30 Temmuz 2023

Tour de France'ta bir Türk

Bu yıl Bask ülkesinin ikonik şehri Bilbao'dan start alan dünyanın en büyük bisiklet yarışı Tour de France'ı izleyenler, neredeyse her etap, finişte dalgalanan bir Türk bayrağı gördüler. O bayrağın sahibi Ahmet Mumcu ile sohbet ettik

Ahmet Mumcu Mark Cavendish ile

- Kıymetli Ahmet Mumcu, bisiklet dünyasında birçok insan seni tanıyor. 2015'te Cyclist Türkiye için yaptığımız söyleşide seni "Evliya Çelebi'nin bisikletli torunu" diye takdim etmiştik. O zamana değin, yaklaşık 69 ülkeyi bisiklet ile geçmiştin. Şimdi sayı kaç oldu?

Ülke sayısı 80 oldu. Maalesef sonraki yıllarda pandemi patlak verdiği için sayı istediğim kadar artmadı.

- Bisiklet tutkunun nasıl başladığını, sonra nasıl sporcu olduğunu, ardından okumak için yurt dışına gidişini ve turculuğunu o söyleşide uzun uzun konuşmuştuk. Merak edenler için linkini şuraya bırakalım ve girdiğin son macerayı konuşalım istiyorum.

Tabii. Nasıl istersen?

Tur'un iki büyük favorisinden Tadej Pogacar. Ahmet Mumcu arka planda bayrağıyla

- Yaklaşık 20 yıl evvel, Eurosport Türkçe yayınları başladığında, seyircilerden sık sık "Tour de France'ta hiç Türk sporcu yarıştı mı?" sorusu gelirdi. Biz de: "Hayır. Ne Fransa'da ne de İtalya ve İspanya gibi büyük turlarda maalesef Türkiye'den giden bir bisikletçi yarışmadı" diye yanıtlardık. Bu durum halen aynı. Ama şu anda "Türkiye'den eski bir bisiklet sporcusu turu başından sonuna kadar izledi" diyebiliriz. Sanırım bu bir ilk. Daha önce varsa da ben bilmiyorum.

Bu konuda bir ilk miyim ben de bilmiyorum. Ama söylediğin gibi daha önce turu başından sonuna kadar izleyen birini duymadım. Aslında daha önceki yıllarda turu izlemişliğim var. 1996 yılında Almanya'dan gitmiş üç etabı yerinde izlemiştim.

Galibier zirvesini biliyorsun. 2640 metre rakıma sahiptir. Oraya çıktık. Herkes önceden gelmiş, karavanlarını filan kurmuş bekliyordu. Muazzam da bir manzarası vardı. 10-15 kilometre aşağısı görülebiliyordu. Ertesi gün, 9. etap orada bitecekti. Ama kar yağışı yüzünden etap kısaldı. 80 kilometreye indi. Galibier'den sonrası koşuldu. Ben hemen bisikletime atladım Sestriere'ye çıktım. Tarihi bir gündü. O yılların en büyük ismi Miguel Indurain efsanesinin bittiği gündü. 5 yıl üst üste kazanmış, o gün Danimarkalı Bjarne Riis'e karşı kaybetmişti.

İşte o zamandan beri turu başından sonuna kadar izlemeyi planlıyordum. Nihayet hayalimi bu yıl gerçekleştirdim.

Aslında pandeminin patladığı sene gitmeyi planlıyordum, olmadı. Özellikle, çok sevdiğim İrlandalı sprinter Sam Bennett'in katıldığı seneye denk getirmek istiyordum. Geçen sene o katılmayınca gitmedim. Bu yıl katılacağını öğrenince hazırlıklarımı yaptım.

Sam Bennett 9 etap galibiyetiyle Tour of Türkiye’de en fazla etap kazanan bisikletçiler arasında ikinci sırada

Önce ehliyetim olmadığı halde bir motosiklet satın aldım. Kışın da eğitim ve ehliyet aldım.

