13 Ağustos 2020

Bir çıkış aranıyor

Acaba aramızdaki siyasal, ideolojik, düşünsel ayrılıkları, varsa örgütsel bağlarımızı aynen koruyarak bir siyasal etkinlik ve eylemler zincirinde buluşmak mümkün mü?

Siyasal İslam ile Türk milliyetçiliğinin "imam nikahı"dan oluşan ittifakının toplumu derin bir yoksulluğa, ülkeyi bir çöküşe sürüklemek pahasına iktidarlarını pekiştirmek, perçinlemek için attıkları adımlar git gide onarılması çok güç "hasarlar"a yol açıyor.

Bu kör gidişi durdurmak, ülkeyi yeniden hiç olmazsa demokrasinin temel bileşenlerine döndürebilmek için bir çıkış aranıyor.

Ülkede bugün için en güçlü muhalefet hareketini temsil eden kadın hareketleri bu arayışın vazgeçilmez halkaları. Kadın hareketi gerçekten de "sorun"un artık İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasını önlenmenin ötesine geçtiği, "kadınlar öldürülmesin" dilekleriyle sınırlı bir eylemlilikle göğüslenemeyeceğini pek iyi kavramış bir hareket.

"101 Kır Saçlı"nın çok yankılanan çağrısı da bu yaygın arayışın yansılarından biri.

Dün yayınlanan ve "101 Aksaçlı bildirisini" benimsediklerini ve desteklediklerini açıklayan "404 Yurttaş Bildirisi" de toplumun çok farklı kişi ve kesimlerindeki aynı çıkış arayışının yansısı.

Gerek "101 Aksaçlı", gerek "404 Yurttaş" bildirilerine imza koyanlar bu "arayış"ın yaygınlığını kanıtlıyor. Her iki bildiride yer alanların siyasal kimlikleri, benimsedikleri ideolojik çizgiler, meslekleri şaşırtıcı bir çeşitlilik ve farklılık gösteriyor. Biraz iddialı bir deyişle, bugüne kadar bu kadar farklı kesimlerin bir bildiri metninde ortaklaştıklarına galiba tanık olmadık.

Keza kadın hareketinde de bugüne dek pek benzerini görmediğimiz bir ortaklaşma, vurguyu ve vuruşu aynı noktaya indirmekte gönüllü bir uyumluluk, örgütsel yarışmaları bir yana bırakabilme duyarlığı ve bilinci açıkça gözleniyor ve bu gözden ırak tutulmayacak ölçüde değerli.

Bu alışılmadık gelişmeler önemli olsa gerek.

* * *

Kuşkusuz her iki bildiriyi önemsiz, hatta yanlış, hatta zararlı bulanlar da var.

Onlarla ilgili uzun söze gerek yok. Duvar'da yazan Göksel Aymaz'ın dünkü nefis yazısı yeterli bir cevap. Birkaç cümle aktarayım. Ama siz yazının bütününü okumak istiyorsanız ki isteyin, burayı tıklayın.

Göksel Aymaz "Aydının görevi var, maalesef" ironik başlığının pek güzel yakıştığı yazısında bozuk plak gibi "Yetmez ama evet"e takılıp kalmışları şöyle tanımlıyor:

"…Türkiye'nin demokrasi deneyimine, şikâyet ettikleri koşulları değiştirecek somut bir eylemlilik içinde olmayı tercih etmeyip, o koşulların kendilerine verdiği muhalif kimliği, oturdukları yerden, en çok da sosyal medya üzerinden ona buna çamur atma yöntemiyle ortaya koymaya çalışanlar (…) Muhalif kimliklerini eylem olarak değil bir prestij olarak yaşamayı sürdürenler (…) Muhalif kimliğime toz konmasın da isterse dünya batsın diyenler…"

Yani bildiriler üstünden toplumun çok farklı kesimlerinden aydınları buluşturan bu çıkıştan paniklemiş, öfkeyle kaleme sarılmış, bilgisayar tuşlarına yumulmuşları ciddiye almaya -bence- gerek yok.

* * *

Ama kadın hareketinin "İstanbul Sözleşmesi" ekseninde başlattığı ve derinleştirdiği eylemli çıkışı, keza 101 Aksaçlı ve 404 Yurttaş bildirilerini ciddiye almakta ve önemsemekte kanımca yarar var.

Yalın bir soru soralım:

Acaba aramızdaki siyasal, ideolojik (=dünya görüşüne ilişkin) düşünsel ayrılıkları, varsa örgütsel bağlarımızı aynen koruyarak birkaç, mesela beş ilkede buluşmak ve bu ilkeleri ete kemiğe büründürmek için bildiri yayınlamanın, imza toplamanın ötesine geçecek bir siyasal etkinlik ve eylemler zincirinde buluşmak mümkün mü?

Sadece tartışmaya zemin olsun diye sözünü ettiğim beş ilke sıralayacağım. Kuşkusuz değiştirilebilir, öncelik sıralaması farklılaştırılabilir, beş değil on, on beş ilkeye yükseltilebilir. Benimki sadece örnekleyerek derdimi kestirmeden anlatmaktan ya da sistematik olmayan öneriler demetinden ibaret.

Bir: Parlamenter sistemi geri getirmek. Böylece temsili demokrasiye dönüşü sağlamak.

İki: Yargı bağımsızlığını omurgasına almış bir "hukuk devleti"ni bir anayasa süsü olmaktan çıkarıp somut bir gerçekliğe dönüştürmek.

Üç: Seçim barajını kaldırarak bütün toplumsal güçlerin siyasal temsilinin önünü açmak.

Dört: Yerel yönetimleri olabildiğince güçlendirmek, Ankara'nın tepeden müdahalelerinin önünü tıkamak. Kayyımlama seçeneğini kesinlikle yok etmek

Beş: Düşünce özgürlüğünü yasal ve anayasal güvenceye almak.

* * *

Bu kadar.

Tartışmaya değmez mi?

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"