Malum, futbolla pek ilgim yoktur. Zaten bizim eleştirmen camiasında bu konuda da söz sahibi olan bir tek Uğur Vardan var!..
Ama kader beni 2008 yılında onunla karşılaştırdı. Cannes şenliğinde üzerine yapılan o çok iddialı ve de güzel belgeseli izleyip sonra basın toplantısına da katıldığımda…
Bu konuyu tamamen unutmuştum. Ama tam şu sıralarda, ünlü spor adamının 60 yaşında ölümü tüm dünyada bir büyük matem olarak karşılanırken, ben rastlantı sonucu -bambaşka bir yazıyı ararken- o festivalden yazıp yolladığım ve Sabah'ta çıkmış yazıma kavuştum. Öyle uzun ve öyle tutkuyla yazmışım ki... Sanırım hem futbol, hem de sinema meraklıları ilgi duyabilir.
İşte o hayli uzun yazım:
Sinema ve futbolun eşsiz diyalogu
Bu akşam bitecek olan Cannes 2008'e damgasını vuran olaylardan biri spor oldu. Zaten böyledir; kimi zaman müzik, kimi zaman siyaset, kimi zaman moda gibi olaylar gelir ve dünyanın en önemli sinema etkinliğine katılır. Bu yıl sıra spordaydı. Çağımızın iki büyük sporcusu, boksör Mike Tyson ve futbol ilahı Diego Armando Maradona üzerine yapılan filmler ve ikisinin de bizzat gelip Cannes'da basının karşısına çıkmaları, galalara katılmaları nedeniyle...
Babam İş Gezisinde, Çingeneler Zamanı, Yeraltı gibi filmlerin unutulmaz yönetmeni, Sırp sanatçı Emir Kusturica'nın Emir Gözüyle Maradona filmi, Kusturica'nın bir diğer marifeti olan müzisyenliği ve grubuyla birlikte verdiği bir konser sahnesiyle açılıyor. Ve salonu dolduranlar ona tezahürat yapıyorlar: "Sinemanın Maradona'sı" diyerek...
Bu, film için ısmarlama bir sahne mi, bilinmez. Ama iki sanatçı arasındaki benzerlikleri açıklıyor. İkisi de alanlarının zirvesinde; ikisi de yoksul çevrelerden gelip zirveye yükselmiş; ikisi de kaçınılmaz olarak birer megalomana dönüşmüş...
Emir şöyle diyor: "Ben de dünya üzerindeki milyonlarca insan gibi, o 1986 Dünya Kupası'nda İngiltere'ye iki gol attığında, 'dünyada adalet diye birşey var' diye düşünenlerdenim. Sırbistan da tıpkı Arjantin gibi İMF tarafından ezilen ülkelerden biri. Bizim futbolumuz da Arjantin'dekine benziyor. Ve o tüm Balkanlar için tam bir ilah. Ona ilgi duymak doğal değil mi?"
Birlikte yaptıkları basın toplantısı ise görülmemiş bir şova dönüşüyor. Özellikle toplantı sonunda gazetecilerin hücum ederek imza istemeleri!.. Ertesi gün bir gazete şöyle diyor: "Robert de Niro veya Julia Roberts'dan bile imza istemeyen gururlu eleştirmenlerin Maradona karşısında sıraya girmeleri, ibret vericiydi!"
Hayatındaki unutamadığı kadınlar
Maradona, önce çocukluğunu anlatıyor. Çok küçük yaşta futbola başlamış, hatta geceleri bile mahallede oynarlarmış: "Gece karanlığında topu görmezdik, ama oynardık. Bu çok iyi oldu, çünkü her koşulda topu takip etmeye alıştık." Bugün 47 yaşındaki spor adamı, bir aralar uyuşturucu batağına saplanmış, aşırı kilo almış ve adeta kendi kendisinin bir karikatürü olmuştu. Ama artık kilosu oldukça azalmış, bu sorunu çözmüş ve iyimser gözüküyor. Açıkça söylüyor: "Evet, çok kötü bir dönem oldu. Ama artık hepsi geride kaldı. Benim için tek şey var: Ailem; eşim ve iki kızım, Alma ve Janina. Onlar için yaşayacağım. Ve de artık sade bir yaşam istiyorum. Her zaman saatte 100 km yaparak yaşanmaz."
Peki ya siyaset? Çünkü filmde sürekli siyasal mesajlar veriyor; Bush ve Amerikan siyasetine çatıyor, Latin Amerika halklarına tam özgürlük istiyor... Şöyle diyor: "Siyasete ısınmamda Emir'in büyük rolü oldu. Onunla uzun konuşmalarımız sonunda ben de bilinçlendim. Futbolcu olsak da, hatta suçlu, hırsız, katil olsak da, siyasete kafa yormalıyız, dünya sorunlarına çözüm aramalıyız."
Bir gazeteci kadınları soruyor. Şöyle diyor: "Hayatım hep kadınlarla geçti. Büyük annem, annem, beş kız kardeşim, sonra eşim, kızlarım. Onlar olmasa ben bir hiçtim."
Kusturica ise yine Amerika'ya çatıyor: "ABD ikinci dünya savaşının sonundan beri, tam 24 ülkeyi bombaladı. Bunu eleştirmeden durabilir misiniz? Ben politik film yapmadım. Sadece insanların ortak sağduyusuna seslenmeye çalıştım. Dünyada tüm insanları birleştiren iki büyük olay var. Biri futbol, ötekiyse müzik. Bu iki alanı kullanarak her türlü mesajı verebilir ve her düşünceyi savunabilirsiniz."
