Yarın bize yine Silivri yolları görünüyor. Bu kez "sanık" kimliğimle değil, "basın" kimliğimle duruşma salonunda yer alacağım. Ben savcının yalancısıyım, yarın Silivri’de sanık iskemlesinde "Gezi direnişi" denen örgütlü kalkışmayı, TC devletini, AKP’nin hem hükümetini, hem Reisi'ni yıkmak için çete oluşturan hain sanıklar oturacak. Aralarında "baş sanık – baş hain" Osman Kavala da olacak.
Son yıllarda sınavlarda çaka çaka başı dönen Türkiye yargı erki yarın yine bir sınava girecek. Ya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Osman Kavala hakkında verdiği, herhangi bir yorumu yer bırakmayacak kadar açık ve kesin "hak ihlali" kararına uyacak ve gereğini yerine getirecek ya da "Bizi bağlamaz" diyen AKP Reisi‘nin yolundan gidip hak ve hukuk ihlali yokmuş gibi bildiğini okuyacak.
Göreceğiz.
Ola ki içinizden "Yav yine mi Silivri, yine mi Osman Kavala. Sizin başka derdiniz, Türkiye’nin başka sorunu yok mu" diye homurdananlar çıkar.
Bıkıp homurdananlara diyecek sözüm yok. Onlar dilerlerse "O Türkü ‘Silivri’nin yoğurdu’ diye mi başlar, yoksa ‘Silifke’nin yoğurdu’ diye mi" gibisinden önemli bir soruyu ve sorunu tartışadursunlar…
Sorun hapse düşmek değil. Bizim mahalle için içeri düşmek beklenmedik bir olay değildir. Kendi aramızda şakalarız bile, "Her demokrat, her hak savunucusu, her özgürlük savaşçısı, hele hele her sosyalist, Marksist bu ülkede bir gün hapishaneyi tadacaktır" der gülüşürüz.
Bazan hapishaneye düşeceğini beklemeyenler, mapushane argosu ile "miyavlayanlar" çıkar. Ama onlar da zaten kısa süre sonra bizim mahalleden taşınırlar, güvenli limanlara sığınırlar…
* * *
Biz Silivri’de Gezi Davası ve özellikle Osman Kavala aynasında Türkiye’de hukuku savunmaya, hak savunucularının yanında bıkmadan, usanmadan saf tutmaya devam edeceğiz.
Gözünüzden kaçmamıştır, Osman Kavala değil, "Osman Kavala aynasında" dedim. Anlamlı ve önemli bir aynadır o.
O aynada, bakmasını bilen gözler Edirne’nin mapus damından dava ve hücre arkadaşı Abdullah Zeydan ile birlikte volta atan Selahattin Demirtaş’ı da görür. Silivri damında yatan, darbelere ve darbecilere amansız düşman olmayı "baba mirası" olarak edinmiş ve daha da ilerilere taşımış Ahmet Altan’ı da görür. Yine Silivri damında voltasını dimdik atmaktan zerre sapmayan hukuk savaşçısı Selçuk Kozağaçlı’yı da görür.
O ayna, Silivri’den yüzlerce kilometre uzakta, Kayseri’nin Bünyan ilçe hapishanesinde tutuklu yatan çelebi Kürt hekim ve Diyarbakır’ın seçilmiş belediye başkanı Selçuk Mızraklı’yı da gösterir. Sur belediye başkanlığı koltuğuna daha iki gün önce oturtulan devlet memuru ile birlikte sayıları 32’ye ulaşan, kayyımlanıp hapise atılmış HDP’li belediye başkanlarını da gösterir. "Boyun eğmek" sözcüğüne kelime dağarcığında hiç, ama hiç yer vermemiş Gültan Kışanak’ı da gösterir. Çoğunun adını bilmediğim, hangi mapushanede yattıklarını bile öğrenemediğim kadın ve erkek gencecik meslektaşlarımı, habercileri de gösterir…
* * *
Silivri’den Osman Kavala’yı alıp mı geleceğiz, yoksa…
Yoksa’sı yarına kalsın.
Bu yazı da burada bitsin.