Tur başlamadan yaklaşık 10 gün önce, 22 Haziran'da İstanbul'dan yola çıktım. Yunanistan, İtalya, Fransa güneyi derken 29 Haziran'da Bask ülkesine, turun startının verileceği Bilbao'ya ulaştım. Şansıma ayarladığım otel tam da açılış töreninin yapılacağı Guggenheim Müzesi'nin karşısındaydı.

Yağmur altında yapılsa da büyük ilgi gören töreni izledim. Sonra takım otobüslerinin yanına gittim. Sam Bennett için getirdiğim hediyeleri verdim.

- Sam Bennett bu yıl turda yoktu ki, nasıl verdin?

Sorma... Biliyorsun benim onunla özel bir hukukum var. Yıllar evvel Türkiye'ye geldiğinde ona bir cüzdan hediye etmiştim. "Bak bu bir 'magic wallet', sihirli cüzdan. Bu sana uğur getirecek" demiştim. O sene Türkiye'de dört etap kazanmıştı. Kendisi İrlandalı bir Katolik olduğu için böyle şeylere karşı inancı var.

Neyse gitmeden önce o ve ailesi için hediyeler aldım. Bir kahve takımının yanı sıra kendisi, eşi ve çocuğu için tasarladığım t-shirtleri hazırladım. İtalya'ya geldiğimde öğrendim ki Sam Bennett'i takıma almamışlar. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü tabii. Bilbao'da bir takım arkadaşına verdim. Sanırım ulaşmış. Bana sanal ortamdan teşekkür etti.

Bahsi geçen magis wallet, sihirli cüzdanlardan bir örnek

- Sen Bilbao'dayken yazdığım yazı için bir Mark Cavendish fotoğrafı rica etmiştim. Eksik olma, çektirip yollamıştın. Ama onun kadar hoş bir şey Miguel Indurain ile çektirdiğin fotoğraftı. Her kuşağın bir efsanesi vardır. Bizimki de Indurain idi. Çok dışa dönük bir insan değildi. Hele emekli olduktan sonra en fazla üç beş yerde fotoğrafı çıkmıştır. Onlardan biri de seninle çektirdiğidir. (Gülüşmeler.)

Ya. Evet. O da şöyle oldu. Indurain zaten onur konuğu olarak sahneye çıkmıştı. Ondan sonra onu aşağıda gördüm. Beni bilirsin, arkasından bağırdım: "Hey Indurain, Big Mig ben senin için ta Türkiye'den geldim" dedim. Güldü. Birlikte fotoğraf çektirdik. 

Big Mig lakaplı Miguel Indurain ve Ahmet Mumcu

Bu arada İspanyol şampiyon demişken şunu da ekleyeyim. Pireneler'i geçerken Luis Ocana'nın evine de uğradım. Malum kendisi 1971'de Tour de France'ı kazandı.

Luis Ocana'nın evi

- Maalesef bisikleti bıraktıktan sonraki hayatı çok dilediği gibi yürümedi. 1994'te daha 48 yaşındayken kendi canına kıydı.

Evet, ne yazık ki... Franko despotizminden kaçmış, Fransa'ya yerleşmişti. Kırılgan bir kişiliği olduğu söylenir.

Ne diyorduk?. Fotoğraf çektirme faslını konuşuyorduk. Aslında her şey dışarıdan kolay görünüyor ama arkasında büyük emek var. (Gülüyor.) Basın mensupları sporculara çok yaklaştırılmıyordu. Hele mayıs ayında Remco Evenepoel Giro'da Covid-19 olup ayrılınca güvenlik önlemleri iyice arttırılmış. Maskesiz yanaşamıyorsun... Ama baktım Cavendish'ın önlemleri pek taktığı yok, gelen gidenle öpüşüyor filan. Sonra onunla da birkaç kare çektik. Diğer sporculara, Wout van Aert'a, Caleb Ewan'a filan hepsine hediyeler verdim.