Ölüm onu kabul etmedi!..
Sonra Maradona'yı övüyor: "O benim için sanki bir film kahramanı. İnançlı, içten, kendisi olan biri. Müthiş bir enerjisi var. Akılla açıklanamayacak bir enerji. Biz sadece akla ve ekonomiye dayalı bir dünyaya inanıyoruz. Oysa başka gerçekler de var."
Ve ekliyor: "Maradona bir dönemde adeta ölmeye çalıştı. Kendisini ölümün kucağına attı. Ama ölüm ya da Tanrı onu istemedi. Onun özellikle Latin Amerika'daki etkisine şaştım. Binlerce insan gelip ona dokunmaya çalışıyorlardı. O antik çağ toplumlarında yaşasaydı, mutlaka tanrı ilan edilirdi. Onun sayesinde, yoksul ülkelerde milyonlarca çocuk bir futbolcu olma düşleri kuruyor. O sayısız insana umut veriyor, örnek oluşturuyor. O, ilah olmak yerine ölümü seçti. Ama kabul edilmedi. Şimdiyse rolünü oynamaktan başka çaresi yok."
Maradona şöyle diyor: "Bu filmi, karşılıklı kalplerimizi açarak yaptık. Ve çok şey anlattık." Maradona'nın kızlarından biri sinemayı seçmiş, oyuncu olmuş. Hatta Cannes'da oynayan bir filmde küçük bir rolü de varmış. Bir soru üzerine Arjantin sinemasını çok beğendiğini ve büyük atılım olduğunu söylüyor. Kendisi üzerine yapılan filmleri beğenmediğini, tek beğendiğinin Kusturica'nın filmi olduğunu ekliyor.
Sonra sevdiği oyuncuları sayıyor: Robert de Niro ve Julia Roberts. Julia'yı andıkça coşuyor: "Onu öyle beğeniyorum ki... Şurada, Croisette'de onunla yürümek için neler vermezdim!.. Ona dokunmak için, o gol attığım elimi bile kesip verebilirdim!.." Sürekli ABD aleyhine konuşan futbolcunun en hayran olduğu oyuncuların Amerikalı olması ya da bir dönemde Coca- Pepsi reklamlarına çıkmasındaki çelişkiyi artık yüzüne vurmuyoruz elbette!..
Zidane film olur mu?
Başka futbolcu filmi yapacak mı? Emir şöyle diyor: "Hayır. Ama yapsaydım Zidane üzerine yapardım. O da çok iyi bir futbolcu, ama tek başına oynuyor. Oysa Maradona hep takım oyunculuğunu ön plana çıkardı. Ve o ayrıca bir büyücü!" Bir soru üzerine, Pele'yi anlatan bir film de düşünmediğini söylüyor: "Onun hayatında sadece futbol var. Maradona gibi çok yönlü ve çok malzeme sunan biri değil. O açıdan, onun hikâyesinden iyi bir film çıkmaz."
Emir Gözüyle Maradona filminin satın alındığını ve gelecek sezon ülkemizde de oynayacağını hatırlatayım.
Futbol hayranı Kusturica'nın sanatçıyı Buenos Ayres'ten Napoli'ye, Belgrad'dan Küba'ya izleyerek çektiği film, Maradona'nın ünlü gollerini, futbol hayatının zirvelerini ve son dönemde özellikle uyuşturucu düşkünlüğüyle yaşadığı zor günleri gösterirken, onun son yıllardaki özellikle Bush ve ABD eleştirisiyle dikkat çeken politik kişiliğine de ışık tutuyor. Film, ülkesinde adına kilise açılan ve nerdeyse bir tanrı gibi tapılan ünlü oyuncunun kimliğini çok farklı yüzleriyle gösteriyor. Bir konserde söylediği şarkı ise onun bu alanda da marifetli olduğunu kanıtlıyor. Ünlü futbolcu şöyle diyor: "Emir'le geceler boyu konuştuk. Birbirimizi anladık; çok şeyde birleştiğimizi gördük. Futbol benim hayatımdı ama onun dışında da bir hayat var."
Maradona'nın Pele'ye bakışı
Maradona bir soru üzerine kendisi hakkında ileri geri konuşan bir diğer futbol ilahı, Pele için öfkeli konuştu: "Pele dünyanın bir numaralı futbolcusu olabilir. Ama ben eğer geçmişimdeki hataları yapmasaydım, iki numara değil bir numara olurdum. Kızlarıma Pele hakkında konuşmayacağıma söz vermiştim, ama o hâlâ konuşuyor. Bence biraz kendi hayatına baksın. Orda da karanlık şeyler var." Kusturica Maradona'nın yaptığı değişik işler ve politikaya duyduğu ilgiyle insanlara futbol dışında da çok önemli mesajlar verdiğini söyledi.
Maradona, özellikle Latin Amerika'da kendisini bir tür tanrı gibi gören milyonlarca genç için de şöyle dedi: "Ben kendimi hiç öyle hissetmiyorum. Ama onlar öyle görüyorlarsa, bu inançlarına karşı çıkmak istemem. Bu da benim üzerimde ne büyük bir sorumluluk olduğunu göstermiyor mu?" Uyuşturucu sorununu tamamen geçmişte bıraktığını söyleyen Maradona, sağlığının da iyiye gittiğini ve kendisini gençler için hayır işleri yapmaya adadığını açıkladı.