12 Ekim 2023

Fosse

“Benim için yazmak dua etmek gibidir” diyerek mistik yanının altını çizen Norveçli yazar, tıpkı Dario Fo gibi arabayla giderken öğreniyor Nobel’i aldığını

Huysuz, yalnız, depresif, emekli alkolik, memleketi Norveç‘in fiyortları ve sisleri arasında izole edilmiş bir üne sahip Fosse’nin, sözcükleriyle dünya çapında binlerce duyguya, düşünceye kapı açtığını, okurlarını derinliklere götürdüğünün ispatı oldu bir anlamda Nobel‘i alması…

Jon Fosse‘nin Türkçede Monokl Kitap’tan çıkan ‘Üçleme’, ‘Sabahtan Akşama! ve en sevilen kitaplarından biri olan ‘Melankoli  I-II’ adlı üç romanı bulunuyor.

Fosse, uluslararası sahnedeki en yenilikçi seslerden biri. NYT için kaleme aldığı, 700 sayfasında noktalama işareti kullanmadığı, bin 200 sayfalık ‘mistik romanı’ Septoloji ile geniş bir kitleye ulaştı.

Öncelikle önemli bir tiyatro yazarı. Oyunları 5 kıtada temsil edildi, kitapları 40 dile çevrildi ve onu tanıyan hemen herkes Nobel’den kazandığı 1 milyon euroyu Toscana’da bir eve değil, Harold Pinter gibi tiyatroya yatıracağına emin.

Çağdaş dünyanın kaygılarını, alışkanlıklarını fotoğraflıyor, insan ruhunun karanlık dar sokaklarına sapıyor Fosse. ‘Uykusuz’, ‘Kış’, ‘Ben Rüzgarım’ ve ‘Sıcak’ gibi eserlerinde, meselesini “Söylenmeyeni yazmak” olarak açıklıyor.

Jon Fosse

Norveç’in batı kıyısı Haugesund’da 1959 yılında doğan John Fosse, fizik olarak tipik kuzeyli diyebileceğimiz sert, iri bir yapıya sahip. Yazar, yedi yaşındayken önemli bir kaza geçiriyor ve bu deneyim onun yetişkinlik dönemindeki yazılarını büyük ölçüde etkiliyor. Bergen Üniversitesi’de karşılaştırmalı edebiyat ve felsefe okuyor. Yazmaya 12 yaşında başlayan Jon Fosse, kendisini anlattığı ender söyleşilerinden birinde, “Mutlu bir çocukluk geçirdim. Futbolu seviyordum ama ergenlikle birlikte her şey değişti, yazmak dışında hemen her şeye yabancılaştım, bugün bile tek sığınağım yazmak” diyor.

Tek sığınağının kuytu köşesinden ilk çıkışını, 1983 yılında Norveç dilinin iki yazılı standardından biri olan Nynorsk dilinde yazdığı ‘Kırmızı-Siyah’ romanı ile yapan John Fosse, Melankoli, Uykusuzluk, Septoji  ile de ününü pekiştiriyor.

2003 yılında Fransa’nın Ordre du Merite nişanına layık görülen Fosse, The Dally Telegraph’ın hazırladığı “Yaşayan En İyi 100 Dahi” listesinde 83. sırada yer aldı.

Evli ve çocuklu olan Fosse, Kral tarafından edebi değerinden dolayı bağışlanan Oslo Grotten de fahri kraliyet ikametgahında oturuyor. Geçmişte alkolizm ile sarsılmış yazarın, burada manastır düzeyinde bir inziva yaşadığı söyleniyor.

Norveçli yazar konuşmayı fazla sevmese de konuştuğunda kendisini son derece açık ifade ediyor. “Alkolizmden ve kronik kaygı bozukluğundan Katolik inancı sayesinde kısmen kurtuldum” diyor.

“Benim için yazmak dua etmek gibidir” diyerek mistik yanının altını çizen Norveçli yazar, tıpkı Dario Fo gibi arabayla giderken öğreniyor Nobel’i aldığını. “Son 10 yıldır bunun için hazırlanıyordum. Ama inanın şansın olmasına rağmen bugün ödülü almayı beklemiyordum” diyor karşısında gazetecileri görünce.

Bu sezon ‘Kanepedeki kız’ adlı bir oyunu sahneleniyor Fosse’nin, yaşamak için bir neden arayan bir kızın hikâyesi. Niye yaşaması gerektiği sorulduğunda ise “Basit: Aşk için” diyor.

Ve tabii şaşırtıyor, hatta gazete başlıklarından biri şöyle: “Haydi, inanalım bari…”

Nobel demişken bir şeyin altını çizmeden geçmeyeyim. Nobel’i alan hemen hiçbir yazarın başına matbu bir ‘Nobel’li yazar’ gibi klişe yerleştirilmiyor. Çoğunun sadece biyografinde yer alıyor,  o da yarım satır.  Yani bu görgüsüzlüğe artık bir son versek fena olmayacak, kaldı ki artık hiçbir ödül, gerçek anlamda bir değer atfetmiyor.

Ege Dündar, PEN Yönetim Kurulu’na seçilen en genç üye oldu

Büyümesini izlediğiniz bir çocuğun Uluslararası PEN Yönetim Kurulu’na seçilmesi ne güzel bir şey, iftihar etmemiz gerekir değil  mi ? Ama etmedik, bir Türk yurt dışında bir ‘yere’ geldiğinde ballandıra ballandıra haber yaparız, bu sefer yapmadık. Öfke, korku dilimize, elimize pranga vurdu.

102 ülkenin üye olduğu, 144 merkezi olan PEN‘in Uluslararası Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Sönmez, başkan yardımcıları arasında Orhan Pamuk, Svetlana Alexievich, J. M. Coetzee gibi yazarlar yer alıyor.

Ege Dündar

PEN, geçtiğimiz günlerde yeni yönetim kurulu için toplandı, üç aday arasından iki kişi seçildi, biri Ege, diğeri Elisha July. Üçüncü aday çekildi. Ege Dündar’ı dört ülke aday gösterdi, Hırvatistan, Hollanda. İngiltere ve Norveç.  Genç yazarımız, 46 ülkenin PEN merkezlerinin oylarıyla seçildi.

Ege Dündar, bir önceki kongrede Tomorrow Clup adlı bir gençlik projesi canlandırmış, İsveç’teki kongrede çalıştaylar düzenleyerek 45 ülkenin üyelerini, 35 yaş altında en az bir üyeyi merkezlerine genç temsilci olarak almaya ve senede bir diğerleri ile buluşturmaya ikna etmiş. Yani yaşlanma emareleri gösteren bu organizasyona gençleri daha çok dahil etmeye, aralarında dayanışma kurmaya çalışıyor.

İlk kitabı ‘All These Things Ara Not Lost’ geçtiğimiz aylarda İngiltere’de yayımlanan ve Barnes&Noble tarafından Kanada, ABD, İrlanda ve İngiltere’de dağıtılan Ege, “Aslında bütün bunlar yitirilmedi” diyor.  Genç yazarın bu ilk kitabı olsa da daha önce babası Can Dündar ile birlikte ‘Duvar’ adlı bir masal kitabı da yayınlanmıştı.

Yazarın Diğer Yazıları

Hükümetlerin, savaşların zulmüne uğrayan yazarlar, şairler

Uluslararası PEN hükümetlerin - savaşların zulmüne uğrayan yazar ve şairler hakkında bir rapor yayımladı

"Tutti Frutti"den Kızılcık Şerbeti'ne

Diğer her şey hayatın olağan seyrine uygunmuş gibi, laikçi görünümlü siyasal İslam propagandası pompalanıyor, diye isyan eden edene

Mazisi silinenlerin ülkesi olduk

Niyetim bıkmadan usanmadan yaşadığımız topraklarda insanların giderek sığınabilecekleri rutinlerinin, mekanlarının elinden alınmasına dem vurmak