25 Eylül 2019

Türk göçmenlerin değişen yüzü; Don't I look Turkish!

Lürzer's Archive Dergisi tarafından üç yıl üst üste "Dünyanın en iyi 200 tasarımcısı" arasında seçilen Esra Gülmen, basmakalıp laflara karşı bir isyan bayrağı çekti

Geçtiğimiz hafta Berlin'de çok ilginç bir sergi gerçekleşti. 60 yıldır Türk göçmenlere ev sahipliği yapan ve dünyanın en renkli, en kozmopolit şehirlerinden biri olan Berlin, yüzeysel ayrımcılığa, önyargılara, düşüncesizce edilen basmakalıp laflara karşı bir isyan bayrağı çekerek sordu:

"Türk'e benzemiyor muyum?"

***

Soruyu soran 33 yaşındaki grafik tasarımcısı Esra Gülmen... Mimarlık okuyup, üzerine akademik kariyer yaparken, profesör asistanı olarak çalıştığı iki yılın sonunda akademisyenliğin kendisine göre olmadığına karar veriyor; grafik tasarımcılığı ve illüstrasyona odaklanıyor.

Yeteneğiyle kısa sürede alanında başarılı bir isim oluyor; önce Frankfurt'a, oradan Amsterdam'a ve daha sonra Berlin'e yerleşen Esra, şu anda ünlü reklam ajansı Heimat Berlin'in tasarım departmanının başında...

Türk tipi nasıl olmalı?

"Aa! Ama hiç Türk'e benzemiyorsun!” Türk olduğumu söylediğimde genellikle insanlardan aldığım tepki bu. İlk başlarda, bunu iltifat olarak kabul ediyordum ama zamanla fark ettim ki, değil.

İnsan Türkse, tipi nasıl olmalı acaba? Ya da Almansa!

Birkaç ay önce konuyla ilgili internette bir cümle gördüm: "Türk'e benzemediğimi söylüyorlar. Dönere mi benzemeliyim Türk gibi gözükmek için ya da neye?"

Neredeyse 2020 yılındayız ve bu tip klişelerin hayatımızda yeri olmaması gerektiğini düşünüyorum.  Bu nedenle Bold Space (boldberlin.com) ile bir işbirliği yaparak, "Türk'e benzemiyorsun!" kalıbıyla, birlikte gelen soruların cevabını aradık" diyor Esra Gülmen.

Esra tasarımlarını kağıda dökerken fazla düşünmediğini ve vermek istediği mesajı en basit ve kolay anlaşılır şekilde aktarmaya çalıştığını söylüyor. Günlük problemleri olan insanların hislerine, duygularına bazen bir soruyu, bazen bir kelimeyi görselleştirerek ilham olmaya çalışıyor. Tipografiyle, illüstrasyonu harmanlamak onun sanatının özelliği!

"Don't I look Turkish?"; Cannes Lions, One Show, Epica gibi bir sürü uluslararası ödüle sahip olan ve Lürzer's Archive Dergisi tarafından üç yıl üst üste "Dünyanın en iyi 200 tasarımcısı" arasında seçilen Esra'nın dördüncü kişisel sergisi.

Vermek istediği mesaj yine basit ve net: "Sergi benim kimliğimle ve dünyadaki genel önyargılarla ilgili. Limitli sayıda üretilen baskılar, eşyalar ve sweatshirtler sergilendi. Benzer tepkiler alan "Auslander" (yabancı) kökenli Alman arkadaşlarımı da unutmadım. Onlar için de "Alman'a benzemiyor muyum?" tişörtleri hazırladım."

Tarkan'ı seviyor musun?

Sergide sırf Türk olduğu için Esra'ya sorulan, pek parlak sorular, illüstrasyon haline gelip duvarlara asılmış.

Türkiye'de deniz var mı?

Oryantal dans yapabiliyor musun?

Türkiye'de insanlar deveye biniyor mu?

Domuz eti yiyor musun?

İçki içiyor musun?

