01 Mayıs 2009

Kürkçü dükkanında ve 1 Mayıs’ta...

Bizler 1 Mayıs’ı kutlamayı hak ediyor muyuz?

Hoşbulduk...
Durun bir dakika: Sahiden hoş mu bulduk ?
Kürkçü dükkanına dönmek elbette güzel.
Şam’da bir caddenin öteki yakasına geçerken arabalarında fren diye bir aygıt olduğunu galiba bilmeyen Suriye sürücülerince telef edilmemek için günlerce cambazlık yaptıktan sonra İstanbul trafiğine fit olmak elbette güzel.
İnsanlarla tercüman aracılığı olmadan konuşmak da güzel...
1 Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesi, daha da önemlisi “Bahar bayramı” gibi anlamsız bir adla değil “Emek ve Dayanışma Günü” olarak tanımlanıp yasalaştığını öğrenmek pek güzel.
Bir hafta hasret kaldıktan sonra ak karınlı kara kedime kavuşmak, pembe burnuna bakmak, ak karnını okşamak da güzel...
Ama yine de: Hoş mu buldum acep?
* * *
Ergenekon iddianamesinin kanıt belgeleri açıklandığı için birbiri ardına patlayan “gizli tanık” ifadelerine bakıp hangisi doğru olabilir, hangisi palavranın hası diye kafa patlatmak...
Genel Kurmay başkanının basın toplantısını ayrıntılarıyla okuyup “Türkiye’de olsaydım ne yazardım” diye düşünmek, sonra da “İyi ki Türkiye’de değilmişim” demek...
Hele İstanbul Valisinin ve onun tamamlayıcı parçası İstanbul Emniyet Müdürünün 1 Mayıs’ta Taksim meydanına ancak “makul bir kalabalık girebilir” demelerini öğrenmek ve “makul kalabalık” diye bir saçmalığı bulup söyleyebilmek için nasıl bir eğitimden geçmek gerektiğini düşünmek...
1 Mayıs’a gün değil saatler kala bir bayrama değil biber gazı koklayıp, polis copu yemeye hazırlanmak...
Ve ille de...
Ve ille de 1 Mayıs 2009 üstüne düşündüklerini yazmakta duraksamak, “Düşündüklerimi yazarsam ne çok küfür yer, ne kadar tepki alırım” kaygısıyla bir türlü lafa girememek...
Galiba yazının girişinde “hoşbulduk” demekte acele ettim...
* * *
1 Mayıs 2009’u kutlamayı hak ediyor muyuz biz ?
Biliyorum, 2008’in 1 Mayıs’dan kalma biber gazı kokusu hâlâ burnumuzdayken, kaldırımda otururken polis memurunca vahşice tekmelenen genç kadının görüntüsü hâlâ belleğimizdeyken bu soruyu sormak hoş değil.
Ama ustalarımın “Unutma ! Yazdıkların kadar yazmadıklarından da sorumlusun sen” diyen öğüdüne uyacağım. Fırça da yesem, övgü değil, sövgü de derlesem yazacağım...
Bu gün 1 Mayıs 2009.
Solu paramparça. –Nedense- hâlâ sol diye anılan CHP’si Ergenekon avukatlığını üstlenmiş, milliyetçilik batağına batmış. Gel gör ki sosyal demokrasi ilkelerine bağlı olan sahici sosyal demokratların bir parti çatısı altında toplanmayı başaramadığı bir ülkedeyiz.
Sosyalist yada Marksist solu toplumda bir “sosyal vakıa” olmaktan, yoksulun, emekçinin, mağdurun, ezilenin çatısı altında kenetlenmekten, umudu olmaktan çooook uzak olduğu bir ülkedeyiz.
Sendikal hareketi demeç veren ve sadece demeç veren, emeğin hakkını lafta değil hayatın yakıcı gerçeğinde savunan caydırıcı bir güç olmaktan çooook uzaklaşmış bir Türkiye’deyiz...
Liberalleri emeğin en yüce değer olduğundan, işçi sınıfı ve emekçilerin siyasal ve ekonomik haklarından söz edenlere kırmızı görmüş boğa gibi öfkelendikleri, demokrasi umutlarını kravatlı mollaların insafına bağladıkları bir ülkedeyiz...
1 Mayıs 2009’u bayrak ve flamalarla ve duvarları dolduran afişlerle karşılamak yerine acaba varoşlardan kent merkezlerine kadar her yerde, salonlarda, odalarda, evlerde, lokallerde toplanıp, kafa kafaya verip, solun siyasal örgütünü yaratmanın yollarını sabahlara kadar, uykusuzluktan kızarmış gözlerle tartışsak daha mı doğru davranmış oluruz ?
Daha kestirmeden soralım: Bizler 1 Mayıs’ı kutlamayı hak ediyor muyuz?

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"