- Peki bu söyleşinin asıl konusuna gelelim. Turu izleyen milyonlarca kişi özellikle finişlerde dalgalanan bir Türk bayrağı gördü. Geçmiş yıllarda da görülmüştü ama bu yıl neredeyse her etabın bitiminde göründü. Bu seyirciler arasında o kadar yaygın bir heyecan yarattı ki Eurosport Türkçe yayınlara sürekli olarak "finişteki bayrağımızı gördünüz mü?" mesajları yağıp durdu. Caner Eler'den Enes Kanbur'a, Berkem Ceylan'dan Sarper Günsal'a, turu anlatan arkadaşlar, o kişinin sen olduğunu ilk günden son güne kadar açıklamak durumunda kaldılar.

Evet ya. Öyleymiş. Önce şunu söyleyeyim, seninle daha önce yaptığımız sohbetlerde de söyledim: Ben yaklaşık 30 yıldır bütün dünyayı bisikletle dolaştım. O deneyim bende bütün bayraklara aynı mesafede durmayı öğretti. Bu yanımla kendim için bir "dünya insanı" diyebilirim. Ama diğer taraftan ait olduğum bir ülke var ve onu seviyorum. Bisiklet yarışlarını yerinde izleyen insanların çoğu ülkelerinin bayraklarıyla boy gösteriyor. Hele bu yıl başlangıca ev sahipliği yapan Basklılar yeri göğü bayraklarıyla donatmışlardı. Sonra Kolombiyalılar, Slovenler... İtalyanları zaten biliyorsun.

Benim amacım Türkiye'de bu sporu seven, izleyen, sporcu olup katılmak isteyen insanlar var. Ama şartlar elvermediği için yarışamıyorlar. Başka bir ifadeyle ben o bayrağı Türk bisikletseverleri temsil etmek için götürdüm.

Yine bir finiş yine Türk bayrağı

Her ülkenin bayrakla ilgili yaklaşımı, deneyimi farklıdır. Almanya'da bayrak açamazsın mesela. Seni Nazi diye damgalarlar. Ama Amerika'da istediğin bayrağı açarsın. Her ikisinde de uzun yıllar yaşadım, biliyorum.

İlk etapta startın olduğu yerin biraz ilerisinde bayrağı sallayım dedim. Daha bisikletçiler yola çıkarken göründü. Hemen telefonlar ve mesajlar aldım. Aynı gün finişte de göründü.

Geçmişten gelen bir deneyimin olunca nerede duracağını da öğrenmiş oluyorsun. Kameralar nerede, bisikletçiler hangi virajdan girer gibi hesapları yapıyor, ona göre konum belirliyordum. Bütün finişlerde yolun bir tarafı hakemlere ve organizasyona ait. Diğer tarafta bulunman gerekiyor. Türkiye'den gelen mesajlar da konum belirlemede çok yardımcı oldu.

Dünyanın en ünlü bisiklet seyircisi El Diablo lakaplı Didi Senft ile

- Günlük rutinin nasıldı?

Dağ etaplarında bütün yolları kapatıyorlar. İnsanlar ellerinde sandalyelerle kilometrelerce yürüyor. Bazısı araçla geliyor. Onu bir yere bırakıyor, iki üç gün boyunca sağa sola bisikletleriyle gidiyor. Ben ise sabahları kalkıp, motosikletle finiş yerine gidiyordum. Öğlen saatlerinde oraya ulaşmış oluyordum. Finiş yeri hep çok eğlencelidir. Dev ekranlar kurulu oluyor. Karavanlar geliyor hediyeler dağıtıyor. Tam bir panayır yeri gibi. Aileler çocuklarıyla geliyor, o karavanı bekliyor. Finişin başka bir avantajı ise, sporcularla daha yakın olabilmek. Takım otobüsleri de orada bekliyor. Seyirciler sporculara tezahürat yapıyor. Ortalık yıkılıyor. Bir tarafta Kolombiyalılar "Uran, Uran" diye bağırırken, diğer tarafta Eritreliler "Biniam Girmay için "Bini Bini" diye bağırıyor.

Dağlarda bekleyen insan seli

Tabii bu insanların en az bir sporcusu turda yarışıyor. Hele Kolombiyalılar ne kadar övünseler azdır. Kaç tane büyük bisikletçi çıkarttılar. Burada bir tane Türk bisikletçi yarışıyor olsa bizim heyecanımız da bambaşka olurdu.

O arada bir Kolombiyalı ile iyice ahbap olduk. Finişte o da bayrak açıyor ben de. Türkiye'ye gitmiş, Kapadokya'ya bayılmış falan filan. İlla telefon numaramı istedi. Tur bitti ama halen haberleşiyoruz.

Kolombiyalı dostlarla

Bunlar televizyonda pek görülmüyor. Televizyonda çıkan şeylerin fotoğrafını çekmeye gerek yok aslında. Zaten çekilmiş. Son yıllarda tek amaçları sosyal medya hesapları için poz vermek olan insanlar yüzünden yaşanan kazaları biliyorsun. Ki bu sene de çok oldu. 

- Televizyondan ya da yerinden bisiklet yarışı izlerken sporcular kadar seyirciler de çok ilginç oluyor. Bu görüntüler bana, neşenin, heyecanın, rekabet içinde dayanışmanın, deyim yerindeyse "uluslarüstü bir toplumsallık" gibi görünüyor. Bu manzaraları kendi ülkemizde ne yazık ki çok göremiyoruz. Bunu düşündün mü hiç?

Düşünmez miyim? Çok acayip bir aura bu. Milyonlarca insan ortak bir heyecanı paylaşmak için sabahın köründe, hatta bazen bir iki gün önce yola çıkıyor, dağın başında kendine bir yer buluyor. Çoluk çocuk orada bisikletçilerin geçmesini bekliyor. Ondan sonra da eve dönmek için saatlerce süren bir konvoyun parçası oluyor. Normalde akıllı insan işi değil. Ama bu bambaşka kanalları besliyor. Elbette burada en büyük payı yine Fransızlar alıyor. Bir adama "turla ilgili misin?" diye soruyorlar, adamın cevabı: "Ben Fransızım" oluyor.

Ahmet Mumcu'ya tur boyunca eşlik eden motosikleti ve bisikleti

- Adeta folklörlerinin bir parçası olmuş değil mi? Fransızların 1985'ten beri bir şampiyon çıkartamıyor olmaları onları tura daha da bağlıyor olabilir mi?

Onu bilemiyorum. Ama dediğin doğru. Neredeyse 40 yıldır bir şampiyon çıkaramadılar. Ama bu yıl emekliye ayrılan Thibot Pinot gibi, şampiyon olamasa bile azmi ve kişiliğiyle öne çıkan bisikletçilerini büyük bir sevgi seliyle uğurladılar.

- Emeklilik demişken, bu yıl birçok yıldız isim bisikletten emekli oldu. Onun izlerini gözleyebildin mi?

Maalesef Mark Cavendish, Paris'e ulaşmadan kaza yaptı ve emekliliğini Champs-Élysées'de kutlayamadı... Söylediğin gibi Pinot büyük ilgi gördü. Ama ben Peter Sagan'a üzüldüm. Onun gibi büyük bir yıldıza hak ettiği ilgiyi göstermediler. 7 kez yeşil mayo kazanmış bir adam daha büyük bir kutlamayı hak ediyordu.

Büyük sprinter Mark Cavendish hayranlarıyla

- Sanki o da böyle bir şey talep ediyor gibi görünmüyordu. Son gün Paris'te yapılan söyleşide artık eski heyecanını taşımadığı belli oluyordu. Zaten bisikleti tümüyle bırakmadı. İlk aşkına, dağ bisikletine döndü. Ben orada eski neşeli Sagan'ı yeniden göreceğimize eminim.

