11 Eylül 2023

Sol ile birlikte, burjuvazi de kaybediyor

Dünyaya gelmiş olmakla var olmuyoruz, ölümden hayata, hayattan ölüme mekik dokurken varoluşun yüklediği vazifeyi anlamamız gerekmez mi?

Malum, Dünya da Avrupa da hızla sağa kayıyor. Siyasi sürgünler bile tedirgin. "On yıla varmaz buralardan atılırız" duygusundalar.

Bazı Avrupa ülkelerinde, örneğin İtalya‘da, seçim hezimetinin ardından düşünürlerin, gazetecilerin, akademisyenlerin ve hemen her meslekten kişinin geniş katılımıyla düzenli toplantılar yapılıyor “Sol niye kaybediyor?” diye. Fransa’da da Le Pen‘in yükselişi; kaygı ile birlikte birçok tartışmayı, araştırmayı beraberinde getiriyor. Yani, bizdeki gibi linç kültürü ile faturalandırarak değil, gerçekten anlamaya çalışarak. Hal böyle iken sol teorisyenlerin ne düşündüğünü, solun niye bu kadar mevzi kaybettiğini "bir bilen"den dinlemek önemli bence.

Devlet Doktrini Profesörü olmasına rağmen devlet karşıtı eylemleri ile tanınan ve pek mülakat vermeyen Antonio Negri, 90. yaşına basması şerefine Bruno Karantina‘ya söyleşi verdi.

Türkçe’de Aykırı Spinoza Gündem (deki/dışı) Çeşitlemeler, Yaban Kuraldışılık, Yıkıcı Politika, Marx’ın Hareketi, İsyanlar, Porselen Yapımı, Çokluk, Meclis, Devrimin Zamanı, Lenin Üzerine 33 Ders, Ortak Zenginlik gibi birçok kitabı yayımlanan Negri, dünyanın en önemli siyasi doktrincilerinden kabul ediliyor.

Padova Üniversitesi’nden mezun olan, 1959 ‘da Hukuk Felsefesi Profesörü ünvanını alan, daha sonra aynı üniversitede devlet dersi vermeye başlayan Antonio Negri, 1979 yılında Başbakan Aldo Moro‘nun Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılıp öldürülmesinden sonra tutuklandı, 4,5 yıl hapis yattı, 35 yıla mahkûm oldu ancak Kızıl Tugaylar ile organik ilişkisi kanıtlanamadı.

1983 yılında Radikal Parti‘den Parlamento‘ya seçilince özgürlüğüne kavuşan Antonio Negri, aynı yıl dokunulmazlığının kaldırılması üzerine İtalya‘yı terk etti ve Fransa‘ya yerleşti. Ancak serde hukukçuluk olduğundan belki 1997‘de kalan cezasını çekmek için İtalya‘ya döndü, hapse girdi ve 2005 yılına kadar yattı. İtalyan adaletine güvenmediğinden olsa gerek, karizmatik profesör çıkar çıkmaz Paris’e yerleşti.

Antonio Negri, fotoğraf: El Pais Brasil

Yaşamının bir bölümünü hapiste, çoğunu siyasi sürgün olarak Paris’te geçiren Toni Negri'nin, Closerie de Lilas‘a bakan stüdyosunun/evinin salonunda sigara üzerine sigara tüttürerek verdiği söyleşi şöyle:

- En mutlu hatıran?

- 1983-1997 yılları arasındaki sürgün yıllarım... Ayakta kalabilmek için çok çalışmam gerekiyordu. Post-modern dünyada modern sıfıra ayarlanmıştı. Fabrikalarda sömürünün yerini güvencesiz çalışma almıştı. Malum, yıkma ve inşa etme yoluyla ilerleyen kapitalizm kendi etrafında dönüyor. Ben de o koşullarda çalışıp durdum işte. Mutluydum ama.

- Marx, filozofları dünyayı sadece yorumlamakla kalmayıp dönüştürmeye de teşvik etti. Sence katkısı ne oldu?

- İşçi sınıfının analizi; 60’lara, 70’lere damgasını vuran yeni bir konum inşa etti. Olay kitaptan çıktı, eyleme dönüştü. Yirmi yıl süren bir perspektifti bu.

- Ondan sonraki 20 yıla damgasını vuran Berlusconi olduğuna göre başarısız olduğunu düşünüyor musun?

- Ben, burjuvazinin en saygın kesiminin başarısız olduğunu düşünüyorum. Berlusconi tarafından yutulmaya izin verdiler. İtalyan Komünist Partisi’nin kaybetmesi ise kaçınılmazdı çünkü kapitalizmin dönüşümünü anlamadı, Keynesciliğin ötesine geçemedi.

- Tarihsel komünizm çöktüğünde Norberto Bobbio, “Belki de insanların kurtuluşu bu dünyaya ait değildir.” demişti…

- Bobbio, bir kırılma anı yaşadı. Aydınlanma bize modern insanın büyüklüğünün şundan ibaret olduğunu gösterir: Her türlü engelin nasıl aşılacağını bilmek...

- Devlet Kürsüsüne atanmanı sağlayan Bobbio’dan seni ayıran neydi?

- Komünizmin bir devlet doktrini olmadığını, siyasi şiddet olduğunu belirtmesi. Devlet mutlak egemenlik alanı değil, farklı güçlerin mücadele ettiği bir alan olarak var olur.

- Katolik okulunda büyümek sana ne kattı?

- Hristiyan demeyi tercih ederdim. Fakirleri sevmeyi ve seçmeyi öğretti.

