08 Kasım 2024

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

SAPKIN

X X 1/2

(Heretic)

Yönetim ve senaryo: Scott Beck ve Bryan Woods
Görüntü: Chung-hoon Chung
Müzik: Chris Bacon
Oyuncular: Hugh Grant, Sophie Thatcher, Chloe East, Topher Grace, ElleYoung, Julie Lynn Mortensen, Haylie Havrsen

ABD-Kanada yapımı, 2024

İşte bu haftanın en, daha doğrusu tek ilginç gözüken yabancı filmi. Ne yazık ki ayni ölçüde doyurucu değil, çekici hiç değil. Ama çok temel bir özelliği var: Temeli dine ve elbette Hristiyanlığa dayanıyor ve bir gerilim filminin ögelerini içeriyor. Artık bu iki şey ne kadar birleşebilirse!..

Hemen hemen sadece üç baş oyuncu arasında geçen filmde önce iki gencecik rahibeyi tanıyoruz: Sister Paxton (Chloe East) ve ayakları daha bir yere basan Sister Barnes (Sophie Thatcher.) Hemen söyleyeyim: Filmi baştan sona sürükleyen ve herhalde parlak bir geleceğin beklediği iki büyük yetenek...

Sapkın filminden bir kare

Onları önce aralarında seksi konuşmalar yaparken duyuyoruz. Tuhaf, ama gerçek!.. İnsan (özellikle erkek) organlarından, pornodan filan bahsederken, birden dine dönüyor ve Tanrı’dan konuşuyorlar: Onun gerçekten ruhları koruyup korumadığını tartışarak... Göğüslerinde asılı kimlikleri onları ayırt etme belgesi...

Bu arada harika bir evde oturan ve hayli zengin olduğu anlaşılan Bay Reed devreye giriyor. Özlediğimiz oyuncu Hugh Grant’ın dönüşü olarak... Bay Reed dine, özelikle de Hazret-i İsa’nın son günlerine ilgi duymuştur ve ‘Mormon’lar onunla bu konuları konuşması için iki rahibemizi evine yollarlar. Rahibeler dinsel eğitimlerine göre, bir erkeğin yalnız yaşadığı bir eve giremezler. Ama Bay Reed onlara eşinin de evde olduğunu söyler ve kızları misafir eder. Ancak o kadın hiç ortaya çıkmayacaktır; sonunda çıksa da kimsenin artık tanıyamadığı bir halde!..

Sapkın filminden bir kare

Evde kızlar ve Bay Reed uzun söyleşilere girişirler. Biraz da onun ısrarla ikram ettiği yaban mersinli pasta etrafında!.. Çok eşlilik, gerçek dinin hangisi olduğu, eve konmuş metalin cep telefonlarını engellediği vs. vs. Bu sonuç olarak upuzun bir özel dil; karmakarışık anılar ve efsanelerle yüklü bitmeyen bir diyalogdur. Dışarıdaki karlı havanın da eşlik ettiği... Evde zamanlayıcı denen bir teknoloji, kapıları her isteyenin açamadığı bir hale getirir. Monopoli oyunu oynanır: 147 ülkeye yayılmış, toplam bir milyon insanın oynadığı... Mormonluğun 800 yılık mazisi; arada The Hollies ve Radiohead müzik guruplarının kıyaslanması... Ya da Tanrı’nın yarattıkları arasında imansız, eşcinsel veya ezeli günahkarların varlığı da bir konudur.

Sonunda her şey, sanki o tılsımlı evde bir ölüm-kalım savaşına dönüşür. Birbirinden ürkünç sahnelerle... ABD’nin popüler lokanta zinciri Taco Bell’den ısmarlanan yemek kimsenin boğazından geçmez. Bir ‘implant çıkarma’ sahnesi tek sözcükle iğrençtir. Acaba bunca dine dayalı gözüken tartışma içinde bir ‘simülasyon teorisi’ mi gizlidir? Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

Sapkın filminden bir kare

Tüm bunların birbirine karıştığı film sonuç olarak beni tatmin etmedi. O iki genç ve yetenekli kadının yanında yakışıklılığını hâlâ koruyan Hugh Grant’a da yeterince ısınamadım. Ve bu filmi son dönemin birkaç sürpriz filmi gibi, vaatlerini pek yerine getiremeyen bir tuhaflık örneği olmanın ötesinde sevemedim. Ama din konuları özellikle ilginizi çekiyorsa... Buyurun efendim!..

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Canlandırma sinemasına Disney el atarsa ne olur?

'Mufasa Aslan Kral' filminde; canlandırma hayvanların yüzlerinde, insan yüzlerinde görmeye alıştığımız tüm o ifade zenginliği vardır. İşte bu belki de o eskimeyen Disney damgasıdır ve filmin değerini bu yapar

Gizemli bir ‘sanat filmi’: Sevsek mi sevmesek mi?

"On Saniye" filmi sadece iki kadının bitmeyen diyalogları üzerine kuruludur. Bir sanat filmi için bile tam bir handikap! Kendi adıma şunu söyleyebilirim: Bunca lafı etmem bile, filme özel nitelikler kazandırmıyor mu?

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

"
"