22 Kasım 2024

Bir kadın casusun inanılmaz marifetleri ve gerisi

Temposuyla ve kadıncıl yanıyla olduğu kadar içerdiği teknoloji, giysilerin özenli zenginliği ve teknolojisinin gücüyle göz dolduran bir film...

SİYAH  KANARYA   

X  X  1/2

(Canary Black)

Yönetmen: Pierre Morel
Senaryo: Mathew Kennedy
Görüntü: Thierry Arbogast, Vincent Gallot
Müzik: Jessica Rose Weiss
Oyuncular: Kate Beckinsale, Rupert Friend, Ray Stevenson, Jazz Hutchins, Goran Kostic, Ben Miles, Romina Tonkovic, Rok Juricic, Masayochi Haneda

Fransa-ABD yapımı, 2024

İşte yılın tartışmalı filmlerinden biri. Öncelikle bir kadın filmi. Yani aslında Lady’lerimizin genelde hoşlandıkları cinsten bir aşk ve romans filmi değil. Tersine, erkeklerin bayıldıkları o bitmez tükenmez aksiyonlardan biri. Ama başroldeki hanımefendi öylesine güçlü, öylesine en azından bir düzine (belki daha çok) ölümcül dövüşten sapasağlam, üstelik karşısındaki erkeklerin hakkından gelerek çıkıyor ki... Bu açıdan kadın seyirciyi mutlu kılmayı başarabilir!..

Siyah Kanarya filminden bir kare

2002 yılından beri seriye dönüşen Taken filmlerinde Fransız yönetmen Pierre Morel 2008 yılında ve Takip- 96 Saat adını taşıyan filmiyle olaya katılmıştı. Bu kez Taken’in bir yeniden çevrimini andıran bu filmde, son derece becerikli kadın ajan Avery Graves’in uluslarası hikayesini anlatıyor. Daha başta daldığı inanılmaz dövüşlerde öylesine güçlü ve de sanki talihli ki... Mutlu bir evliliği var; ama kocası David karısının ölümle baş başa giden marifetlerini hiç bilmiyor.

Böylece yönetmen Morel ustası olduğu o aksiyon filmlerinin yeni bir örneğini sunuyor. Hırvatistan’ın bilinmeyen bir yöresinde, Zagreb ve Ljubljana’da çekilmiş sahnelerde İngiliz kökenli aktris Kate Beckinsale, herhalde sayısız kadın dublör kullanarak, inanılmaz bir dişi güç oluyor. Dediğim gibi, kadın seyircileri gerçekten mest etmeye hazır!..

Siyah Kanarya filminden bir kare

Filmin daha ilk sahnelerinde kaçırılan kocasını film boyu bulmaya çalışan Avery, dövüşmediği zamanlarda son derece şık!.. Bir sahnede gökyüzü filmlerinde yer alan devasa bir dronun peşinde olduğunda bile kadınlığını koruyor. Kocasını kaçıranlar ondan birçok kişinin peşinde olduğu gizli bir dosyayı talep ediyorlar: Canary Black adını taşıyan... Bu arada CİA de işin içine giriyor. Dosyanın önemi ancak filmin sonlarına doğru anlaşılacaktır.

Sonuç olarak temposuyla ve kadıncıl yanıyla olduğu kadar içerdiği teknoloji, giysilerin özenli zenginliği ve teknolojisinin gücüyle göz dolduran bir film... Kate Beckinsale’i yıllar sonra böylesine bir rolde bulmak da hoş bir sürpriz. Filmde Jarvis rolünü oynayan Ray Stevenson filmden hemen sonra ölmüş. Son jeneriklerde saygı duruşu var.

Ama tüm bunların ötesinde, çok yenileyici ve akılda kalıcı bir yanı pek yok. Her şeye rağmen, hafta sonu için iyi bir oyalanma vesilesi olabilir.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"