- Ama sonra cinayetler birbirini izledi…

- Katliamları devlet yaptı, ben kimseyi öldürmedim.

- Fransa yanıyor. Marie Le Pen Elysee’ye çıkacak mı?

- Bugün seçim olsa yüzde 70 alır.

- Ya sol?

- Ya yenilenecek ya bitecek. Bazı umut verici şeyler var. Klasik grev yerine toplumsal grevler başladı. Sarı Yelekliler sokağa çıkardı halkı, onlar olmasa emekli maaşı isyanı da olmazdı.

- Ne olacak bu Avrupa‘nın hali?

- Ben her zaman Avrupa yanlısı oldum ama şu çok açık: 10 yıl içinde Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra burası Amerikan endüstrisinin, gücünün bir derebeyliği olacak. Rusya ise Çin‘in şemsiyesi altında olacak.

- Spinoza, “En iyi toplumsal yaşam; kolektif olarak sürdürülen yaşamdır, ortak yaşamdır, çoğunluk sevgi dolu bir toplum olarak özgürce örgütlenmelidir” der. Bence, bu en doğru yaklaşım. Marx, maddi ve manevi, siyasi ve ekonomik bir toplum inşa etme eğilimi ile sınıf mücadelesini karıştırdı.

- Kızınız sizi eleştiren bir sinemacı oldu. Hayatınızı ideolojiye feda ettiğiniz için size kızgın.

- Çocuklarım baskıdan çok çekti ve bana karşı öfkeliler ancak Anna‘nın şu anda yaptığı gibi bu hikaye hakkında film yapmak acıyı yeniden yaşatmaktan başka bir şey değil.

- Yaşlanmak?

- Yaşlandıkça duyguların kavramların önüne geçtiği söylenir ama ben Foucoult gibi duyguların ve kavramların iç içe geçtiğine inanıyorum ve hala adaletin-özgürlüğün bölünmez bir bütün olduğunu düşünüyorum.

Burada tabii Bobbio’nun insanın kurtuluşunun bu dünyaya ait bir mesele olmayabileceğini söylemesi başlı başına bir konu. Dünyaya gelmiş olmakla var olmuyoruz, ölümden hayata, hayattan ölüme mekik dokurken varoluşun yüklediği vazifeyi anlamamız gerekmez mi?

Hüsamettin Koçan, fotoğraf: Ajandakolik

Eve dönüş de kadınların eliyle olacak

Anadolu’nun en çok göç almış illerinin başında geliyor Bayburt. Profesör Hüsamettin Koçan, göç edenlerin bir kısmının geri gelmesini sağlayabilmek, kadın aracı ile kültürel devamlılığı hayata geçirebilmek için “Baksı Kadın Emeği Merkezi”ni açıyor Sanat Müzesi’nden sonra.

“Kadın; Anadolu’da prototip değil, çeşitli. Kadının üretim ve tüm mekanizmalara katılması gerekiyor çünkü kadın öğrenmeye ve üretmeye daha eğilimli ve her şeyin çözümü üretimde. Kadınlar buradan gittiler, yabancılaştılar, topraktan koptular ve kentte sıkıştılar. Göçlerin, depremlerin, sellerin de en ağır bedelini hep kadınlar öder. Biz, onların bir kısmının geri gelmesini, nefes almasını, üretime dönmesini sağlamaya çalışacağız” diyor Prof. Hüsamettin Koçan önümüzdeki aylarda kazma atılacak merkezi anlatırken. STK’ları, özel sektörü, devleti, bireysel destekçileri, herkesi iş birliğine çağırıyor.

Bayburtlu kadınların ekonomik, kültürel, sosyal gücünü artırmak için tasarlanan “Baksı Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi”nin mimari projesi Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından gönüllü olarak yürütülüyor. Melkan Gürsel proje için “Alçakgönüllü, işlevsel, kapsayıcı olma kriterleri ile biçimlendirildi. Yerele uygun ama çağdaş yöntemlerle yapılacak” diyor.

Hüsame Köklü tarafından bağışlanan 8 dönüm arazi üzerinde 2 bin 550 metrekarelik bir alan içinde inşa edilecek tesiste 7 atölye, 1 çok amaçlı salon, satış merkezi, kütüphane, kreş, kafeterya ve misafirhane yer alacak.

2017 yılında mimari ödül programı MİPİM Future Awards “Sivil ve Kamu Binası” kategorisinde ödül kazanan proje, tahminen 100 milyon TL’lik bir yatırımla gerçekleşecek.

Bu ortak “Ev”de yerel kültürün unutulmuş dinamiklerine hayat verilecek, geleneksel dokuma, ehram, kilim, halı, el sanatları ürünleri üretilecek ve dünyaya satılacak.

Sürekliliği olan bu altyapının ilk adımı atıldı. Kazma da önümüzdeki aylarda atılacak. Böylece bir düş daha gerçek olacak.

Kimileri konuşuyor, kimileri yapıyor işte…

Yazarın Diğer Yazıları

Hükümetlerin, savaşların zulmüne uğrayan yazarlar, şairler

Uluslararası PEN hükümetlerin - savaşların zulmüne uğrayan yazar ve şairler hakkında bir rapor yayımladı

"Tutti Frutti"den Kızılcık Şerbeti'ne

Diğer her şey hayatın olağan seyrine uygunmuş gibi, laikçi görünümlü siyasal İslam propagandası pompalanıyor, diye isyan eden edene

Mazisi silinenlerin ülkesi olduk

Niyetim bıkmadan usanmadan yaşadığımız topraklarda insanların giderek sığınabilecekleri rutinlerinin, mekanlarının elinden alınmasına dem vurmak