15 Mart 2023

Tehlikeye koşan kadın: Sarah Polley

Kanadalı film yapımcısı Sarah Polley Women Talking filmiyle, 95’inci Akademi Ödülleri töreninde En İyi Uyarlama Senaryo dalında ödülünü alırken şöyle diyor: “Her şeyden önce, 'kadın' ve 'konuşma' kelimelerinin birbirine yakın kullanılmasına gücenmeyen Akademi'ye teşekkür ederim. Miriam Toews, radikal demokrasi hakkında önemli bir kitap yazdı. Birçok konuda aynı fikirde olmayan kadınlar bir odaya kapanıp konuşarak şiddetten arınmış bir yol çizmeyi başarıyor. Bunu sadece konuşarak değil, dinleyerek de yapıyorlar ” Söylemediği ise hayatı boyunca kendisinin de kadın olmanın zorluklarıyla mücadele ettiği... Film kariyeri bitti zannedilirken küllerinden yeniden doğduğu. Üstelik elinde bir Oscar’la.

Kanadalı film yapımcısı, senaryo yazarı ve yönetmen Sarah Polley, geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen 95’inci Akademi Ödülleri töreninde, Women Talking (Kadınlar Konuşuyor) filmiyle, En iyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar’a layık görüldü. Kadınlar Günü haftasında bu filmin Oscar almasından daha da anlamlı olan, küçük yaşta iş hayatına atılmak zorunda kalmış, anne olmuş, beyin sarsıntısı geçirmesine rağmen işine, yaratıcılığına sahip çıkarak iyileşmeyi başarmış bir kadının Oscar’a uzanması. Bu hafta size Sarah Polley’nin en az filmi kadar ilginç olan ve ilham veren yaşam öyküsünden kesitler aktaracağım.

Sarah Polley

 Küçük yaşta gelen kimlik karmaşası

 Oyunculuk kariyerine 5 yaşında başlıyor, birçok Kanada yapımı dizi ve filmde oynuyor. Ün kazanması 8 yaşında başrolünü oynadığı Road to Avonlea dizisindeki Sara Stanley rolüyle oluyor. Bu diziyle küçük yaşta finansal özgürlüğünü kazanıyor ve “Kanada’nın Sevgilisi” ilan ediliyor. Dizinin Amerika yayın haklarını Disney Channel alıyor. 12 yaşındayken, Körfez Savaşı'nı protesto etmek adına bir ödül törenine elinde barış işareti taşıyan pankartla katılıyor. Disney yöneticileri pankartı kaldırmasını istiyor, o reddediyor. Bu durum Disney ile arasını bozuyor ama 14 yaşına kadar diziye devam ediyor. Daha sonra kendisini meşhur eden bu rolü bırakmasını şöyle açıklıyor: “Küçük yaşta başka bir karakteri canlandırmak kimlik karmaşasına yol açıyordu. Ayrıca sürekli etrafınızda sizden yaşça çok büyük erkeklerin olması, size ne yapacağınızı söylemesi, sizi siz olmadığınız bir rol için alkışlayıp, takdir etmesi, bir çocuk için kafa karıştırıcı bir durum.” diyor.

Polley anne ve babasıyla 

 Protesto sırasında iki dişi kırılıyor

 Polley üniversiteye gitme hayalleri kurarken kendisini sol siyasi akımın içinde buluyor. Liseyi bırakıyor ve Ontario Yeni Demokrat Parti'sine (ONDP) üye oluyor. 1995'te, Progresif Muhafazakar eyalet hükümetine karşı düzenlenen bir protesto sırasında çevik kuvvet polisi tarafından dövülüyor ve iki dişini kaybediyor. Daha sonra Yoksulluğa Karşı Ontario Koalisyonu'na dahil oluyor. 2003’ten sonra siyasi aktivizmini azaltıyor ve tekrar oyunculuğa odaklanıyor.

 Başarılı oyunculuk kariyerinden kamera arkasına

 Bu süre boyunca oynadığı ve bu yazıya sığdırmamın mümkün olmadığı sayısız rollerle Gemini Award, Genie Award, Sundance Film Festivali, Avrupa Film Akademisi gibi birçok uluslararası kuruluş tarafından ödüle layık görülüyor veya aday gösteriliyor. 2010’dan sonra başarılı oyunculuk kariyerini tamamen bırakıyor ve kamera arkasını tercih ediyor. 2011’de akademisyen eşi David Sandomierski ile evleniyor ve bu evlilikten üç çocuğu oluyor.

 Polley’nin ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesi henüz 29 yaşındayken bir Alice Munro hikayesinden uyarladığı Away From Her. Away From Her 2008'de aynı kategoride Oscar’a aday gösteriliyor ancak ironik bir şekilde Coen biraderlerin No Country For Old Men'ine karşı kaybediyor.

 20 yaşında biyolojik babasının başka biri olduğunu öğreniyor

 Polley’nin kardeşleri çocukluk yıllarında, Sarah ile babaları Michael'a benzemediği konusunda dalga geçermiş. Sarah yirmili yaşlarına geldiğinde bu konuyu araştırmaya karar veriyor. O yıllarda annesi Montreal'de bir oyunda rol aldığı için Sarah biyolojik babasının annesinin rol arkadaşlarından biri olabileceğine inanıyor. Montreal'de konunun izini sürerken, Kanadalı film yapımcısı Harry Gulkin ile tanışıyor. Gulkin, Sarah'nın babası olduğunu kabul ediyor, ancak annesi Diane’in evliliğini bozmamak için sessiz kaldığını ve annesinin kendisine arada sırada Sarah’nın çocukluk fotoğraflarını yolladığını söylüyor. 11 yaşındayken annesi kanserden ölen Sarah, 20 yaşında ise hayatı boyunca baba olarak bildiği insanın babası olmadığını öğreniyor. Sarah bu hikayeyi Stories We Tell (2012) filminde anlatıyor. 

Hayatını değiştiren beyin sarsıntısı

 2012'nin sonlarında Polley, Margaret Atwood'un Alias ​​Grace adlı romanını senaryolaştırmak için kolları sıvıyor. Bu talebini Atwood’a 17 yaşında iletse de ünlü yazarı ikna etmesi bir 20 yılı buluyor. Altı bölümden oluşan dizi önce CBC’de sonra Netflix'te yayınlanıyor

 Mart 2015'te, Küçük Kadınlar'ın yeni senaryo uyarlaması üzerinde çalışmaya başlıyor fakat bu işi tamamlayamıyor.  2015 sonbaharında, Toronto'daki evinin yakınındaki bir yüzme havuzunda gerçekleştirdiği antrenmandan sonra, kaybettiği saç kurutma makinesini bulmak için kayıp eşya kutusunun yolunu tutuyor. Kutunun tam üstüne acemi bir şekilde yerleştirilmiş yangın söndürme tüpü bir anda kafasına düşüyor. Polley'nin görüşü bulanıklaşıyor, dünyası kararıyor, eğiliyor ve yavaşlıyor. Beyin sarsıntısı geçiriyor.

 Tehlikeye doğru koşuyor

 Polley’nin başarılı kariyeri bir anda sekteye uğruyor, haftalarca yatağa bağlı kalıyor, yıllar süren başağrılarıyla ve oryantasyon bozukluğuyla uğraşıyor. Kendi deyimiyle üç yıl boyunca arabaların çok hızlı gittiği, güneşin çok parlak olduğu, rüzgarın sesine bile tahammül edemediği farklı bir dünyada yaşıyor. Doktorlar Polley'nin kendisine daha fazla zarar vereceği korkusuyla, hayatını küçültmesini, kendisini yormamasını öneriyorlar. Ta ki karşısına "tehlikeye doğru koşmayı" öneren bir doktor çıkana kadar.  

