12 Ağustos 2010

88. Yıldan İtibaren

Bu anayasaların tümünün de halkın yani yurttaşların katkısıyla, katılımıyla değil, ya TBMM’in duvarları arasında...

Dünkü Tırmık 87 yıllık Cumhuriyet'te dört yeni Anayasa yapıldığını anlatmış ve bu anayasaların tümünün  de halkın yani yurttaşların katkısıyla, katılımıyla değil, ya TBMM’in duvarları arasında hazırlandığını ya da süngü zoruyla oluşturulduğunu sergilemeye ayrılmıştı.
Yazının sonunda da cevaplarının bugüne kalacağı belirtilen iki soru sorulmuştu:
Bir: 87 yıldır dört Anayasa değişikliği öncesinde ve sırasında “İlle ben katılmak istiyorum” diye yırtınan, sesini yükselten bir halktan söz edebilir miyiz?
İki: 13 Eylül sabahı, şu referandum toz dumanı geçtikten sonra bu ülkede yurttaşlara ait bir anayasa için kollar sıvanabilir mi?
Aklımızın erdiğince, dilimizin döndüğünce, bilgimizin elverdiğince sırasıyla cevaplamaya çalışalım:
Bir: Hayır.  Yurttaşlardan dişe dokunur bir katılım isteği, onları dışarda bırakan süreçlerle hazırlanan anayasalara ciddi ve caydırıcı bir itiraz gelmedi. Doğru. Burada “Onlara bu imkan tanındı mı ki...” diye başlayan “mazeretler” ileri sürülebilir ama bu sonucu ve gerçeği değiştirmez.
1924’de de, 1961’de de, 1971’de de, 1980’de de yurttaşlar “Anayasa kendilerinin dışında, birileri tarafından yapılır”ı adeta bir kader olarak kabul ettiler. 
Bunu yurttaşlık bilincinin eksikliği olarak da nitelemek mümkün. Eh, “kuldan yurttaşa, uyruktan yurttaşa” dönüşme Avrupa’da 150-200 yıllık zorlu ve yer yer kanlı mücadelelerle kazanılmışken, Osmanlı imparatorluğunun küllerinden doğan genç ulus-devlette 28 Ekim 1923 akşamı “İslam ümmetinden, padişah kullarından” olarak yatan ve 29 Ekim 1923 sabahı, “101 pare top sesleri” arasında bundan böyle “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı” olduklarını öğrenerek(!) uyananların yurttaşlık bilincinin eksik olmasına, yurttaşın anasının ak sütü gibi helal haklarından büyük ölçüde habersiz olmalarına şaşmamak gerek.
87 yıldır bu böyle oldu...
*    *    * 
İki: Ama 87. yılın sonuna yaklaştığımız şu günlerde durum değişik. Ne güzel ki, ne kadar iyi ki değişik...
Ne iyi ki AKP’nin Anayasa değieşiklik önerileri TBMM’de 367 oyu bulamadığından zorunlu olarak referanduma sunuluyor. 
Ne iyi ki bu kez Anayasa ülkenin her köşesinde hararetle tartışılıyor. Tamam, kimileri için 12 Eylül 2010 günü bir kaç maddesi değişen Anayasa değil “AKP mi, CHP ya da MHP mi?” sorusu oylanacak. Ama sadece siyasal olarak aşırı kemikleşmiş, kamplaşmış kesimlerde bu böyle. Geniş seçmen kitleleri ise pek alışık olmadığı bir seçimle karşı karşıyalar. En azından oyları ve sadece onların oyları ile bir sonuç elde edileceğini görüyorlar. Anayasa değişiklikleri kabul  edilse “Benim oylarımla kabul edildi” diyebilecekler; reddedilse, “Ben geçit vermedim de reddedildi” diyebilecekler ve haklı olacaklar...
Bu kanımca çok önemli bir değişimdir. 87 yaşında, yani artık pek de genç olmayan yurttaş, yaşamakta olduğumuz şu Anayasa tartışması girdabında, tozunda dumanında kendisinin “tek oyu”nun önemi ve anlamı olduğunu ister istemez gördü, görüyor, görecek.
Bu altın değerinde bir fırsattır. 12 Eylül Anayasasını tümden silip atmayı savunan, öneren, isteyenlerin önünde geniş bir ufuk ve... Ve çok yorucu ama umutlu bir çalışma alanı açıyor...
Evet çok umutlu ama bir o kadar da yorucu. Sabır, inat, çalışkanlık, sokağa inip çalışmayı zorunlu kılan ve hüner gerektiren bir çalışma alanı...
Kendini solda tanımlayanlar, kendini demokrat olarak tanımlayanlar için zorlu ama bir o kadar da değerli bir çalışma alanı ve bir sınav...
Nasıl mı ?
Bu çetrefil konuyu kısa yazmayı başaramıyorum. O yüzden bu sorunun yanıtı da yarına kalacak... 


Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim