17 Nisan 2015

Sevdiğinin içindeki ikinci insanı keşfetmek...

Fantastik iki kişilik tiyatro oyunu gibi akıp giden, sınırlı mekan ve temalarını hayal gücüyle kapatmayı başaran bir deneme

 

TEK AŞKIM  (The One I Love)   X  X  X  1/5

Yönetmen:  Charlie McDowell
Senaryo: Justin Lader
Görüntü: Doug Emmett
Müzik: Danny Bensi, Saunder Juriaans
Oyuncular:  Mark Duplass, Elizabetn Moss, Ted Danson/ Amerikan filmi

 

 

İlginç, değişik, çılgın bir ilişki, fantastik bir kadın-erkek hikâyesi. Evlilikleri yorgun bir dönem geçiren bir çift, gündelik konuşmaların bile ters gitmesi ve kavgaya dönüşmesi üzerine uzman bir doktora giderler. Ve onun tavsiyesiyle, lüks yazlık tarzı bir mekânda birkaç gün geçirmeye koyulurlar.

Önce her şey iyi gider; ne de olsa tebdil-i mekanda ferahlık vardır!... Ama kısa zamanda işler karışmaya başlar. Çünkü Ethan farkına varır ki, yeni evdeki Sophie gerçek karısı olmaktan çok hayallerindeki kadına, küçük farklarla da olsa istediği, arzu ettiği ve özlediği eşe dönüşmektedir.

Ve Sophie da fark eder ki, evin içinde karşılaştığı Ethan, kocasının tıpkısı olsa da kimi davranışlarıyla daha çok ‘hayalindeki koca’ gibidir.

Sonunda da o tuhaf şey etli-canlı hale gelir ve o ‘hayal çift’ karşılarında belirir; en somut halleriyle... Onlar gerçekten hayatlarına mutluluk ve heyecan getirmek için bilinmeyen bir yerden mi yollanmıştır?  Yoksa var olan görece huzurlarını da yok etmek için planlanmış şeytani bir entrikanın aracı mıdırlar?

Bu fantezi, aslında eskiden beri özellikle fantastik soslu kadın-erkek ilişkilerini sevmiş olan sinemanın bu alandaki son adımı.... Hele Amerikan sineması, bu tür fantastik aşk masallarına meraklı olmuştur: Liliom, Heaven Can Wait, The Ghost and Mrs. Muir, Portrait of Jennie, Angel on my Shoulder, Dream Wife, The Red Shoes, That Lady in Ermine, I Married A Witch, Lost Horizon, Carousel, vs.

Son yıllarda ise bu tür filmler yine çoğaldı. Ve farklı hikâyeler üretildi. Şöyle bir hatırlarsak, Rüya Bilmecesi- Science of Sleep, Dönüşüm- Don’t Look Back, Çalıntı Hayat- The Words, Gizemli Kadın- La Femme du 5e, Zaman Yolcusunun Karısı, Yeryüzünde Son Aşk- Perfect Sense,  Zamanda Aşk- About Time, Aşk- Her.

Bu  kez durum ilginç ve özgün, ama filmin fantezi ve komedi unsurları yeterince güçlü değil gibi duruyor. Her evlilikte ve her ilişkide partnerimizde bir şeyler aradığımız ve o aradıklarımızı ona yakıştırdığımız teşhisi doğru. Ama vaktiyle örneğin Lubitsch, Clair veya Capra bunu daha incelikli  ve sinemasal biçimde anlatmayı bilmişlerdi.

Ancak fazla ince eleyip sık dokumayalım. Ve özellikle o klasikleri pek bilmeyen genç kuşaklar için, filmin belki daha da çekici görünebileceği gerçeğini unutmayalım.

Sonuç olarak sempatik iki oyuncusuyla, bir tür fantastik iki kişilik tiyatro oyunu gibi akıp giden, sınırlı mekan ve temalarını hayal gücüyle kapatmayı başaran bir deneme. Ve de sanırım geleceği olacak bir sinemacıdan değişik bir çıkış. Kendisinin, yani Charlie McDowell’in bir dönemin ünlü İngiliz oyuncusu Malcolm McDowell’le tanınmış Amerikan oyuncusu Mary Steenburgen’in oğlu olduğunu da bilgi olarak ekleyeyim. 

 

Tiyatronun hayatla kesiştiği yer

 

 

DÖNÜM NOKTASI     The Humbling    X  X  X

Yönetmen:  Barry Levinson
Senaryo: Buck Henry, Michael Zebede
Görüntü: Adam Jantrup
Müzik: The Affair, Marcelo Zarvos
Oyuncular:  l Pacino, Greta Gerwig, Charles Grodin, Kyra Sedgwick, Dianne Wiest, Dylan Baker, Dan Hedaya, Nina Arianda, Billy Porter/ Amerikan filmi

 

 

Al Pacino yorulmuyor. Yorulacağı da yok!...Tam 75 yaşındaki (1940 doğumlu) oyuncu, rol üstüne rol alıyor. Sanki yaşlanmaya meydan okumak ve her rolle bu dünyaya farklı bir iz bırakmak tutkularını göstermek için...

Yakın zamandaki (göremediğim) Danny Collins, festivalde gördüğümüz ve yakında sinemalara gelecek olan Manglehorn, derken bambaşka bir film olan Dönüm Noktası. Kameranın arkasında ise Günaydın Vietnam’dan Yağmur Adam’a, Quiz Show’dan Wag the Dog- Başkanın Adamları’na birçok filmini unutamadığımız, son yıllarda ise What Just Happened, You Dont Know Jack- Doktor Ölüm, en son 2012’de The Bay- Körfez adlı çok daha mütevazi filmler yöneten Barry Levinson var.

ABD’nin yaratıcı ve hınzır kalemi, özellikle modern Amerikan erkeğinin içyüzüne haşin dalışlar yapagelmiş Philip Roth’un romanı, en çok The Gradute- Aşk Mevsimi’yle hatırlanan Buck Henry tarafından senaryolaştırılmış. Ortaya çıkan, çok genel bir bakışla, giderek yaşlanan, belleğini yitirmeye başlayan ve özel hayatında da yalnız ve mutsuz bir oyuncunun, Simon Axler’in hüzünlü öyküsü.

Simon daha açılışta bir Shakespeare oyunuyla başlayıp bir başka Shakespeare oyununa dalıyor; yani As You Like İt- Size Nasıl Geliyorsa Öyledir’den Kıral Lear’e sıçrıyor!...Yaptığının farkına varınca da, umutsuz bir hareketle yüksek sahneden salona atlayıveriyor.

Sonrası, hastane, tedavi ve ünlü bir psikologla (Dylan Baker) uzun psikanalitik seansları. Bunları da doktorla karşı karşıya gelerek değil, ABD’de moda olan biçimde Skype denen bir alet aracılığıyla ekranda konuşarak yapıyor. Bu arada da bir avuç ilginç ve eksantrik kişilik hayatına girip çıkıyor.

Örneğin yakın oyuncu dostlarının kızı Pegeen (Greta Gerwig). Bu alabildiğine özgür tavırlı kadın, daha 8 yaşındayken aktöre tutulduğunu  itiraf ediyor!.. Ne var ki zamanla farklı yollara sapmış ve kararlı bir lezbiyen olmuştur! Ama acaba onu hala tavlayabilir mi?

Ayrıca Pegeen’in öfkeli annesini (Dianne Wiest), Priscilla iken Prince, yani kadınken erkek olmuş eski sevgilisini (Billy Porter), eski kız arkadaşını (Kyra Sedgwick) ya da aktörün peşine takılan ve illa da eski kocasını öldürmesini isteyen manyak bir hastayı (Nina Arianda) da tanıyoruz.

Film yakın zamanın bol ödüllü ve gayet ilginç filmi Birdman’le açık benzerlikler taşıyor. Ama ondan daha klasik ve daha çizgisel bir anlatımı var. Philip Roth’un Amerikan erkeğini tüm psikolojisiyle didik didik etme olayı, bu kez tiyatro sanatını ve çevresini mekan tutarak çeşitleniyor. Pacino başta tüm yan oyuncuların seçimi ve tiplemesi mükemmele yakın. Ve özellikle final sahnesi kolay unutulacak gibi değil.

Yine de filmin en çok tiyatroseverlere sesleneceğini söylemek yanlış olmaz. Kendi kariyerinde, başta o unutulmaz Michael Radford filmi Venedik Taciri olmak üzere birçok Shakespeare uyarlaması bulunan Pacino’ya bu rolün eldiven gibi uyduğu da bir gerçek.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

"
"