ABD ile ortak üretim F35 mi, yoksa Rusya’dan aldığımız ve almaya devam edeceğimiz anlaşılan S400 mü olsun tartışmaları yaşanırken, savunma sisteminin yanında “bağımlı kalmak” kavramının ne anlama geldiğini çok daha iyi anlamaya başladık.
Müttefikimiz dediğimiz ABD ile ortak geliştirilen F35 ile savunmanızı güçlendirmek için parasını peşin veriyoruz ama gün geliyor ikili ilişkilerdeki dalgalanmalardan dolayı müttefikinizden parasını verdiğiniz F35’i alamıyorsunuz. Ukrayna ile ticaretinizi geliştirip, dostluk kuruyorsunuz ama bu kez S400 satın aldığınız Rusya ile karşı karşıya geliyorsunuz.
Karşı tarafa geçip ihtiyacınızı bu kez Rusya’dan S400 ile çözmeye kalkışıyorsunuz, F35 parası ile size vermeyen yılların müttefiki ABD, hem siyasette, hem de ticarette karşınızda gardını alıyor.
Bunun tek nedeni “bağımlı kalmak”
Son yıllarda savunma sanayinde yerli ve milli üretimde güçlendiğimiz zaman fotoğrafın nasıl değiştiğini gördük. Ülkemiz savunma sanayinde dışa bağımlılığı azaldıkça daha rahat, daha bağımsız, daha kendi ulusal çıkarlarını düşünerek hareket etme özgürlüğüne kavuştu. Geçmişte iki saatliğine İHA kiralamak için ABD’ye ne kadar yalvardığımızı düşündükçe “Bağımlı kalmak”ın ne anlama geldiğini milletçe yaşadığımızı hatırladık.
Savunma sanayiinde İHA ve SİHA’ları artık alan değil, satan konumuna geldi Türkiye. Savunma odaklı bazı ürünlerimizi Ortadoğu, Afrika ve Avrupa’ya dahi satmaya başladık. Hem teknoloji üstünlüğünü hem de fiyat avantajını yakaladık. Bu üretime öncülük eden firma sahibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı olunca, burun kıvırmanın ötesinde açıkça sert eleştirilerde de bulunduk. Dışa bağımlılığı ortadan kaldırıp, aksine ihracat yapan kim olursa olsun gocunmadan sahip çıkmalıyız. Hele ki savunma sanayi gibi kritik bir alanda. Bayraktar’ı Erdoğan’ın damadı olarak değil, bu ülkenin savunma sanayisinin kaderini değiştiren bir Türk iş insanı gözüyle değerlendirmemiz lazım. Bu konuda emeği geçen herkese kompleks yapmadan teşekkür etmeliyiz. Türkiye’nin dünyadaki hareket alanını ne kadar rahatlattığını görüyoruz. Bu durum Türkiye için büyük kazanımdır.
Teknolojide Çin üstünlüğü
Diğer taraftan savunma sanayi kadar dünyada önem kazanan başka sektörler çıktı. Mesela teknoloji. Bugünlerde görüyoruz ki, büyük ülkeler yarattıkları teknolojilerle tüm dünyayı kontrol altında tutmaya çalışıyor. Örneğin yeni 5G teknolojisinde Çin, kendi markalarıyla ABD’den önce teknolojisini diğer ülkelerle tanıştırmak istiyor ve büyük çaba sarf ediyor. Çünkü bu alanda hızlı hareket edip 5G’yi kullandırmaya başladığında o ülkedeki birçok farklı bilgiye sahip olacak ve bunu başka alanlarda kullanacak.
ABD, maalesef kendi 5G teknolojisini üretemediği için henüz Çin’e rakip konumda değil. Keşke biz savunma sanayiinde olduğu gibi bu konuda da adımızdan söz ettirebilseydik. Keşke bu konuda da bir Bayraktar’ımız çıksaydı.
Bir başka önemli konu siber güvenlik, kesinlikle bu alanda da yerli teknolojileri öne çıkarmamız gerekiyor. Teşvik mi gerekiyor, vermeliyiz. Çinli şirketlerin hangi alanlarda hareket ettiğine bakılırsa oralarda bir şeyler döndüğünü anlaşılır. Çinli AliBaba’nın daha önce Türklere ait olan Trendyol’u satın aldığını biliyoruz. Bir e-ticaret şirketi. Bu alanda yerli diğer elektronik ticaret ve taşıma yapan şirketlere karşı “Öldür ki, sadece sen yaşayasın” politikası güdüyor. Bunu anlamamak için çok saf olmak lazım. Dünya devi olmanın verdiği güçle Devlete ait PTT’yi bile lojistik alanında yerle bir etti. Peki neden bu acımasız rekabeti yapıyor dediğimizde altından şu çıkıyor: Bugün e-ticaret ile elde ettikleri müşterilere ait özel verileri, yarın dijital bankacılık, cüzdan gibi teknolojileri kullanarak finans hizmetleri verecek ve bu seferde tüm finansal bilgilerimize sahip olacak. Ve öyle bir gün gelecek ki, Çin’de olduğu gibi Alipay olmadan tuvalete bile gidemeyeceksiniz.
İşte tam bu noktada savunma sanayinde nasıl bir devlet politikası izlendi ve yerli girişimler desteklendiyse bu tür diğer stratejik teknolojilerde de yerli firmalar desteklenmeli ve yabancı sahiplik konularında bazı önlemler, gerekirse kısıtlamalar getirilmelidir. Bu milli ve hayati bir konudur, ihmale gelmez.
Almanya bunu geç de olsa fark etti. Almanlar da serbest piyasa ekonomisi geçerli olmasına rağmen, artık herkes, siyasiler dahi serbestlik politikasını eleştiriyor. Almanya’da, 2 yıl önce yayınlanan bir raporda tüm kritik teknoloji buluşlarımız yabancılara kaptırılmış denmişti. Stratejik teknolojileri bulan şirketlerin yeterince desteklenmediğinden yakınıyor rapor. Bu şirketler de haklı olarak finansman ihtiyaçlarını Almanya dışından temin etmek amacıyla yabancılarla ortaklık kurmuş, yabancılara satılmışlar. Bugün itibarıyla Alman devleti teknoloji satarken veya yabancı bir şirket teknoloji yatırımı yaparken 40 kere soruyor ve kuralları kendi koyuyor. Almanya artık stratejik, kritik teknolojilerde yol geçen hanı değil. Biz de savunma sanayinde gösterdiğimiz başarıyı diğer kritik sektörlerde de yabancılara kaptırmadan yapmalıyız. Bunu yabancılara karşı bir girişim olarak değerlendirmemek lazım. E-ticaretini ele geçirdik Fintech sektörü de, taşımacılık sektörü de benim olacak ve kimse yaşamayacak zihniyetini es geçemeyiz. Meydanı bu zihniyete bırakamayız. Almanlar gibi son pişmanlık fayda etmez.
*Prof. Dr. Aydın Ayaydın
Rekabet Kurumu Kurucu Başkanı