16 Şubat 2018

Zirveden en diplere inmek: hayatın böylesi....

Özellikle ABD'de birçok eleştirmen filmden ‘yılın sürprizi' diye söz ediyor. Haklılar mı?

 

BEN, TONYA     X  X  X  X
(I, Tonya)

Yönetmen: Craig Gillespie
Senaryo: Steven Rogers
Görüntü: Nicolas Karakatsanis
Müzik: Peter Nashel
Oyuncular:  argot Robbie, Sebastian Stan, Allison Janney, Julianne Nicholson, Paul Walter Hausen, Bobby Cannavale, Lisa Kaye Kinsler, Caitlin Carver/ Amerikan filmi

 

 


Özellikle ABD’de birçok eleştirmen filmden ‘yılın sürprizi’ diye söz ediyor. Haklılar mı?

Bu elbette bir kez daha yalnızca sinemaya veya ‘sanat filmi’ dediğimiz türe bakışımız kadar, hikâyenin tam göbeğine oturan ve aslında filme egemen olan bir ögeye göre değişebilir. Bu bir kez daha tam bir Amerikan filmidir: her şeyiyle o dev ülkeden çok-boyutlu bir yansıma getiren...

Ve bunun için (belki de bunun sonucu olarak) bağrında acımasız, devasa, görkemli bir ABD eleştirisi, giderek Amerikan-karşıtı bir tavır barındıran...

Film gerçekten yaşamış bir insanın biyografisidir. 1970 doğumlu Tonya Harding, Amerikan taşrasından ve hayli yoksul bir çevreden gelen bir sporcu kadın. Babası o daha çocukken evi terk edip gitmiştir. (Ültra-tipik bir Amerikan erkeği davranışı!...Ama bizim gibi yapıp, öldürmek yerine çekip gitmeleri yine de ehven-i şer değil mi?)

Evi tek başına geçindiren anne, daha dört yaşlarında kızının o müthiş buzda kayma yeteneğini keşfeder. Ve onu sadece bu yönde eğitmeye koyulur. 

Ama nasıl, hangi yöntemlerle? Benzer bir karakteri şimdilerde ekrana gelen Mom adlı dizide yineleyen Allison Janney’in harika biçimde oynadığı gibi: Yani dengesiz, mutsuz, hayatı kaymış bir insan enkazı; sevgiyi hiç tatmamış bir ruhun doyumu zalimlikte arayan davranışıyla....

Ve Tonya artık ABD spor tarihine geçmiş olan kariyerini yaşamaya koyulur. Buz sporunda giderek seçkinleşir, ünlü ‘havada üç dönüş’ü yapabilen ilk kadın olarak önce ulusal, sonra dünya, giderek olimpiyat şampiyonu olur.

Ama özel hayatı asla düzelmeyecektir. Buyurgan anneden kaçıp yakışıklı Jeff Gillooly’le evlenmesi bir başka hata olur. Adam onu tutkuyla sevmektedir; ama sorunlu, giderek psikopat bir eştir. Ve karısına sürekli baskı ve işkence uygular.

1994 Olimpiyatları öncesindeki bir olay acıklıdır: Alanındaki büyük rakibesi Nancy Kerrigan, bir saldırıya uğrayarak ağır biçimde yaralanır. Olayı eşi düzenlemiştir: sözümona  Tanya’ya yardım için...

Ama olay gitgide dallanıp budaklanır ve Tanya’yı ezip geçer. Geriye kalan, bir daha asla kayamayan, günümüze dek yaşamını farklı işlerle kazanan, bir aralar boksörlük bile yapan ezik ve zavallı bir kadındır.

Bu gerçek öykü çok farklı biçimde anlatılmış. Modern, akıcı bir anlatım. Kıpır kıpır bir kurgu. Ve bir zamanlar dendiği gibi Brecht’çi bir sinema: Yani kahramanların yer yer klasik bir tempoyu kırarak kameraya konuşmaları. En başta, en kritik anlarda ‘bizzat’ bize dönüp küçük, ama yaşamsal itiraflarda bulunan Tonya olmak üzere....

Ve de bir rüya kadro. Başta yeni Avustralyalı yıldız Margot Robbins. Bugün 28 yaşında (1990 doğumlu), 2008’de başladığı mesleğinde özellikle 2013’lerden beri The Wolf of Wall Street- Para Avcısı, Focus, Tarzan Efsanesi, Suicide Squad- Gerçek Kötüler’le tanınan oyuncu, mesleğinde zirveye çıkıyor. Ve Oscar’ın sanırım en ciddi adayı.

Ayrıca sanatçının elbette yönetmenin ve de kameranın başındaki Nicolas Karakatsanis’in de büyük katkılarıyla, dublörü gerçek kayakçıyla sanki bütünleşerek her şeyi bizzat yapar gözükmesi de bildiğimiz tüm filmleri aşan bir mucize sanki...

Annede Allison Janney de Oscar alabilir. Kocada Sebastian Stan ve kötü adamların başı Sawn’da tombiş Paul Walter Hauser de çok iyiler.

Oscar mevsiminin ve de yılın görülmesi gereken filmlerinden... 

HAFTASONU ANKARA’DAYIM

Sevgili okurlarım. Bugünden itibaren iki gün Ankara’da, 12. Kitap Fuarı’ndayım. Fuarın ‘onur yazarı’ olarak...

Bugün (Cuma) açılış konuşmasını yapacağım. Yarın saat 13.00’de söyleşim, 14.30’tan itibaren ise kitap imzam var.

Söylemeye gerek yok: Ankaralı okurlarımı ve kitapseverleri bekliyorum....

Yazarın Diğer Yazıları

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

"
"