01 Mayıs 2024

Müzesinden mutfağına, termalinden Frigya vadisine; Afyon notları

Müzeden vadiye, ağız tadından atlara...

Geçen hafta yazdığım Afyon notlarında bu harika kentteki ilk izlenimlerimi; siyasetten müziğe, farklı okullardaki söyleşilere uzanan 5 günlük maceramızı yazmış ve devamının geleceğini haberlemiştim. İşte o günlerin bambaşka izlenimleri...

Öncelikle o harika Afyon Müzesi. Zaten bu müze vardı; ama bu son dönemde yapılmış modern ve gösterişli bir bina. Yukarı doğru daralarak 5 kata erişiyor. Ve aşağıdaki Yunan'dan Roma'ya geçip tarihin içinde kronolojik biçimde yükseliyor. Öylesine zengin ki, burada rahatça saatler, hatta günler geçirebilirsiniz.

Yeni müze binası

Ama bir sorun var. Asansörler yeterli değil. Onun için yukarıdan aşağı inmek çok daha pratik. Ama o zaman da tarihsel kronolojiyi yitiriyorsunuz.

Görkemli müzeden seçmeler

Eski Yunan'dan başlayıp Kurtuluş Savaşı'na ve Ata'nın kente olan özel sevgisine erişmek daha mantıklı değil mi? Demek ki ne yapıp edip bu yolu seçmek gerekiyor.

Ve o müzenin inanılmaz zenginliği... O mermerden yapılarıyla yüzyıllara direnmiş heykeller, büstler; görkemli erkekler, nazlı kadınlar...

Müzenin bir başka Roma başyapıtı

Vitrinlerdeki küçücük objeler bazen devasa heykeller kadar etkileyici olabiliyor. Yeter ki dikkatle ve sevgiyle yaklaşın... Bir gezi boyunca iki öğenin egemen olduğu eşsiz bir zenginlik gördük: tarihi önem ve estetik değer...

Müzenin en üst katında elbette Atatürk var...

Çağımıza yaklaştıkça, bunların yanı sıra yakın tarihin önemli olaylarından izler de bambaşka bir zenginlik...

Tarihin önünde yürüyen çocuklar

Kentin kendisi de saatlerce dolaşmayı gerektirebilir. İyi korummuş evler: capcanlı sokaklar, çekici objelerle dolu tezgahlar... Kimilerinde kente gönül vermiş insanlar gördük: özellikle kadınlardan... Ve onlarla uzun uzun söyleştik.

Eski şehirde

Bu arada kentten çıkarken rastladığımız bir nikahın iki güzel kahramanı... Ve özgürce dolaşan birkaç at. Ya da üzerinde binici olanı. Nereden gelmişlerse...

Yeni evlenen çift
Atla dolaşanlardan bir genç
Afyon'un eski evleri

Ayrıca o dört günün sonlarında o kaçınılmaz geziyi de yaptık. Yani Frig vadisine dek uzanmak... Sakarya ırmağıyla Büyük Menderes nehrinin yukarı bölgesinin tarihsel adı. Ve de Balkanlar'dan gelip buraya yerleşen bir ırk olan Friglerden alınmış. Ahmet Akkent dostumuz sağ olsun, yine onun desteğiyle bu geziye de çıkıyoruz. Ve kısa zamanda (yarım saat kadar) vadiye ulaşıyoruz. O görkemli kayalara oyulmuş mağaralar, birden içinden turistler fırlayan saklı kapılar... Bir levhada o yerin tarihteki ilk apartıman olduğu yazılmış!... Elbette burayı ilk kez keşfeden arkeologların ağzından... Başka levhalar da yeni bilgiler sunuyor.

Tarihin içine dalmak: Frig vadisi

İşte böyle... Tam şu günlerde bir özel gecelerine katıldığımız sevgili Mutfak Dostları Derneği üyesi dostlarımız da Afyon'a bir gezi düzenlemesinler mi? Elbette bizi de davet ettiler; ama "Bu kadar çok Afyon bizi mahveder!" bahanesiyle reddettik!... Ancak ilk fırsatta yine gidebiliriz. Belli bir zaman geçsin de...

Kaya evleri ve uyarılar

Bu arada bizi çok iyi ağırlayan İkbal otele teşekkürler. Ki birçok Afyon oteli gibi o da hemen altında termali bulunan bir yerdi. Ama doğrusu bunun tadını pek çıkaramadık. Kabahat bizde olabilir!...

İşte "tarihin ilk apartımanları"nın önünde

Yemeklerse otel mutfağından civardaki küçük, ama leziz lokantalara çok iyiydi. Hele o Afyon kaymağı... İnanılmaz lezzette. Eee, Mutfak Dostları boşuna gitmiyor!...

Eşim Leman kentin âşıklarından Melike Hanımla

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türk sporu üzerine belgesel tadında bir deneme

Jeneriğinde yazılı tüm adların -elbette oyuncuları kastediyorum- gerçek sporcular olduğu nadir ve kıymetli bir film... O sporcuların anneleri-babaları ve tüm aile fertleri de öylesine doğal ki, sanki onlar da oyuncu filan değil...

Film yok... Onun yerine, şundan bundan!..

Sevgili gazetem Cumhuriyet tam 100. yılını kutlamış. Cemal Reşit Rey kongre salonunda ve görkemli bir geceyle... ‘Mış’lı konuşuyorum, çünkü tam 27 yılımı verdiğim, bana öğrettiği gazeteciliği, kafama yerleştirdiği tüm ilkelerimi bugün T24’teki barış, hak, adalet, hukuk aramaya çabalayan muhalif yazılarımda kullandığım halde... Evet, tüm bunlara karşın; oradaki birçok ‘dostuma’ rağmen... Belki de ‘düşmanlarım’ buna engel oldu

İstanbul'da yaşamanın artı ve eksileri üzerine

Bu yazıyı yazmamın baş nedeni İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çıkardığı aylık derginin Nisan sayısı oldu. İstanbul Bülteni adını taşıyan ve AVM'ler ya da metro istasyonlarında bulunan bu dergide, İmamoğlu'nun sevgili kentimize kattığı güzellikler öylesine iyi anlatılmıştı ki...