Ramazan'da oruç tutuyor musun?

Türkiye'de kadınlar çarşaf giyiyor mu?

Erkeklerin birden çok eşleri var mı?

Türkiye şu anda güvenli mi?

Bunu okuyabilir misin? (Arapça bir yazı işaret ediliyor.)

Tarkan'ı seviyor musun?

Türkiye'de Noel'i kutluyor musunuz? (Bu tasarımda Türkiye'yi hindi görselinin içine yazarak vurguladığı ironiye bayıldım. 1984 yılında, Türkiye'nin İngiltere'ye 8-0 yenildiği futbol maçından sonra, İngiliz gazetelerinde çıkan "Hindinin tüylerini yolduk." türünde haberlerin Türk basınına yansıması, 10 yaşımda olmamama rağmen bende kompleks yaratmış, sonraki yıllarda "Türkiye ve Hindi" esprisini yapan hiçbir yabancı, arkadaşım olamamıştı!)

Kim kime benziyor ki, Türkler birbirine benzesin!

Belli ki son 5-10 yılda, çocukları için daha iyi eğitim olanakları, kendileri için daha fazla özgürlük aramak için Almanya'nın yolunu tutan yeni nesil göçmenler -sanatçılar, yazarlar, akademisyenler, gazeteciler- Almanların kafasında 1960'larda oluşan Türk imajıyla uymuyor. O yılarda oralara göç ederek, dişini tırnağına takarak çalışan, çocuklarını okutan ailelerin imajında ne var onu da tam bilemiyorum. Bildiğim 1960'ların 60 yıl geride kaldığı ve bu insanların çocuklarının orada doğduğu, okuduğu ve onlar kadar Alman olduğu... Tabii ki, Türk kültürünün de zenginliklerini taşıyarak!

Esra bu sergisiyle de bir ödül alır mı bilmem ama sosyal medya vasıtasıyla, ta Vancouver'dan sergiyi gezme şansına sahip olan biri olarak söyleyebilirim ki, dünyanın en büyük problemlerinden biri olan ayrımcılığa karşı şahane bir isyan bayrağı çekti! Hem de en nazik şekilde, sanatı vasıtasıyla...

Kimsenin kimseye benzemediği şu dünyada, Türkleri veya dünyanın herhangi bir milletini klişelere sığdırmadığımız günlerin gelmesi dileğiyle... Ne demişti Barış Abi; "Bu dünya bizim memleket!"

Not: Esra'nın eserlerini kendi sitesinden (esragulmen.com), "Don't I look Turkish" sweatshirtlerini ise boldberlin.com'un sanal dükkanından, Avrupa linkini tıklayarak satın alabilirsiniz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dış politikalar uzmanı Ziya Meral: Yeni bir Cumhuriyet mutabakatına ihtiyacımız var

Geçtiğimiz haftaki yazımda AKP seçmeninin tercihini değişimden yana kullanması için "Daha ne olması gerekirdi?" diye bir soru sordum. Bu hafta sizden gelen cevapları derledim ve Kraliyet Birleşik Kuvvetler Enstitüsü (RUSI) ve Avrupalı Liderler Netwörkü kıdemli uzmanı akademisyen-yazar Ziya Meral ile konuştum

Daha ne olması gerekirdi?

14 Mayıs Seçimleri'nin ardından aklımda tek bir soru var. Erdoğan seçmenlerinin değişim istemesi için daha ne olması gerekirdi?

Prof. Dr. Selçuk Şirin: İyi ebeveynlik, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar

Çocuklarım ilk oylarını kullanırken aklıma yazar-akademisyen Prof. Dr. Selçuk Şirin hocamızın bir röportajımızda söylediği "İyi ebeveynlik bilinçli seçmen olmakla, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar. Siyasete karışmıyorsan, siyaset senin çocuğunun geleceğine karışır." lafı geliyor. Tarihi seçime günler kala kendisiyle temasa geçiyor, görüşlerini soruyorum