En önemlisi elbette Füruzan idi. Vaktiyle hayli dost olduğumuz, benim hayatımda önemli bir yer tutmuş olan o sarışın kadın... Hem çok önemli bir yazar; hem sinemaya da ilgi duymuş bir büyük sanatçı idi. Ve gerçek dostlarına hep yardım elini uzatmış olan...
Füruzan (Fotoğraf: Atilla Dorsay)
Evet, asıl adı Feruze Çerçi olan, ama belli bir tarihte bunu Füruzan yaptığı gibi, ünlü eşi ve ailesinin soyadını da "kullanmak" istemediği için tek bir ismin arkasına sığınan Füruzan... Burada yazarlığı üzerinde çok duracak değilim. Elbette ben de biraz okuyan her Türk vatandaşı gibi, ilk kitabı Parasız Yatılı'dan itibaren (1972) onu izledim. Ardından gelen 47'liler, Kuşatma, Benim Sinemalarım (ki bu onun Gülsün Karamustafa ile birlikte yönettiği çok hoş bir film oldu), Gecenin Öteki Yüzü gibi kitaplarını da yutarak okudum. Öylesine enerjikti ki, daha bir yıl önce son bir kitapla ortaya çıkmış ve yine okunmuştu.
Füruzan ve Tan Oral
Ama benim için ayrıca bir önemi var. O bir dönemde yönettiği Dünyanın Öyküsü dergisinin ilk sayısına benim bir hikâyemi almıştı: Müze Memuru Mithat'la Şişman Ayten adını taşıyan... O öyküyü çok sevmiş ve şunları yazmıştı:
"Bu öyküyü ilgiyle okudum; kahramanları sevdim. İstanbul'un, güzelim Samatya'nın kokusunu soluyarak, gülümseyerek kendini bana hemen sevdiren Ayten'le, Mithat'la tanışmış oldum. Bu binlerce yıllık kentin kalabalıklarında, dikkat etme çabası bile gösteremediğimiz o kavgasız, sıcacık aşk öyküsünü bize yaklaştıran yazarını da yanımda duyumsayarak..."
Evet, işte bu... Böylesine önemli bir yazardan ilk hikâyem için bu derece içten ve yüreklendirici bir iltifat almak... Ve diğer hikâyelerimle birlikte, Hepsi Senin İçin adlı bir kitap oluşturmak... Elbette arka kapağına onun yazısını ve yine beni öven Ahmet Ümit ve Elif Tanrıyar imzalı yazıları da koymuştum. Ne yazık ki bu hikâyecilik çabamı sürdüremedim. Sinema ve onun getirdiği sürekli film izleyip yazmak, hep Yedinci Sanat üzerine yoğunlaşmak kaygısı buna engel oldu.
Füruzan'la ben...
O kitap sonradan birkaç baskı yaptı, Ve Füruzan benim için ebedi bir büyük dost kaldı. Kızı, Cumhuriyet'in sinema yazarı Aslı Selçuk'la ona hep bir şeyler yollardım: yeni bir kitap veya sadece bir selam... Aslı, ki babası da karikatürün büyük ustası Turhan Selçuk'tu. Yani İlhan Selçuk'un kardeşi... Aileye bakar mısınız!...
Ömer Kavur ve Füruzan'la (Fotoğraf: Ara Güler)
Ve sonunda Füruzan'ı kaybettik. Onu anma buluşmasına gittim elbette... Bana düşen görevi yaparak, onun asıl sinemayla olan ilişkisinin üzerinde durdum. Bir yönetmenliği, birkaç senaryosu... Bir de, üzerime görev değildi; ama beni tedirgin eden doğum tarihi üzerinde iki laf ettim. Yakınları; başta sevgili kızı Aslı Selçuk olmak üzere, onun doğum tarihini 1939 olarak açıklıyorlar. Oysa başvurabildiğim tüm kaynaklar bunu 1932 diye belirtiyor. Tam 7 yıllık bir fark. Kadınların yaşı filan sorulmaz diye soğuk espri yapacak değilim. Ama lütfen, bunun doğrusunu bulup açıklamak gerekmiyor mu?
