25 Haziran 2023

L. C. V. Lütfen Cevap Veriniz, üçlü bir düğün davetiyesi

Biz seyirci olarak bu düğün davetiyesine ne cevap veriyoruz? "Ömür boyu mutluluğa imzalarımızı atarken sizlerin de yanımızda olmasından mutluluk duyacağız" yazan davetiyeyi kabul ediyor muyuz?

İsmet Kurtuluş ve Kaan Arıcı'nın yönettiği ve senaryosunu Erdi Işık'ın yazdığı LCV'nin açılış sahnesi adeta bir düğün davetiyesi. Zarif, beyaz zarfların her biri film yapımcısı, senarist, piyanist, sanat ve görüntü yönetmenleri için özel hazırlanmış. Fakat, damat, gelin ve nikah şahidini oynayan Ushan Çakır, Melisa Şenolsun ve Cem Yiğit Üzümoğlu için tek bir davetiye var. Film afişinde gördüğümüz pırlanta yüzükten de üç karakterin resimleri yansıyor. Franz Schubert'in müziği, çiçek buketleri ve buzlu anlamına gelen Hotel La Glace'in beyaz atmosferi, klasik bir düğünü çağrıştırsa da üçlü davetiye ve üçlü yüzük bize aşkın iki kişiye sığamadığını hissettiriyor. 

Davetiyeler takdim edildikten sonra kamera bizi gelin ve damadın hazırlandığı, nikah şahidinin "köprüden önceki son çıkış" olarak gördüğü odaya alıyor. Geçmişin sırları ortaya döküldükçe Hotel la Glace'nin buzları birer birer kırılıyor. Nikah şahidi Mert rolüyle Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Üzümoğlu'nun, damat Semih rolündeki Çakır'a, "Sen gerçekten seviyor musun bu kızı?" diye bir soruşu var işte o an ikisi arasındaki elektrik tüm odayı çarpıyor. Yedi yıl önce Amerika'da tanıştığı aşkını Ceren'e teslim ederken çektiği ızdırap gözlerinden belli. Mert ile doldurduğu kadehin içine doğru bakarken sanki biz de ihanet denizinde boğulacağımızı ya da terk eden sevgiliyi bir kaşık suda boğacağımızı hissediyoruz. Mert'in çaresizce çırpınışlarıyla film aşk üçgenindeki gerilimi daha ilk sahneden başarıyla yansıtıyor.

Tek mekânda geçen film, odadaki çapraz sorgulamaya odaklansa da baş karakter dört duvar arkasındaki dört yüz kişilik davetli. Bize hiç gösterilmeyen misafirler, ilişkilerin akıbetini belirliyor. Mert aşkını haykırsa da Semih ilişkilerini kabul etse de Ceren evlilikte kararlı. "Nikahını iptal eden kadın olarak anılmak istemiyorum. Ne diyeceğiz biz. Arkadaşlarım, ailem içerde. Bizi topa tutarlar. Siz işte ne ahlaksızlıklar çeviriyorsunuz diye." Davetliler ne der kaygısıyla düğünü iptal etmeyen gelin, iki erkeğin aşkını yok sayıyor. Babasının kim olduğu belli olmayan çocuğunu tek başına büyüterek toplumdan dışlanmaktansa başkasını seven bir adamla evlenmeyi tercih ediyor. Ceren ve Semih'in evliliği, ömür boyu mutluluk değil, yalnızlıktan korkan eşcinsel damat ve hamile gelinin toplumda kabul görmelerini sağlayacak bir sözleşme.

Arkadaşlarının evliliğini kabullenemeyen ve tek başına kaldığı odada ağlayan Mert'i idealleştirmiyor film. İki erkek arasındaki tutkunun "evlenince geçeceğine" inanan Ceren'e kızan Mert, kadınları nasıl da küçümsüyor: "Siz kadınlar regl tarihini hatırlamazsınız… Siz kadınlar evliliği, çocuk yapmayı başarı olarak görmüyor musunuz? diye sorarken eğitim ve kültürel farklılıklarını gözetmediği kadınları aynı kefeye koyuyor. Kadınların zengin koca peşinde koşmaktan başka bir amaçları olmadığını düşünen Mert'e dersini homofobik olarak nitelendirdiği Ceren veriyor: "Sen kadın olmakla ilgili ne biliyorsun?" Bebeğinden vazgeçmesini söyleyen Mert'e, "Kürtaj çok kolay değil mi? Biz ne hissediyoruz ne istiyoruz hiç önemli değil" diye haykırıyor. Kendinde Ceren'in annelik kararına karışma hakkı gören Mert, mağduru olduğu ataerkil düzendeki erkek hakimiyetini benimsemiş.

Filmde, damadın pilot ve sevgilisi Mert'in kabin amiri olması tesadüf olmamalı. Siz hiç Top Gun ve Pearl Harbor gibi Hollywood filmlerindeki genç ve yakışıklı karakterlerin eşcinsel olduğunu gördünüz mü? İkilinin daha önce uçakta öpüştüklerini gören hostes Ceren, filmlerdeki heteronormatif uçak fantezini söndürüyor. Hatırlarsanız Aile dizisinde Aslan ve psikolog Devin de uçakta tanışıp evleniyor.

Peki, biz seyirci olarak bu düğün davetiyesine ne cevap veriyoruz? "Ömür boyu mutluluğa imzalarımızı atarken sizlerin de yanımızda olmasından mutluluk duyacağız" yazan davetiyeyi kabul ediyor muyuz? Eğer cevabımız evet ise bu sahte evliliği gelenek uğruna meşrulaştırıyoruz. "Bu kadar yalanın içine nasıl düştük? Hem de evlenmeden" diyen Ceren de sevgi ve saygıdan uzak ilişkisini bir performans olarak nitelendiriyor. Sürekli birbirlerine "aşkım" diyen çift, birbirlerine hiç âşık olmamış.

Filmin, LCV'ye cevabı hayır. Çift, itip kaktıkları arkadaşlarına dönüp bakmadan el ele odadan çıktığında kamera bizi nikah salonuna götürmek yerine gözleri yaşlı Mert ile baş başa bırakıyor. Evlilik tiyatrosunu alkışlayacak dört yüz davetliye katılmıyoruz.

Karakterlerin buhranını seyirciye geçirebilmek için dört duvarla çevrili bir odanın, mimikleri ve bakışlarıyla konuşabilen üç oyuncunun ve güçlü diyalogların yeterli olabileceğini gösteren LCV ekibini kutluyorum.

Naz Bulamur kimdir?

Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.

Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.

Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sorgu, “Baba kime denir?”

Sorgu, şiddetin politik olduğunu başarıyla gösteriyor. Sorgu odasında katillerin kimliği kadar içinde yetiştikleri toplumun işlevsizliği de ortaya çıkıyor

Esas Oğlan’da esas olan podcast!

Sex and the City yakıştırmasına katılmasam da Hadise ve Seda Bakan’ı çok yakıştırdım. Aralarındaki ritim tutmuş. Ceren, Selma’ya “Benim esas oğlanım senmişsin” dediğinde ekonomik ve cinsel özgürlüğü olan ikilinin dostluğu izleyiciye geçiyor

Cevher’den neden iğreniyoruz?

İki kadın arasındaki kıran kırana mücadele, Elizabeth’in kendisine karşı verdiği bir savaştır. Belki de hepimiz Elizabeth’iz. Hangimiz içimizdeki karanlık sese kulak vermiyor ki?

"
"