 Erkek egemen film sektöründe çalışma kurallarını yeniden yazıyor

 Scriptnotes podcasti (bölüm 583) için kendisiyle yapılan söyleşide, Polley’nin Women Talking filmi ile sadece Oscar almadığını, erkek egemen film endüstrisinde çalışma koşullarını da yeniden yazdığını öğreniyoruz. Bu podcastte Polley şunları söylüyor;

 "Tekrar film çekebileceğime asla inanmıyordum çünkü aynı anda birden fazla işi yürütemiyordum. Parlak ışıklara bakamıyordum, gürültüye tahammül edemiyordum. Aynı gün içinde birden fazla aktiviteye katılamıyordum.

Doktorum iyileşmek için tekrar film çekmem gerektiğini, film çekmenin beni ben yapan şey olduğunu, tehlikeli gözükse de denemem gerektiğini, iyileşmenin ancak öyle başlayacağını söyledi ve imkansız gözükse de kafamda tekrar film çekme fikrini uyandırdı.

Sonra Women Talking projesi karşıma çıktı. Kendimi sürekli film yapmak ya da parlak bir kariyere sahip olmak zorunda hissetmiyorum. İnsanların benim ne kadar başarılı bir senaryo yazarı ve yönetmen olduğumla ilgili hikayeler anlatmasına ihtiyacım yok. Yapmam gerektiğini hissettiğim için bu filmi yapmaya karar verdim. Film çekim sürecinde korkunç başağrılarım tamamen geçti.

Fran ve Dede'ye (yapımcılara) yeniden film çekmeyi çok istediğimi ama bunun mümkün olmadığını, hastalığım nedeniyle uzun iş saatlerinde çalışamayacağımı, ayrıca çocuklarımı her gün görmek, akşam yemeği için eve dönüp onlara iyi geceler öpücüğü vermek istediğimi söyledim.

Fran duraksadı ve dedi ki; "Film endüstrisinin kurallarını erkekler yazdı. Filmin adı Kadınlar Konuşuyor. Bu endüstrinin kurallarını konuşarak yeniden yazacağız. Daha fazla para bulmak için savaşacağız, çekimi daha uzun süreye yayacağız. Zor olacak ama başaracağız.''

Çekimler sırasında kimin molaya ihtiyacı varsa, mola veriyorduk. Setten herhangi birinin çocuğunu veya yaşlı ebeveynini araması ya da bebeğini emzirmesi ya da yoğun iş temposundan bunalıp nefes alması gerekiyorsa çekimi durduruyorduk. Bu durum, insanlara daha güvenli, daha pozitif bir iş ortamı yarattı ve bu duygu filme de yansıdı.

Sette terapistimiz vardı, çünkü filmin konusu itibariyle birçok kişinin travmalarını ortaya çıkabileceğini biliyordum. Çocuk oyuncuların sağlığı benim önceliğimdi. Çekimlerde eğlenmelerini istedim, biraz bile sıkılırlarsa gidebileceklerini biliyorlardı."

 İki kere cinsel tacize uğruyor

 Polley, bir çocuk yıldız olarak yaşadıklarını ve beyin sarsıntısı ile mücadelesini 2022'de yayınlanan altı hikayeden oluşan otobiyografik kitabı Run Towards the Danger (Tehlikeye Doğru Koş)’da anlatıyor. Bu kitapta, 16 ve 28 yaşlarındayken Kanadalı şarkıcı TV sunucusu Jian Gomeshi tarafından iki kere cinsel tacize ve fiziksel saldırıya uğradığından da bahsediyor.

 Kadın ve Konuşma kelimeleri bir arada

 Polley, konusu izole edilmiş bir dini koloninin kadınlarının, yıllar boyunca koloninin kendilerinden yaşça büyük erkekleri tarafından ilaçla uyutulup, tecavüze uğradığı ve bunu anladıktan sonra ne yapacaklarını konuştuğu Women Talking filmiyle geçtiğimiz pazar Oscar’a uzanıyor. Ödülünü alırken şöyle diyor: “Her şeyden önce, 'kadın' ve 'konuşma' kelimelerinin bu kadar yakın bir şekilde kullanılmasına gücenmeyen Akademi'ye teşekkür ederim. Miriam Toews, radikal demokrasi hakkında önemli bir kitap yazdı. Birçok konuda aynı fikirde olmayan insanlar bir odaya kapanıp konuşarak şiddetten arınmış bir yol çizmeyi başarıyor. Bunu sadece konuşarak değil, dinleyerek de yapıyorlar”. Söylemediği ise hayatı boyunca kendisinin de kadın olmanın zorluklarıyla mücadele ettiği... Film kariyeri bitti zannedilirken küllerinden yeniden doğduğu. Üstelik elinde bir Oscar’la.