Güle güle, sevgili Erkan Özerman
Erkan Özerman'la
Sevgili Erkan Özerman da bu sıralarda çekip gidenlerden biri oldu. 1938'de doğmuş, benim gibi Galatasaray lisesinde okumuş, Fransız kültürüyle yetişmişti. Ayrıca Paris'te sosyoloji ve siyaset fakültelerinde eğitim aldı. Çeşitli gazetelerde magazine dönük yazılar yazdı, radyo programları yaptı. Yakın dostu Dario Moreno üzerine bir kitabı da var (Remzi Kitabevi). 1970'lerde uluslararası İstanbul PomMüzik yöneticisi, 1979'da Fransız - Türk Dostluk Derneği Başkanı oldu.
Ama en önemli misyonu 1989 yılında başlattığı ve paralel olarak çalışan Best Model of Turkey ve Best Model of the World yarışmasının organizasyonudur. Özellikle ülkemizde kadın ve erkek olarak yılın modellerini bir jüriye seçtiren Özerman, sayısız genç insana ufuklar açtı ve bir anlamda hepsinin "babası" oldu. 2000'lerde buna Sportif Salon Dansları Derneği Kurucu Başkanı titri de eklenebilir.
Onunla dostluğumuz iyi-kötü yıllar boyu sürdü. Birçok kez Cannes Festivalinde karşılaştık. Günde 4-5 film izlediğimiz yıllardı ve ben arada çok sıkıldığım bir film olursa çıkardım. Ama o her filmi sonuna kadar izleme huyunu hep sürdürdü.
Ayrıca onunla telefon konuşması yapmak... Dünyanın en zor işlerinden biriydi. Sizi katiyen dinlemez, sadece kendisi konuşurdu. Birkaç kez öfkeden çıldırıp telefonu kapattığımı hatırlarım!...
Erkan Özerman, ben, Ahmet Misbah Demircan ve Ali Uçansu
Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar kitabımda onun için şunları yazmıştım:
"Onunla çok anım var. Örneğin Paris'te beni Alain Delon'lu bir galaya götürmesini; aniden gelen telefonlarını; o aralar çok gerekli bir ilacı bir akşamüstü kapıma kadar getirip bırakmasını… Ünlü oyuncu ve şarkıcıların otobiyografilerinden oluşan bir torba kitabı bana armağan etmesini nasıl unutabilirim?
Sevgili Erkan geçenlerde 40. meslek yılını kutladı. Pek sevmesem de Richard Clayderman'a bile katlandım, onun için!… Ama, şaka bir yana, dünyada hâlâ çok süksesi olan Clayderman'ın yaptığı Turquie Mon Amour kaydının önemini kabul ediyor ve yıldönümüyle birlikte bu çabasını da kutluyorum. Sahip olduğunu bildiğim muazzam enerjisiyle, o bize daha çok güzel geceler sunacak, eminim. Eee, bizim kuşak, hele Galatasaraylı ise, kolay pes etmez; asla da teslim olmaz."
Sonrası da geldi. Erkan bu kez benim için özel bir gece yaptı. 2005 yılında… İşte teşekkür yazım:
Sahi, neydi o gece, neler oldu?
"Kendimle ilgili şeyleri bu sütunlara taşıma huyum pek yoktur. Bu nedenle, geçen gece sevgili dostum Erkan Özerman'ın Nişantaşı Riva butik-otelde benim için verdiği daveti de söz konusu etmedim. Ama basında öylesine güzel yazılar çıktı ki, herkes merak etti. Üstelik yanlış anlamalar oldu. En son Türker İnanoğlu'nun yeni ve olağanüstü sanat merkezi TİM'in açılışında, Tarık Akan ve Ali Özgentürk bana "Yaş gününü kutlamışsın, hayırlı olsun" demezler mi?
Yaş günüm filan değildi. Mekteb-i Sultani günlerinden beri arkadaşım olan Erkan Özerman'ın bana bir jestiydi bu… Erkan en son benim kendi alanı olan hafif müzik üzerine yazdığım Ne Şurup-Şeker Şarkılardı Onlar kitabına bayıldı. Ve geçen SİYAD törenine geldi, onu da çok sevdi, komplimanlar yaptı. Hele o geceyi nasıl zorluklar ve olanaksızlıklar içinde yaptığımızı, her yıl yeniden para peşinde koştuğumuzu öğrendiğinde… Elbette onun gibi bir organizasyon ustasından gelen bu değerlendirme benim için, bizler için çok önemliydi.
