Ebeveynlere merak ve hüzün duygularını bir arada yaşatmanın anahtarı bellidir. Kaçırılan çocuklar, velayet davaları, çocuklarını anneleriyle görüştürmeyen intikamcı babalar; izleyiciyi ağlatır, kızdırır ve böylece ekrana bağlar. Bu üç klişe temayı evire çevire tekrar tekrar işleyen Sandık Kokusu melodram kokuyor.
Aslında dizinin türü tam belli değil. İlk bölümde, anneannesi ile İstanbul'a giden Kuzey otobüste kaybolduğunda polisiye dizisi izleyeceğimizi ve Karsu'nun çocuğunun peşine düşeceğimizi hissederiz. Bir çocuk kaçırma hikayesi olarak algıladığım diziyi, küçük bir oğlum olduğu için izlemeye çekindim. Sonra bir baktım ki çocuk bulunmuş. Senaryonun ana meselesi bu değilmiş meğer. İstanbul'da annesiyle ve üç çocuğuyla birlikte yaşadığı lüks sitede Karsu, eski kocasına ve yeni sevgilisine komşu olmuş. Peki bir dizi, neden derinlemesine işlemeyeceği bir konuyla başlar? Hangi yönde ilerleyeceğini bilmediği için. İzleyicilere kısa süreliğine bir heyecan yaşatmak ve ilk bölümden dikkat çekmek amacıyla senaryoya eklenen acıklı sahneler pek işlemez.
Aynı çocuk, bir sezonda iki kere kaçırılır mı? Ne hikmetse failler Kuzey'e iyi davranır ve iki hadisede de çocuk bulunur. İlkinde, otobüsteki yalnız çocuğu götüren genç çift, ona iyi bakarak seyircinin kalbine bir nebze su serper. İkincisinde ise oğlan, birkaç saatliğine mafyanın eline düşer. Karsu'nun (Özge Özpirinçci) sevgilisi Atilla, kaçırılmasına sebep olduğu Kuzey'i hemen kurtarmak için mafya ile iş birliği yapar ve oğlu gibi sevdiği çocuğu sanki hiçbir şey olmamış gibi okula bırakır.
İlk vaka dizi tanıtımına uygun bir duygu sömürüsü, ikincisi ise Karsu'nun Atilla'dan ayrılmasını meşrulaştıran bir sebeptir. Kuzey, yaşadığı korkuyu yaptığı resimlerle ifade edince annesi olanları fark eder. Birçok izleyici Karsu'nun, çocuğunu istemeden de olsa tehlikeye atan bir erkek ile birlikteliğini artık uygun görmez. Böylece Metin Akdülger'in çok yönlü karakterinin dizi yolculuğu sona erer.
İşin ironik tarafı, Karsu'nun sevgilisine "git" demesiyle hayali bir güven ortamı sağlanır. Karsu'nun annesi Filiz, Atilla'nın babası ile birliktedir. Karsu'nun kardeşi Irmak ise Atilla'nın şarkıcı kardeşinin menajeridir. Kızılcık Şerbeti'nin senaryosunda olduğu gibi iki ailenin kaderleri örülmüştür bir kere.
Müstakil evlerden oluşan sitenin yeni sakini Kıvanç, yakışıklılığı ile komşularını büyülese de henüz Atilla'nın yerini dolduramadı. Fit bir karakterin havuza girdiği sahneler ancak belli bir süre reytingleri arttırabilir. Dizinin ikinci sezonu, Serkay Tütüncü'nün karakteri Kıvanç'ı derinleştirmeli.
Dizinin en sevdiğim özelliği, her daim evde oturup çocuk bakan anneanne imajını kırması. Kadınların önce çocukları sonra da torunları için kendilerini feda etmeleri beklenir. Torun aşkıyla yanıp tutuşan anneannelerin, özel hayatları olabileceği düşünülemez. Ev işleri yapmaktan başka bir amaç yakıştırılmayan bu kadınların bakımsız olmaları makbuldür. Giyimine dikkat eden bir anneanne bencil addedilir. Ailesi değil, kendisi için para harcadığı gerekçesiyle hor görülür. Saçını süpürge eden anneanne kutsaldır.
İki çocuklu ve üçüncüye hamile kızına, uzun süreliğine torun bakamayacağını açıkça söyleyen Filiz Çelik (Demet Akbağ) tabuları kırdı. Filiz, evlilikleri yürümese de soyadı gibi güçlü. Modayı takip eden, yüzüne estetik yaptıran, siteyi yöneten, genç ve yakışıklı komşusuna hayranlıkla bakmaktan çekinmeyen bir anneanne. Kızının kredi borcunu ödese de torunlarına sevgiyle baksa da hayatı anaçlıkla sınırlı değil. Sandık Kokusu anneanneleri mutfaktan çıkardı. Filiz'in, kızı gibi flört etmesini normalleştirdi. Anneannelere kadınlıklarını hatırlattı.
Nezaket Coşkun'un yönettiği ve Melis Civelek ile Zeynep Gür'ün senaryosunu yazdığı dizi, evliliği mutlu sonla özdeşleştirmez. Filiz ve kızları için boşanmak, engebeli ama umut dolu bir başlangıç. Eski eşleriyle süregelen kavgalarına ve ekonomik zorluklarına karşı birlikte direnirler. Gerçek hayatta komşumuzun Atilla ya da Kıvanç olma ihtimali düşük olsa da kadın karakterlerin arzularından vazgeçmemeleri umut verici.
"Evli," "genç," "dul," "yaşlı" gibi geleneksel kalıpları kıran dizide, her yaştan her cinsiyetten karakterler hayata tutunur. Umarım ikinci sezon, çocuk kaçırma silsilesine ve duygu sömürüsüne dayanmayan bir senaryo ile karşımıza çıkar.
Naz Bulamur kimdir?
Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.
Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.
Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.
|