 Women Talking 

Ayşe Acar kimdir?

Ayşe Acar 10 Ağustos 1974'de doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra 1996 yılında Sabah Gazetesi'nin reklam departmanında işe başladı. Sonraki yıllarda NTV ve Vatan Gazetesi'nin reklam departmanlarında yönetici olarak çalıştı. 

Kariyerini değiştirmesine yol açan olay, 2004 yılında ikizlerine hamile kalmasıyla gerçekleşti. Yazı işlerindeki arkadaşlarına hamilelik maceralarını anlatırken, kendini hafta sonu eklerinde köşe yazarı olarak buldu. 

Ayşe'nin İkizleri'nin ilk yazısı Vatan Gazetesi'nde 11 Eylül 2004'de yayımlandı ve çocukları Defne ile Ege'nin ilkokula başladığı 2011 yılına kadar sürdü. 

Nisan 2009'da "Anneee! Anne oluyorum!" isimli ilk kitabı yayımlandı. Bu süre zarfında Vatan Gazetesi'nin hafta sonu eklerinde spor, sanat, siyaset, iş, moda dünyasının etkili isimleriyle röportajlar yaptı. 

Ayşe 2017'de, ikizleri ve dört ayaklı çocuğu Mişka ile Kanada'nın Vancouver şehrine göçtü. Kanada'nın iklimine, kültürüne ve farklı bir dilde yaşamaya alışırken ortaya göç sürecinde yaşadığı zorlukları ve düştüğü gülünç durumları esprili bir dille anlattığı ikinci kitabı "Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız?" (2019-Kara Karga Yayınları) çıktı. 

2019 yılında T24'te Göç Hikâyeleri köşesini yazmaya başladı. Yeniden başlamanın gücünü anlattığı ve Kanada'da yaşam ile ilgili ipuçları verdiği yazıları, birçok yeni göçmen için rehber niteliğinde oldu. 

Ayşe Acar aynı zamanda Oksijen Gazetesi için yurt dışında yaşayan başarılı göçmenlerle röportajlar yapıyor ve Vancouver'da çok dilli kampanyalar yürüten bir reklam ajansında müşteri ilişkilerini yönetiyor.

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dış politikalar uzmanı Ziya Meral: Yeni bir Cumhuriyet mutabakatına ihtiyacımız var

Geçtiğimiz haftaki yazımda AKP seçmeninin tercihini değişimden yana kullanması için "Daha ne olması gerekirdi?" diye bir soru sordum. Bu hafta sizden gelen cevapları derledim ve Kraliyet Birleşik Kuvvetler Enstitüsü (RUSI) ve Avrupalı Liderler Netwörkü kıdemli uzmanı akademisyen-yazar Ziya Meral ile konuştum

Daha ne olması gerekirdi?

14 Mayıs Seçimleri'nin ardından aklımda tek bir soru var. Erdoğan seçmenlerinin değişim istemesi için daha ne olması gerekirdi?

Prof. Dr. Selçuk Şirin: İyi ebeveynlik, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar

Çocuklarım ilk oylarını kullanırken aklıma yazar-akademisyen Prof. Dr. Selçuk Şirin hocamızın bir röportajımızda söylediği "İyi ebeveynlik bilinçli seçmen olmakla, çocuğunun geleceğiyle ilgili kararları sandıkta vermekle başlar. Siyasete karışmıyorsan, siyaset senin çocuğunun geleceğine karışır." lafı geliyor. Tarihi seçime günler kala kendisiyle temasa geçiyor, görüşlerini soruyorum