Ve Erkan, özetle 'Tüm bu başarılar ödül hak eder. Ama madem kimse bunu yapmıyor, ben sana bir gece düzenleyip ödül vereceğim' dedi. Ben önce dalga geçtim. Ama baktım, adam ciddi… Sonunda, yerin küçüklüğü nedeniyle kısıtlı bir dostlar listesi hazırladık ve geceyi yaptık.
Ve işte orada küçük bir mucize oldu. Mekânın hoşluğu, yemeklerin kalitesi, ama en çok gelen insanların düzeyi ve de hakim olan dostça, afra-tafrasız atmosfer, herkesi çok etkiledi. Ben ustadan bir organizasyon dersi alırken, katılan sinemacı, müzikçi, yazar, manken vb. sanatçı dostlarıma da minnettar kaldım.
İşte böyle... Tekrar edeyim: Ödül meraklısı değilim, kimseden bunu beklemiyorum. Erkan'ın ödülü de zaten birkaç değerli 45'lik plak oldu. Ama asıl ödül, kuşkusuz o gecenin kendisiydi. Yaşasın gerçek dostlar; var olsun yaşamını sanata ve kültüre adamış insanların o benzersiz gönül birliği… Ve sağ olsunlar, basında bu küçük olayı öylesine güzel duyuran dost kalemler."
Ama sağlık sorunları çoktan başlamıştı. Bir süre önce bu konuda kötümser bir yazıcık yazmıştım. Anlaşılan o pankreas kanserini yenemedi ve veda etti. Allah rahmet eylesin..
Ama sadece genç ve güzel insanlara iş yapmanın bir bedeli var!... Onun için çok laf edildi; taciz iddiaları ileri sürüldü. Kimi ünlü kişilerin de katıldığı... Elbette ben bunların içyüzünü bilemem. Ama benim için Özerman birçok açıdan son derece kendine özgü bir insandır. Ve en çok da Fransa- Türkiye ilişkilerine büyük katkısı olmuştur. Ruhu şad olsun...
Sevda Ferdağ'ı gerektiği gibi anmak
Sevda Ferdağ ile...
Bir başka taze kayıp da Yeşilçam'ın ilginç isimlerinden Sevda Ferdağ oldu. Sevda adı kadınlara en çok yakıştırdığım isimlerden biridir. Ayrıca onunla da tanışmış ve konuşmuştuk. Ama basında nedense tek bir filmiyle anıldı: Kemal Sunal'la çevirdiği Kapıcılar Kıralı. Belki o Zeki Ökten imzalı bir film olduğu için!...
Daha 16 yaşında sinemaya başlayan Ferdağ, özellikle 60'larda çılgın denebilecek bir tempoyla çalışmış, film üstüne film yapmıştı. Aralarında Gurbet Kuşları, 10 Korkusuz Adam, Erkek Ali, Helal Adanalı Celal, Cibali Karakolu, Sefiller, Kadın Hamlet, Seninle Son Defa gibi yapımlar bulunan... 2010'larda sinemayı bırakmış ve biraz unutulmuştu. Ne de olsa Dört Yapraklı Yonca'nın hayli uzaklarındaydı!... Ben onu da tanımış olmaktan mutluyum. Allah rahmet eylesin...
Elbette başka gidenler de oldu. Örneğin Ayla Algan... Bu çok değerli sinema-tiyatro oyuncusu ve şarkıcımız andığım kişilerden biraz önce vefat etti. Ama onu yazmadım, yazamadım. Çünkü hiç tanışmamıştık; bir araya gelememiştik; tek bir resmimiz bile yoktu. Elden ne gelir? Onun için de gerekli duaları yapmaktan başka...
Fatma Girik, Yılmaz Atadeniz, Sırrı Gültekin ve Sevda Ferdağ
Not: Sevgili okurlar;
Filmcilerimiz sağ olsunlar, habire bize oyun oynuyorlar!... Bugün yazdığım ve çok sevdiğim Senden Başka filmi, nedense gösterime girmemiş. Buna karşılık, benim birkaç hafta önce yazdığım İlgi Alanı ise ancak bu hafta gösteriliyor. O da önemli bir film, bakıp eleştirimi bulur ve okuyabilirsiniz. İyi seyirler...
Atilla Dorsay kimdir?
Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.
10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.
Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.
Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.
1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.
Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.
Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.
Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.
Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.
Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.
TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.
Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".
Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.
Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.
Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.
Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.
Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...
|