Sagan 17. etapta, Courchevel yokuşunu çıkarken: "Peter Peter, Tayyar abinin sana selamı var" diye bağırdım. Tayyar Küçükcoşkun abimiz Sagan hayranıdır. Duyunca mest oldu tabii.

- Peki hiç olumsuz bir şey yaşadın mı?

Eskiden de vardı ama son yıllarda yabancı düşmanlığı dünyanın her yerinde arttı. Çok olmasa bile bir iki tatsızlıkla karşılaştım. Bayrağı gören bazı Fransızlar- ki hemen hepsi orta yaşın üstündeydi- bayrağı indirmemi istediler. Malum Kuzey Afrikalılarla ilgili sorunlar yaşıyorlar. Bizim bayrağı da o kapsamda görüyorlar. Bir de illa Fransızca konuşmanı istiyorlar.

Yine bir finiş yine Türk bayrağı

Biliyorsun turdan birkaç gün önce Paris'te bir genç "dur ihtarına uymadı" gerekçesiyle polis tarafından öldürülmüş ve ardından olaylar patlak vermişti. Paris'e gittiğimizde olaylar durulmuştu ama yeniden patlamayacağının garantisini kimse veremez.

Yine de negatif örneklerin sayısı, pozitiflere kıyasla çok azdı. Genelde barışçıl bir kardeşlik ortamı içinde geçti.

- Oradayken Türkiye'de olanı biteni izleyebildin mi? Doğanay Güzelgün cinayetinin haberini aldın mı? 

Normalde ben tura çıkınca Türkiye'ye dair şeylerle pek ilgilenmiyorum. Olabildiğince zihnimi boşaltmak istiyorum. Maalesef Doğanay'ın ölüm haberini aldım. Kendisiyle de tanışmıştım. Klasik bisiklete meraklı olduğum için mağazasına da gitmiştim. Çok üzücü bir olay. Aynı zamanda insanı çok öfkelendiriyor. Türkiye'de insan hayatına saygı-bisikletliye saygı yerlerde sürünüyor. İnsan yurt dışını deneyimleyince bunu daha çok fark ediyor.


Bu söyleşi ilk olarak Cyclist Türkiye'de yayımlanmıştır.

Aydan Çelik kimdir?

Aydan Çelik 1966 yılında Gürün'de doğdu.

İstanbul Ünivesitesi'nde İşletme ve İktisat Tarihi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Heykel okudu. 

Çizgi film stüdyolarında, reklam ajanslarında, gazetelerde, dergilerde, yayınevlerinde çalıştı. 

Erken yaşta bağlandığı bisiklet sporu vesilesiyle Eurosport Türkiye'de konuk yorumcu oldu.

Açık Radyo'da Esra Ertan'la birlikte Şeytan Arabası adında bisiklet programı yaptı.

2006'da Tarih Vakfı Yurt Yayınları'ndan Mişli Geçmiş Zaman adını taşıyan karikatür albümü yayımlandı. 

Devam eden yıllarda Bi Tur Versene, İstanbul Bisiklet Rehberi ve Bisiklet Manifestosu adında bisiklet temalı üç kitabı okurla buluştu.

2013'te Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nun 50. yaşı için "Pardus" adında bir maskot tasarladı.

Toplumsal Tarih, Cyclist Türkiye, Socrates dergileri yayın kurulu üyesi.

Halen çiziyor, yazıyor, bisiklet üstünde çocukluğunu arıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

İkinci İstanbul Turu

Yıllardır yolunu gözlediğimiz Tour of Istanbul’un bu yıl ikincisi yapıldı.  İstanbul’un bisiklet turu birçok bakımdan sınıf atlamış görünüyordu

Son destanı kadınlar yazdı

Roland Barthes, Fransa Turu'nu "destan" olarak tanımlar. Daha çok erkekler üzerinden anlatılan destanı artık kadınlar yazıyor... Geçen pazar biten yarışta, birinci Kasia Niewiadoma ile ikinci Demi Vollering arasındaki fark sadece 4 saniye idi

"
"