Belki gözünüze ilişmiştir; dünkü Tırmık’ın altında, “okur yorumları” bölümünde bir okur soruyordu: “Konu sıkıntısı çekiyorsunuz galiba...”
Tam da yarama parmak basmış... Doğrudur, feci halde konu sıkıntısı çekiyorum...
Bu köşenin adı Tırmık. Yapmaya çabaladığım da tırmıklamak. İster deneyimli, kıdemli bir sokak kedisinin, kafası bozulunca patisini savurup, iz bırakmacasına attığı “tırmık” olarak alın; ister tarladaki, bahçedeki çıkıntıları düzeltmek için kullanılan tarım aygıtı “tırmık” olarak. Sonunda galiba hepsi aynı kapıya çıkıyor...
Öğleye doğru şu anda okumakta olduğunuz Tırmık için bilgisayarın başına çöktüm. Bir kaç gün önce Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin “Merkezi hükümetle cebelleşmeyecek belediye başkanlarını seçin” demişti. “Dili sürçmüştür herhalde” deyip geçmiştim. Ama Bakan sözünün hem arkasında durdu, hem arkasını getirdi. Bu laf yani gaf tırmıklanmaz da ne tırmıklanır ?
Lafın neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Bakan “merkezi hükümet” diyor. Öyle ya Türkiye eyalet sistemiyle yönetilen bir ülke ve Ankara’da bir merkezi hükümet, bir de eyaletlerdeki hükümetler var... Gel de tırmıklama...
Bakan “cebelleşme” diyor. O lafın Arapça “cidal”den geldiğini aslının “cedelleşme” olduğunu, halk ağzında cebelleşme, becelleşme, mecelleşme gibi bozuk ama yaygın kullanımlarının olduğunu, ama bir bakanın sözcükleri doğru kullanarak örnek olması gerektiğini hatırlatarak tırmıklamak varken...
Hele hele ertesi günü lafını düzelteyim derken yeni bir gaf eklemesini ve “Ben orada bakan şapkamla değil AKP milletvekili şapkamla konuştum” demesini, yani “Sayın Bakan hangi şapkanızı taktığınızı biz nasıl anlayacağız” diye sormaya bile gerek kalmadan “Şapkayı boşverin, siz bal gibi AKP’li bir belediye başkanı seçmezseniz Ankara’dan nah destek görürsünüz” demiş olmadınız mı” diye sorup tırmıklamak varken...
* * *
Yani oturup keyifle ve keyifli bir yazı yazmak varken Deniz Baykal’ın, partisinin grup toplantısında, Başbakan’ın bir gün önce “İşsizliğin nasıl çözüleceğine ilişkin öneriniz varsa hemen uygularım” sözlerine verdiği cevap ekranlara düştü.
İşsizlik gibi önemli bir konu varken Adalet Bakanının laf ve gafları ile kim uğraşır? Oturup Baykal’ın yedi maddelik işsizliği yok etme reçetesini okudum.
Öyle bir reçete ki bana gerek yok; Tırmık kendi kendini yazabilir. Yani oturup Nasrettin Hoca’nın, alacağını istemeye gelen komşusuna, “Evin önüne çalı diktim; akşam koyunlar oradan geçecek; tüyleri çalılara takılacak; ben onları toplayacağım; hanım onları eğirip iplik yapacak; kızım o ipliklerden kazak örecek, ben de kazakları götürüp pazarda satacağım; sana borcumu da böylece ödeyeceğim” dediği o güzelim fıkrayı anlatırsın. Yazıyı da yine Hoca’nın, acı acı gülen alacaklısına bakıp “Gördün peşin parayı gevrek gevrek gülersin değil mi köftehor“ diye soruşunu eklersin, olur biter...
* * *
Demeye kalmadı DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, partisinin grup toplantısında Kürtçe konuştu ve günün bütün haberleri ikinci plana düşüverdi. Siyasetimizin bütün elebaşıları TV ekranlarında boy göstermeye başladı.
Mecburen Tırmık yazmayı erteleyip, bilgisayarın başından kalkıp televizyonun karşısına çöktüm. Kim ne diyorsa dikkatle dinledim.
Aldı mı beni bir korku. DTP’nin, yani milletvekillerinin Akın Birdal dışında tamamının Kürt olduğu partinin grup toplantısında Genel Başkanın Kürtçe konuşmasının devlete karşı bir isyan olduğunu söyleyenler mi istersiniz; provokasyon olduğuna kalıbını basanlar mı istersiniz; devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün tehlikeye düştüğünü savunanlara mı kulak verirsiniz; Ahmet Türk’ün anayasal bir suç işlediğinden dem vuranlara mı kulak kabartırsınız...
Tümünü toplayıp bir arada ele alınca Türkiye’nin bölünmekte olduğuna neredeyse inanıyordum. Ama ben bu satırları yazarken henüz bölünmemişti...
Benim kafamda ise iki soru dönüp durdu.
Birincisi: Bu haberi ve Ahmet Türk’ün konuşmasını TRT Şeş akşam ana haber bülteninde Türkçe olarak mı yayınlayacak, yoksa orijinaline sadık kalıp Kürtçe mi sunacak?
İkincisi: Çok çok yıllar önce, Soyadı Kanunu çıktığında Mardin Kızıltepe’deki nüfus memurunun Ahmet Türk’ün Kürt aşiret reisi dedesine “Sizin soyadınız Türk olacak. Emir yüksek yerden itiraz istemem” dediğini hatırlatsam acaba Tırmık okurları bana kızar mı ?
* * *
Görüyorsunuz, ciddi bir konu sıkıntısından kıvranmaktayım. Nitekim yerim bitti. “Onu mu yazsam, bunu yazsam” diye debelenirken hiç bir şey yazamadan Tırmık’ı noktalamak zorundayım.
Şimdi aynı okur, “Bugün de konu sıkıntısı çekiyorsunuz galiba” diye not düşse haksız mı ?