Ünlü ve bu ünü haketmiş polis şefi Hanefi Avcı’nın kitabı referandumu bile gündemin ikinci sırasına itti. O yalama olmuş medya deyişi ile söylersek “Gündeme bomba gibi düştü”.
Okuyacağız elbet. Önceki gün Thomas Mann’ın tuğla kalınlığındaki Buddenbrooklar romanını bitirmiş benim gibi bir yiğit, Hanefi Avcı’nın bir başka tuğla kalınlığındaki kitabından yılacak değil ya. Ama kitap piyasada tükendi. Yeni baskısı beklenecek; yetmez, yeni baskıyı şu bizim yoksul Marmara Adası'na yollayacak birilerini bulmak da gerekecek.
Ama eninde sonunda okuyacağız.
Şimdilik gazetelere yansıyan parça buçuk bilgilerle ve NTV’deki eski kapı yoldaşlarım Mirgün Çabas ile Ruşen Çakır’ın gazetecilik başarısı sayılması gereken “Hanefi Avcı ile söyleşi”lerinden aklımızda kalanlarla yetineceğiz.
Yani Hanefi Avcı gibi görev başında bir devlet memuru bu kadar kritik konulara değinen bu kitapla neyi hedefliyor; zamanlamasında kastı neydi; bir zamanlar cemaatın göklere çıkardığı bir polis şefi iken şimdi cemaatı karşısına alışında ne gibi bir hesap var; kitabın adındaki “Simonlar” ne demek; Simon gibi bir Yahudi adı ile bize aktarılmak istenen ne ?..
I-ıh, şu anki bilgi kıtlığında bu sorulara cevap bulmak mümkün değil...
* * *
Ama kitabı okuyup bitirmeyi beklemeden, Hanefi Avcı’nın kitabında özel bir yeri olduğu anlaşılan Hrant Dink cinayeti üstüne söyleyeceklerim var.
Avcı, NTV’deki söyleşisinde açık seçik Hrant Dink’in, Ogün Samast’ın tetikçilik görevi üstlendiği, Trabzon’da yuvalanmış bir gençlik çetesinin “bağımsız eylemi” sonunda öldürüldüğünü ileri sürüyor. Katillere sempati gösterenlerin olması, katilin sırtının sıvazlanması cinayetin ardında ille de üniformalı, üniformasız üst düzey bürokratlar olduğunu kanıtlamaz(mış).
Ama bu mantık akışı bence tersini de kanıtlamaz.
Avcı’nın dediği gibi dengesiz, kafaları tıka bısa ırkçı-milliyetçi önyargılarla doldurulmuş bir gençlik çetesinin “başına buyruk” marifeti olabileceği gibi; bal gibi o çeteyi kullanan ve Hrant’ın yok olmasında şu ya da bu yarar gören güçlerin “örgütlü” marifeti de olabilir.
Ama bunu en azından bu yazıda tartışmayacağım.
Ancak Avcı’nın gerek gazetelere yansıyanlarda, gerek NTV söyleşisinde bilerek bilmeyerek göz ardı ettiği bir nokta var:
Diyelim ki Avcı haklı ve üst düzey bürokratlar Hrant cinayetinde dolaysız suçlu ve örgütlü bir yapının suç ortakları değiller.
Ama aynı bürokratlar, özellikle polisteki yönetici şefler Hrant’ın öldürülmesini önleyebilirlerdi. Avcı’nın kitabında değinmediği bu noktaya verecek bir cevabı var mıdır acaba?
Samast – Hayal çetesinin Hrant’ı kalleşçe öldürmeye karar verdikleri Trabzon emniyetince biliniyor. Silahı nereden aldıkları biliniyor. İstanbul emniyeti bu konuda haberdar ediliyor. Katillerin İstanbul’a gelecekleri ve nerede kalacakları bile biliniyor. Biliniyor da biliniyor...
Yani polis şefleri ve idari şefler (Valiler filan yani) Hrant’ın öldürülmesi için düğmeye basıldığını biliyorlar. Ama önlemiyorlar. Önleyemiyorlar değil. önlemiyorlar. Konuşmasında sürekli haktan hukuktan dem vuran Hanefi Avcı’nın bu gerçeğe bir cevabı var mı ?
Sanmıyorum.
Polis şefleri, valiler, vali yardınmcıları filan “Hrant’a koruma vermek istedik, ama o reddetti” diyorlar. Hanefi Avcı da bu mazeretin arkasına saklanabilir.
Saklanmasın.
Çünkü yalan.
Cinayetten bir hafta kadar önce Hrant Dink polis korumasını kabul edeceğini polise bildirdi. Bu biiir.
Devlet, korunmasına karar verdiği kişiler buna razı olmasa, istemese bile koruma önlemi alabiliyor. Bu da ikiii...
Bu satırların yazarına, Hrant Dink’in öldürülmesinden sadece bir kaç gün sonra polis tarafından yakın korumaya alındığı tebliğ edildi. Sözlü olarak reddettim. Tebliğ eden polis şefi kendisinin bir emri uyguladığını söyledi. Bunun üzerine valilikle görüşüldü ve İstanbul valiliğinde yetkili olduğunu belirterek telefona çıkan kişiye “Koruma istemediğimi” söyledim. Kısa, net ve kaba bir cevap verdi:
- Sizin fikrinizi sormadık?
O gün bugündür (yani üç yıldır) yakın koruma ile yaşamaktayım. Daha ne kadar devam edecek bilmiyorum.
Oysa ben Samast benzeri katillerin hedefi olduğumu o gün de sanmıyordum, bugün de sanmıyorum. Hedef olacak kadar önemli bir kişi olmadığımı biliyorum..
Oysa Hrant’ın hedef tahtasının tam ortasında olduğunu biliyorum. Benim bildiğimden çok daha iyisini devletin, yurttaşları korumakla görevli bürokratları ve yöneticileri de biliyorlardı.
Ama korumadılar. Cinayeti önlemediler.
Bir daha: Önleyemediler değil, önlemediler.
Bu suç değilse, suç nedir? İlle tetiği çeken kişi mi olmak gerekir?