünse İran fazlasıyla kanıtlıyor.

Bu izdüşümden hareketle biraz daha geriye doğru gittiğimizde Puşkin'le (1799-1837) karşılaşmamız bu kanıtlara önemli bir dayanak sağlıyor.

Puşkin, dizeleriyle yeni bir toplumun sesini duyururken, 1917 Ekim Devrimi'nin haberini de vermemiş miydi(!?)

Çar yönetimine kafa tuttuğu için baskı/sürgün gibi hayata kasteden uygulamalara maruz kalan Puşkin'in soluğu da -tıpkı bugün İran'da olduğu gibi- bir yüz yıl sonra Ekim Devrimi'ne düşmüştü.

Puşkin, dizeleriyle Rus toplumunun bilinçaltına karanlıktan çıkış yollarının formatını atmıştı bir kere.

Bu zihin formatlarının bir Karl Marx'ı, bir Lenin'i yaratmadığını kim söyleyebilir(!)

Tıpkı Füruğ'un, bugün İran'da binlerce kadının itkisine eklenen adımları gibi.

Puşkin'in, Ey şair/ Değer verme sevgisine sen halkın/ Tez geçer gürültüsü zafer övgülerinin sesi, Füruğ'un, Rüzgar bizi sürükleyecek ivmesine düşüyor.

Toplumların sesi de, kayıt altındaki hafızalarının dayattığı pratik yanıtlara.

Zira karanlıkların içinden esen rüzgarlar, doğru ya da yanlış yerlerde bir süre durup tekrar estiklerinde önüne kattıklarını nereye sürükleyecekleri bilinmez. Ama bir esmeye görsün…

Tıpkı Füruğ'un dediği gibi, Kuş Ölür, Sen Uçuşu Hatırla!

Yazarın Diğer Yazıları

Çok Narin yerlerde geziniyoruz şimdi!

Narin en güvenli, en kutsal sayılan (aile) yerde yok edilmişse, biz de en güvenmemiz gereken yerde yaşamak ya da yok olmak gibi iki keskin durumla baş başa kaldığımız gerçeğini daha iyi anlamış olacağız

Bu nasıl bir enerji ve aynı zamanda da bir sinerji!

Sürreal bir filmle karşı karşıya olduğunu sanabilir izleyenler, zihin yanılabilir bunca akıl sır ere(meye)cek durumlar(lar) karşısında

Yine de şehre yeni bir film gelebilir ama gülümseme!

Kurbanlar ve katiller gibi iki kutupsal nesnenin hâkim olduğu bu tek boyutlu hikayelerde, mekansal boyut da yok denecek kadar az. Öyle ki bir oda, bir sokak ya da boş bir arazide başlayıp; bir cezaevi ve bir mezarlıkta son buluyor

"
"