19 Ekim 2021

"Pandora'nın kutusu" açıldı; eee, sonra ne oldu?

Yani sahici gazeteciler, gözü pek haberciler üstlerine düşeni yaptılar; mesleklerinin gereğini yerine getirdiler, halkın haber alma hakkını belgeleriyle ete kemiğe büründürdüler. Peki sonra ne oldu?

"Pandora'nın kutusu"nu bilmeyen, duymayan kaldı mı?

Sanmıyorum.

Yunan mitolojisinin en ilginç ve ürkütücü masallarından biridir. Tanrılar dağı Olimpos'un "tek adamı" baş tanrı Zeus, yarattığı Pandora adlı soluk kesici kadının eline bir kutu tutuşturur. Kutu olabilecek her türlü kötülük ve bela ile doludur. Pandora'nın kocası Epimetheus merakına yenilir, kutunun kapağını açar ve yeryüzüne hastalık, açlık, savaş, kıskançlık, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet gibi akla gelebilecek her türlü kötülük yayılır.

Bu bir masal.

* * *

Ama şu bir masal değil:

Dünyanın en saygın onlarca gazetesi, medya kurumu bir araya geldi ve Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu'nu (ICIJ) kurdular. Bu konsorsiyumun çatısı altında gazetecilikten başka iş yapmayan yüzlerce gazeteci bir araya geldi ve yeryüzünde küresel kapitalizmin en kirli parasal ilişkilerini gün ışığına taşıdılar.

Onları ilkin 2016'da Panama Belgeleri diye adlandırılan habercilik zaferi ile tanıdık. Gazeteciler, vergi cenneti denen ülkelerden Panama'da 214 bin gizli hesaba (Off Shore hesaplar) ait toplamı 2.6 terabayt büyüklüğünde 11,5 milyon belgeyi taradılar; bıkıp usanmadılar, pösteki saydılar ve sonuçları bizlere ulaştırdılar. Dev şirketlerin sahiplerinin, yöneticilerin, siyaset dünyasının ünlülerinin kirli çamaşırları açığa çıkarıldı.

ICIF'nin ikinci büyük gazetecilik zaferi ise birkaç hafta önce patladı. Bu kez 117 ülkeden 600'ü aşkın gazeteci 11,9 milyon belgeyi tek tek inceledi ve Off-Shore şirketlerde tüyü bitmemiş yetim hakkı yiyen saygın (saygın?) iş insanlarının, saygın (saygın?) siyasetçilerin, liderlerin, kralların, kraliçelerin, ülke liderlerinin, oligarkların, otokratların kirli yüzlerini bize gösterdiler.

Onları tanıdık. Adlarını not ettik. Belleğimizde sağlam bir yere yerleştirdik. Servete, paraya asla doymak bilmeyen iştahlarını onlar adına utanarak gözledik.

Adları açıklananların büyük kesimi suskunluk duvarının ardına saklanmayı yeğledi. Susamayacak kadar kilit yer ve konumlarda olanlar ise pek pişkindiler. Gözlerimizin içine baka baka açıklamalar yaptılar:

- Suç değil ki bu!..

Doğru suç değil. Kapitalizm, hele küresel kapitalizm ne kadar suç değilse, bu da o kadar suç değil. Polis, savcı yakalarına yapışmaz, yargıçlar hüküm kesmez. Zaten pek çoğu polise, savcılara, yargıçlara hükmeden, emir veren koltuklarda oturmaktadırlar.

Salt "Bu paraları niye ülkeden kaçırdın? Niye vergi ödemekten kurtulmak için bu dolambaçlı yollara başvurdun" gibi sorular sorulamadığı gibi "Peki sen bu kadar büyük serveti nasıl elde ettin" diye de sorulmaz. Kapitalizmin, hele hele küresel kapitalizmin "kutsal yasaları" buna izin vermez.

Pandora'nın Kutusu‘ndan Türkiye'den de pek saygın (saygın?) işinsanları, siyasetçiler, ünlüler çıktı.

Ama dedik a, "suç değil ki bu".

* * *

(Parantez açtım: Türkçe, kavramlar söz konusu olunca pek zengin bir dil değil. Osmanlıca'nın "meşru" ve "kanuni", Batı dillerinin "legitim" ya da "legitimate" ve "legal" gibi terimlerle karşıladığı kavramlarda Türkçe zorlanıyor. "Legal" karşılığı "yasal" diyebiliyoruz da "meşru" karşılığı bir terim bulamıyoruz.

N'apalım, biz de Osmanlıca ile idare edeceğiz. Parantezi kapattım).

* * *

Yukarıda belirtildi. Ülkemizde kazanılan servetleri Off-Shore şirketler kanalıyla vergi cennetlerinde güvenceye almak, o servetleri küresel sermayeye katıp işlet(tir)erek daha da büyütmek suç değil.

Yani kanuni (=yasal).

Peki meşru mu?

* * *

Pandora'nın kutusundan fışkıran kanunen suç olmayan ama meşru olup olmadıkları kuşkulu, hem de çok kuşkulu Off-Shore hesaplar ad ad, şirket şirket biliniyor.

Yani sahici gazeteciler, gözü pek haberciler üstlerine düşeni yaptılar; mesleklerinin gereğini yerine getirdiler, halkın haber alma hakkını belgeleriyle ete kemiğe büründürdüler.

Peki sonra ne oldu?

Yasal olan ama meşru olmayanının izini sürmek, hesabını sormak, didiklemek, tekrar tekrar üstünde durmak, unutturmak isteyenlere göz açtırmamak, siyaset gündeminin merkezine oturtmak kimin görevi?

Tamam, biliyoruz, iktidarlar bunu yapmaz. Hele bizde bunu yapmadıkları gibi yapmaya kalkanlara aba altından sopa gösterirler.

Peki muhalefet partilerinin bu ödevi yerine getirmeyişlerine, gayri meşru olduğuna kuşku olmayan bu utanılası haltlar sanki olmamış, gibi davranmalarına ne diyeceğiz?

Bu sorunun cevabını dehşetli merak ediyorum, bilmek istiyorum

Mesleki bir meraktan öte bu bir yurttaşlık hakkı

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim